Çizme’nin ‘M. faktörü’

02 Ekim 2022 Pazar

Pizzacıya soruyorlar: “Diktatörlük ister misin”

Pizzacı yanıt veriyor: “Tabi olsun da... liberal bir diktatörlük olsun. Çok fazla koyu olmasın. Tek parti, en çok iki parti yeter!”

Bu diyalog, İtalya’nın bir önceki 2018 seçimleri arifesinde Luca Miniero’nun çektiği “Mussolini’nin Dönüşü” filminden alınma.

Belgeselle kurgunun harmanlandığı filmde Miniero, 1945’te Milano’nun “Loreta Meydanı”nda ayaklarından asılan “Duçe”nin günümüz İtalyası’na hayali dönüşünü anlatıyordu.

Filmde Duçe, Roma’nın yoğun göç alan Esquilino Mahallesi’ne paraşütle dönüyor ve Roma aksanıyla İtalyanca konuşan Afrikalı göçmenleri görünce afallıyor, ülkeyi sil baştan keşfe koyuluyor. 

Derken süreçte Mussolini ile karşılaşan genç bir belgeselci, Roma’da şaşkınlık içinde dolaşan diktatörü, Çizme’yi birlikte kat ederek bir belgesel çekmeye ikna diyor. 

Yönetmen bununla güttüğü amacın “İtalya’nın nabzını tutmak” olduğunu belirtiyor ve pek çok yerde figüran yerine Mussolini’yi oynayan aktörü gizli kamerayla filme çektiğini, oyuncularla değil gerçek halkla konuşturduğunu anlatıyordu.  

“Diktatörlük olsun da ‘light’ olsun” muhabbeti işte böyle gizli kamerayla çekilmişti. 

“Duçe” açık bir arabayla Roma sokaklarından geçerken kimilerinin sol yumruklarını kaldırdıklarını, kimilerinin de faşist selamı verdiklerini görüyoruz... 

Gençler pek çok yerde Mussolini çakmasının etrafını alarak heyecanla “selfie” çekiyor. 

Zamanında bunları ayrıntılı biçimde “Mussolini’nin Dönüşü” (17 Şubat 2018) başlıklı yazımda anlatmıştım. 

İtalyancada “Sono tornato/Döndüm” başlığı ile vizyona giren filmde Miniero, İtalya’da “tek adam arayışı”nın adım adım yükselişini betimliyordu. Ve çekimlerdeki tanıklıklarından hareketle; “Bugün sahiden Mussolini geri dönse, oyları toplar; seçimleri rahatlıkla alır!” diyordu. 

MUSSOLİNİ’NİN ARDILI

Bu özetle bir iklim, bir tabunun düşüşü ve demokrasi kültürünün iflası. 

Miniero daha dört yıl öncesinden bize bunu haber veriyordu. 

İtalya’yı bu dalganın beklediği aylar değil, yıllar öncesinden belliydi...

Mussolini değilse de ardılı Meloni 2018’i değil ama 2022 seçimlerini zaferle kapattı. 

Adının baş harfi nedeniyle kısaca “M. faktörü” olarak da anılan Meloni, Mussolini ile arasında parallelik, benzerlik kurulmasına içerliyor, “faşist/faşizm” çağrışımından hoşlanmıyor.

Oysa kendisi genç yaşta II. Dünya Savaşı sonrası dönemde Mussolini özlemcilerince kurulan “İtalyan Sosyal Hareketi/Movimento Sociale Italiano” (MSI) içinde siyasete adım atmış...

Elleriyle kurduğu partisi “İtalya’nın Kardeşleri/ Fratelli d’Italia” (Fdl), MSI’nın amblemindeki “alev” logosunu taşıyor.  

Mussolini’nin ardılı partiden (MSI) siyasete adım Meloni, “ardılın logosunu” -değişiklik yapmadan- doğrudan kendi (FdI) partisine taşıyor. 

Geçmişin muhasebesine girişmiyor, “elbise değiştirdim” demek ihtiyacını bile hissetmiyor. Faşist iddiasını ortadan reddediyor sadece, “Bahis bugün yalnızca (küreselleşme karşısında) kimlik siyasetidir” demekle yetiniyor. 

Hal böyleyken bazı yazarlar Türkiye’de Meloni’ye toz kondurmuyorlar, “Entel dantel barların sisli görüş açısına sahip klişeleriyle, insanlara bol keseden faşist maşist damgası yapıştırmak ne kolay!” diye yakınıyorlar. 

29 Eylül tarihli yazısında Yılmaz Özdil tam bunu yazdı. 

“Bol keseden” değil sevgili Yılmaz Özdil... Verilerden söz ediyoruz. 

İDEOLOJİ SAĞDA ‘İN’, SOLDA ‘OUT’

İtalya’da kafalar karışık, Türkiye’de de karışık olabilir. Ama “kafa karışıklığı”nı görmek ve teslim etmek yerine, “entel dantel barlardan” söz etmek de ne oluyor?

“Meloni’nin zaferinin Türkiye’deki izdüşümleri” başlı başına ayrı bir yazı konusu. Ben Çizme’deki yansımalardan söz etmek istiyorum. 

25 Eylül seçimlerinin birinci dereceden yansıması ve sonucu merkez solu temsil eden “Demokratik Parti/Partito democratico (PD)” üzerinde oldu. 

Yüzde 26 oy alan ve birinci parti çıkan Meloni’nin FdI partisine eşdeğer bir aralıkta kafa tutması beklenen merkez sol, 7 puan farkla yüzde 19 bandında kaldı. 

25 Eylül’den bu yana İtalya, PD’nin solu temsil edip edemeyeceğini sorguluyor. 

Hezimetin çapı öyle geniş ki, PD’nin kendisini yekten lağvedip yerini yeni bir sola bırakması gerektiğini söyleyen çok.  

Bunu gerekçelendirirken PD’nin seçimleri “ya faşizm ya biz” kutuplaşmasını körükleyerek götürdüğünü, bu kutuplaşma ve ideolojik bakışın oy getirmediğini söylüyorlar. 

Ne ki bu söylemlerde bir asimetri var. 

Sağ, ideolojik “Tanrı, vatan, aile” söylemiyle oy alırken sola gelince ideolojiler işe yaramıyor... 

Bu nasıl bir çelişki? Buradan devam.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları