Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Büyükada’da Üç İstila: Erdoğan, Araplar, Martılar

27 Temmuz 2014 Pazar

Büyükada’ya adım atar atmaz… karşınıza hemen “Ada sahillerinde bekliyorum” dercesine.. dev Erdoğan posterleri ve logoları çıkıyor.
“Milli İrade, Milli Güç”; “Milletin Adamı”, “Türkiye’nin Gücü” yazıları ve bayrakları arasında sersem oluyorsunuz.
Başınızı hangi yana çevirseniz, sadece onun “Sağlam İrade” pozları ile karşılaşıyorsunuz…
Öyle ki insan kendisini bir anda sadece Erdoğan’a ait olan, özel bir “Erdoğan adası”na çıkmış gibi hissediyor.
Kenarda kıyıda evet birkaç Ekmeleddin ve Selahattin Demirtaş reklamı da var ama bunlar eser miktarda…
Demirtaş’ın anonsları, nerdeyse pul gibi, minnacık. Görmek için büyüteç gerekiyor.
İskele parmaklıklarına asılı, “iki adet” “ekmek” Ekmeleddin reklamının da, hani neredeyse dostlar alışverişte görsün niyetine, “eşantiyon” gibilerinden asılmış hali var.
Oysa ki burası bir CHP adası.
Önceki dönemdeki gibi son 30 Mart seçimlerinde de Adalar Belediyesi’ni CHP aldı.
Ama tam gaz yapılan propagandaya bakıldığında -ki şu satırları yazdığım anda bir yandan da gümbür gümbür “Dombra” çalıyor!- yalnızca AKP hegemonyası hissediliyor.
Her zaman olduğu gibi, “ada”, “Türkiye makrokozmos”unun küçük skaladaki bir örneği aslında.
Türkiye genelinin tablosu, adanın, hemen fark edilen minik evrenine, ayırt edici tüm özellikleriyle yansıyor.
“Büyükada”da somut görülen bu “Erdoğan adası” hali; “Erdoğan Türkiyesi” durumunun bire bir projeksiyonu oluyor.

Geri sayım...
Bilgisayarın başına aslında seçim değil, şöyle hafif bir “Büyükada” yazısı için oturmuştum…
Ne de olsa ramazan dolayısıyla “ada”nın son sakin günlerini yaşıyoruz.
Ramazan boyunca ara veren “Arap istilası”; bayramın ilk gününde adayı tüm hızıyla yeniden teslim alacak. Benim gibi eski tüm “ada müdavimleri” için bu, kasvetli bir geri sayım anlamına geliyor.
Çünkü Arap turistler adaya adım atar atmaz, güneşin en tepede olduğu acımasız öğlen saatlerinde bile bizler için “fayton” bulmak bile bir kâbus halini alıyor ve uzak bir “seraba” dönüşüyor.
Kıyıdaki lokantalar, kahveler; haremlik-selamlık masalarla doluyor.
Çarşı içinde yürümek; işten çıkış saati Karaköy köprüsünde yol almaya benziyor. Adanın tüm çehresi ve doğası değişiyor.
Ramazan biter bitmez; Avcılar, Büyükçekmece, Eminönü, Kartal, Maltepe, Yalova ve hatta taa İzmit’ten adaya yolcu taşıyan gemiler, bitişik düzen sırayla yapılan iskelelere yanaşacak ve her yıl adayı batırırcasına girişilen büyük çıkarma başlayacak.
Şimdilik sadece martı çıkarması yaşıyoruz...

‘Sokak çocuğu’ martılar
Martı çıkarması” dediysem.. bu yılın “martı çıkarması” farklı.
Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun “İstanbul deyince aklıma martı gelir/Yarısı gümüş, yarısı köpük/ Yarısı balık yarısı kuş” romantizmi mazi olmuş.
Agresif martılar bundan böyle ancak olsa olsa… Can Yücel’in “Martılar ki sokak çocuklarıdır denizin” dizelerini düşündürüyor.
Ama “deniz”de değil bu martılar düpedüz artık “sokak çocukları” gibi yolda geziyorlar. Ve kümes hayvanları gibi kediler, köpeklere yarenlik ediyorlar.
Denizde yeterli balık bulamadıklarından mı; yollarda giderek artan “atık” bolluğundan mı.. hayvanlar karınlarını artık deniz yerine hep daha çok “kara”da doyuruyor.

Müşterilerin tostunu götürüyorlar
Öyle ki Anadolu Kulübü’nde örneğin, havuzda martıların yakın markajına yakalanmadan öğle yemeğinizi asla yiyemiyorsunuz.
Ne kadar kovsanız, kışkışlasanız nafile.
İnsanlardan hiç korkmuyorlar, göz diktikleri müşterilerin tabağına doğrudan atmaca gibi inip; ne bulurlarsa götürüyorlar.
Havuz bölümünde servis yapan Mine’nin anlattıklarına göre “müşterilerin ağzından tostunu kapıp götüren” martılar var. “Bu öyle tedirgin edici ki bir durum ki” diye anlatmayı sürdürüyor Mine; “artık sehpaların üzerine içinde yiyecek bulunan hiçbir şey bırakamıyoruz!”...
Hitchcock’un “Kuşlar”ını andıran türden bu şekilde bir martı istilası, gerçekte tüm Akdeniz’de hissedilen ciddi bir sorun….
İnsanlar Venedik’te artık mesela evlerinin balkonunda yemek yiyemiyor…
Çatılara baharda yuva yapan ve bir daha ayrılmayan martı aileleri yüzünden, teraslarına çıkamıyorlar. Bu durumda olan öyle çok insan var ki; “sos gabbiani/imdat martı” adı verilen yeni ağlar ve hizmetler kuruluyor.
Önlem alınmazssa, yakında bizler de “Rüzgâr ve martı… sordular seni neredesin?” şarkılarını bırakıp; bu gidişle “imdat martı” arayışına girmek zorunda kalacağız.
Tüm sevgili okurlara iyi bayramlar...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

‘Belle Époque’ bitti 8 Aralık 2024
Trump, Musk ve Zweig 1 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları