Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

KIRIM 2: Sürgün öyküleri 'Gözyaşı Çeşmesi' gibi

04 Ekim 2012 Perşembe

Kırım’da geçirdiğim beş günde üç Dilara tanıdım. Öyle popüler Dilara adı!

Kırım Tatarlarının çok sevdiği “Dilara” ismi, Kırım Hanı Cengiz Giray’ın unutamadığı efsanevi eşi, genç yaşta ölen Dilara Bikeç’ten geliyor.

Han, sonsuz aşkla tutulduğu, ölümünün ardından teselli bulamadığı eşi için 1764 yılında bir çeşme yaptırıyor. Ömer isimli bir sufi ustayı çağırarak; “Bana öyle bir eser yap ki kederimi dünya bilsin!” diyor.

Usta, mermere acıyı ve yası ölümsüzleştiren bu keder abidesini oyuyor.

Dilara Bikeç çeşmesi, kat kat lotus çiçekleri gibi sıralanmış irili ufaklı kurnalardan oluşuyor. Ve kurnaların üzerinden asla dinmeyen gözyaşı gibi, devamlı su akıyor.

Çeşme, ilk yapıldığında Bikeç’in türbesinin yanına dikiliyor. Ama ne var ki II. Katerina, Kırım’ı 1783’de Rusya’ya ilhak edince çeşme türbeden kaldırılıyor ve bugün, binlerce turistin ziyaret ettiği “Han Saray”ın içindeki avluya getiriliyor…

Çeşme üzerine, gelmiş geçmiş en büyük Rus şairlerinden biri olan Puşkin de, “Bahçesaray Çeşmesi” isimli dünyaca ünlü şiirini yazıyor. Şair Kırım sürgünü sırasında bu acıklı öyküyle anılan çeşmeyi ziyaret edip, çeşmeye iki de gül bırakıyor:

Biri kırmızı ve diğeri sarı olan güllerden: kırmızı olanı, Han’ın aşkını dile getiriyor, sarı olan acıyı. “Gözyaşı Çeşmesi”nin kırımızı ve sarı efsanevi iki gülü, o gün bugün tazeleniyor...

18 Mayıs 1944 YAS günümüz

Geçmişleri “gözyaşlarıyla” yıkanan Kırım Tatarlarının en çok bilinen tarihi anıtlarından birinin “Gözyaşı Çeşmesi” olması simgesel.

“Kırım Tatar” tarihi de Han Saray’da ziyaret ettiğimiz “Gözyaşı çeşmesi” gibi, aka aka bitmeyen gözyaşlarını, ağalaya ağalaya dinmeyen bir acıyı, arkası gelmeyen bir kederi betimliyor...

Dilara Bikeç böylece Kırım Tatarlarının kaybettikleri, yüreklerinden silemedikleri ve hiç atamadıkları Kırım aşkının simgesi oluyor.

“Kırım”a ayak bastığımız andan Simferepol havaalanından veda edene dek, Kırım Tatarlarının acı ve hüzün dolu tarihini dinliyoruz...

Havaalanında bizleri, Kırım Tatar Meclisinin Başkanı ve özgürlük lideri Mustafa Cemiloğlu’nun eşi, “Kırım Tatarlarının anası” olarak bilinen Safinar Hanım... Ulusal giysiler giymiş küçük Kırım çocukları ve Kırım kadınlarından oluşan bir heyet, Türk-Kırım Tatar bayrakları ve çiçeklerle karşılıyor…

Yıllar boyu gurbet elden yolu gözlenen bir yakın akraba sıcaklığıyla yaşanan bu sıradışı duygusal buluşmanın ardından Tatarların “Akmescit” olarak adlandırdıkları Simferopol havaalanı çıkışında bizleri bekleyen minibüse biniyoruz.

50 yıl sürgünde kaldılar


Safinar Hanım’ın heyetiyle bizi karşılayan Simferopol Fahri Başkonsolosu Seyran Osmanov, minibüse adım atar atmaz Kırım Tatarlarının büyük acılarla yoğrulmuş trajik geçmişlerini ve yaşamlarını bize anlatmaya koyuluyor:

“Akmescit’e hoşgeldiniz! Ben de Kırım Tatarıyım” diyerek söze başlıyor: “18 Mayıs 1944 bizim yas günümüz. Stalin o gün, bir gün içinde bizi yük trenlerine koyup buradan Sibirya ve Orta Asya içlerine sürdü. Analarımız, babalarımız, dedelerimiz elli yıl sürgünde kaldı. Nüfusumuzun yarısını yolda kaybettik. Kimi hayvan-yük vagonlarında yapılan yolculukta yok oldu, kimi Özbek çöllerine dayanamayıp hastalandı, kimi Sibirya soğuğundan kırıldı. 1956’ya kadar Sovyetler Birliği’nin ırak köşelerine dağıtılan ailelerin oldukları yerden kıpırdaması yasaktı. ’56 sonrasında görece bir serbestlik oldu ve aileler birleşmeye başladı. Ben o taihte Taşkent’te doğdum. ’87’den sonra Kırım’a döndüm. ’87’de Gorbaçov ve perestroika ile birlikte Kırım Tatarlarına dönüş hakkı verildi. Ama uygulamada büyük zorluklar çıkarıyorlardı. Ev bulamadığımız için boş arazilere (Türk usulü!) gecekondu yerleştiriyorduk. Bir evde 50-60 kişi yaşıyordu. Böyle böyle Simferopol etrafında yeni Kırım Tatar köyleri oldu!

'Avrupa mantığını Türkiye’de öğrendim!’

Pencereden baktığımızda yol boyu tarlalara kondurulmuş ufak kulübeler görüyoruz. Kırım Tatarları, aynı bizde yapılageldiği gibi önce boş araziye bir cami yapıyormuş, camiye dokunulamadığından etrafındaki gecekondulara da eli mahkûm tapu veriliyormuş. Sürgün dönüşü mesken sorunu, böylece halledilmiş.

Simferopol’un insana ferahlık veren geniş caddeleri ve dingin, yemyeşil parklarından ilerleyerek Seyran Bey’in ofisine varıyoruz. Ofis dediysem... Burası, dört başı mamur bir bina. İçeride, Kırım’da verdiğimiz her molada karşılaştığımız gibi Tatar mutfağının ev yapımı kurabiyeleri ile mükellef bir çay sofrası hazırlanmış.

Mekik şeklinde, içleri ceviz dolu bu harika kurabiyeler ve uçları beyaz çikolataya banılmış bu özel kayısı şekerlemeleri, Seyran Bey’in sahip olduğu “Shen” kafeden geliyor.

“Kafe Shen” yalnız kuru pasta ve kurabiye satmıyor. “Shen” ürünlerinin tüketildiği restoran ve evlere Seyran Bey, Türkiye’den ithal ettiği iskemle, masa, tabak, çatal ve bıçak takımları da pazarlıyor. İlaveten bu ürünlerle, düğün organizasyonları yapıyor.

Simferopol’dan ayrılmadan önceki son gün öğle yemeğini yediğimiz “Shen”de örneğin böyle bir düğün hazırlığı vardı.

Bir yandan restoran bölümü bize hizmet verirken, bir yandan da akşam için büyükçe bir düğünün hazırlığı yapılıyordu.

Sürgün dönüşü kendisini yoktan var eden Seyran Osmanov, Türkiye ile yaptığı bavul ticaretiyle bu işlere girmiş. “Avrupa mantığını da Avrupa tarzı ticaretini de Türkiye’de öğrendim” diyerek “Türk tecrübesinden” söz eden Seyran Bey, işleri büyüte büyüte bu noktaya gelmiş.

Türk dizilerini seviyorlar

Türk dizilerini, daha hoş geldiniz faslında konuşuyoruz. Türk dizileri Kırım’da da çok popüler. ‘Kendimizi Türk muhitinde hissetmek için Türk dizilerini seyretmekten hoşlanıyoruz!’ diyorlar. Dizileri halen sadece internetten izleyebiliyorlar.

Simferopol’deki ilk “hoşgeldiniz” faslında dizileri de konuşuyoruz….

Kırım Tatarlarının ATR TV, Türkiye’den Muhteşem Yüzyıl, Öyle Bir Geçer Zaman ki, Arka Sokaklar, Yalan Dünya, Çocuklar Duymasın, Mor Menekşeler ve Elde Var Hayat gibi dizileri istiyor.

Tüm civar coğrafyada olduğu gibi, Türk dizileri Kırım’da da çok popülermiş. “Kendimizi Türk muhitinde hissetmek için Türk dizilerini seyretmekten hoşlanıyoruz!”diyorlar. Bundan böyle televizyonda da görmek istedikleri dizileri halen sadece internetten izleyebiliyorlar.

Derin dizi sohbetinin ardından Kırım Tatarlarının Bahçesaray’da yaşayan özgürlük kahramanı ve lideri Mustafa Cemiloğlu’nun evinin yolunu tutuyoruz.

Bahçesaray-Simferopol 30 kilometre. Çift şeritli duble yolda Bahçesaray’a doğru sıklaşan elma ağaçları, elma bahçeleri arasında yolculuk yapıyoruz…

Bahçesaray, ismiyle müsemma, Kırım Tatarlarının bahçeler arasında yer alan tarihi başkenti. Yolumuz çift taraflı elma, armut, şeftali bağları arasında ilerliyor. Asfaltın kenarlarında, tüm Kırım’da göreceğimiz gibi, köylüler meyve ve bal satıyor.

Burası, aynı zamanda önemli bir av bölgesi. Turistler, bu yöreye yalnız Dilara Bikeç’in çeşmesinin bulunduğu “Han Saray”ı görmeye değil, av mevsiminde yabani domuz, geyik, sülün, tavşan avcılığı için de geliyor...

“Mustafa’yı bırakmayız!”

Yolboyu, “Kırım Tatarları Kadınlar Birliği” başkanı olan, Mustafa Cemiloğlu’nun 32 yıllık eşi Safinar Hanım’la sohbeti koyulaştırıyoruz.

Safinar Hanım; ’70’li yıllarda Kırım Tatarları arasında efsane mertebesine erişen ve Sibirya Yakutistan gulaglarında tutuklu, bulunan ulusal mücadele kahramanı Mustafa Bey’le mektup arkadaşlığı yaparak tanıştığını anlatıyor. Öğretmenlik yaptığı Özbekistan’dan elindekini avcundakini satıp daha sonra eşi olacak Mustafa Bey’in yanına Yakutistan’a gitmek istediğinde, buna önce annesi karşı çıkıyor…

“Orası çok soğuk!” diye iki göz, iki çeşme ağlayan anne Safinar Hanım’ı caydırmaya çalışadursun, babası güçlü ve karizmatik kızının kararına şu sözlerle arka çıkıyor:

“Hayatta her şey vardır. Sen, belki bir gün onu bırakıp gelirsin. Ama bizler, Mustafa’yı hiçbir zaman bırakmayız!”

Soğanla sokulan siyasi mesaj

Taşkent civarından 11 saat uçuş mesafesindeki Yakutistan’a herşeyi göze alarak taşındıktan sonra seçtiği erkeği senede ancak 3 gün görebilen Safinar Hanım; “O görüşlerde dâhi her şeyimizi lime lime kontrol ederlerdi” diye iç çekiyor. Hapishaneye taşıdığı siyasi mesajları “soğan ya da sabunların içinde soktuğunu”, Mustafa Bey’le görüşmeye gittiğinde “masa üzerine bazen un döktüğünü”, konuşmalar dinlemeye takılmasın diye sözlerini un üzerine parmağıyla çizerek yazdığını, bunlar dün yaşanmış gibi anlatıyor…

“O yıllarda demir parmaklıklar ardına çile çeken Sovyet muhalifleri arasında bu yöntemler çok yaygındı” diye söze devam eden Safinar Hanım’ın anılarını dinlemek, yürüyen bir roman kahramanıyla karşı karşıya gelmeye benziyor. Zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz. Kırk-kırkbeş dakikada Cemiloğlu ailesinin evine varıyoruz.

Cemiloğlu’larının bahçe içindeki evinde Mustafa Bey’in üst kattaki çalışma odasına çıkıyoruz.

Lider kavgaları yok

Konukların buyur edildiği koltukta Mustafa Cemiloğlu ile Safinar Hanım için özel dokunmuş bir halı portre dikkat çekiyor. Kısa süre sonra içeriye giren Mustafa Bey, hepimizi selamlıyor.

“Kırım Tatar halkına Kırım’a dönüş yolunu açan lider”olan Cemiloğlu, hayal ettiğimden daha ince, daha ufak tefek; “ufacık tefecik içi dolu turşucuk” bir direniş kahramanı.

Tatar Türkçesiyle az ama öz konuşuyor. Sovyet hapishanelerinde geçen 15 yıllık hapis ve bir yıl süren açlık grevinin yüzünde bıraktığı ağır hüznün, onun artık ayrılmaz parçası olduğu anlaşılıyor. Öyle ki insan tek bakışta, Mustafa Cemiloğlu gibi birinin bir daha kolayca artık gülemeyeceğini, doya doya gamsız bir kahkaha atamayacağını hemen anlıyor.

Kırım’a ayak bastığımızdan bu yana dinlediğimiz hayat öykülerinin hepsi çok hazin. Ama Mustafa Cemiloğlu’nunkini dinlerken insanın içi şişiyor. Mustafa Bey, 1944’te ana kucağında 6 aylık bebekken sürgün edilmiş. Gençliğinde “Benim milletimi tanımayan devlete ben askerlik yapmam” diye Sovyetler Birliği’ne tavır koyduğu için ilk kez 1968’de 1,5 yıllık hapis cezasını yemiş. “Kırım Tatarları Milli Gençlik Teşkilatını” kurduktan sonra -Kırım’a dönüş izni çıkana dek!- Sibirya hapishanelerini teker teker dolaşmış.

Bugün Mustafa Cemiloğlu denince akan sular duruyor.

Görüştüğümüz Kırımlı Tatarların hepsi aralarında liderlik ve hiçbir hizip tartışması bulunmadığını, Cemiloğlu’nun arkasında yekvücut kenetlendiklerini söylüyorlar.

Yarın: Kahraman kent

Sivastopol



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

‘Belle Époque’ bitti 8 Aralık 2024
Trump, Musk ve Zweig 1 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları