Putin doktrini

10 Nisan 2022 Pazar

“Kişisel kanaatim Rusya’da kesinlikle işleyen bir demokrasi olmadığı ya da rejimin elbette totaliter olduğu yönünde ama bu ayrı bir konu” diye yazıyor “Ayı ile yatağa girmek” başlıklı yazıma uzun bir cevap kaleme alan eski bir okurum. 

Yanıtın tamamı bu köşenin boyutlarını aştığından, en çarpıcı bulduğum bölümü aktarıyorum:

“Pek âlâdır ki totaliter bir rejim veya bir diktatör ülkesi için doğru bir şeyi yapıyor olabilir ve hatta yaptığı şey bölge ve dünya barışı için iyi bile olabilir. ABD ve uydusu Birleşik Krallık, demokratik olmalarına rağmen pekâlâ onlarca haksız savaşa ve yıkıma yol açmışlardır. Sadece demokratik ülkelerin doğru kararlar verdikleri ya da uluslarının menfaatlarını güttükleri yolundaki indirgemeci bakış açısı yanlıştır. Batı dünyası, ülkelerin demokrasi yetersizliklerini emperyalizmi yayma aracı olarak kullandığından Putin veya Rus demokrasinin yetersizliği üzerinden yapılan değerlendirmeler fazlaca Batıcı görülebilir.”

Okurumuz “Demokrasi olur kimseye faydası olmaz, diktatör olur halkına, bölgesine, hatta dünyaya yararı olur” diyor özetle.. 

Demokrasinin içsel değerini son sıralara öteleyen relativist/görece bakışa bir örnek.  

Bu görece bakış, 2000’ler başında BBC’de izlediğim bir büyük Rusya röportajını aklıma getirdi. 

Devasa ülkeyi karış karış gezen BBC muhabiri röportajın sonunda, “Bu topraklarda Batı’dakine benzer demokrasi, özgürlük, insan hakları talepleri yok” diyerek ekliyordu: “Rusların talepleri öncelikle kanun, nizam ve de istikrar.” 

TOPLUM MİLİTANLAŞACAK

Yukarıdakine benzer okur mektupları aldığımda bizim ülkemizin Rusya’ya ne kadar benzediğini düşünüyorum. O BBC röportajını zaten bunca sene aklımda tutmamın nedeni bu. 

Demokrasi, insan hakları, hukuk devleti ve de özgürlüklere esasa dair önem atfeden kimse -emperyalist Batı tarafından bu değerler ne kerte araçsallaştırılırsa araçsallaştırılsın- “Bir diktatör veya totaliter rejim gereğinde ülkesi, bölgesi ya da dünya için doğru şeyi yapıyor olabilir” cümlesini kuramaz. 

Batı demokrasilerinin derin bir dekadans yaşadığı evet doğru; popülist, ırkçı liderler, hareketlerin ivme kazandığı, bunların demokratik değerlere tehdit oluşturdukları doğru. 

Batı demokrasilerinin keza Irak, Afganistan, Suriye, Libya gafletlerinin önüne geçemedikleri, Putin’in bu trajedileri bugün Batı ile skor yapmak, “Siz yaparken oluyor da biz yaparken mi olmuyor?” diyerek kullandığı doğru. 

Ama en çaptan düşmüş halinde bile bugün Batı demokrasilerinde tüm bunları masaya yatırmak, sövmek ve yermek serbest. Gazeteciler bu nedenle hapse girmiyor, kellelerini ortaya koymuyor, ülkelerinden göçe zorlanmıyorlar. 

Otoriter rejimler ve diktatörlüklerde ise bu haklarınız bulunmuyor. 

“Reis” ne derse o! Hemen hizalanmaya mecbursunuz. 

Uysa da uymasa da otoriter lideri papağan gibi tekrarlamak ya da hepten “susmak”, ağzınıza geleni yutmak, aklınıza geleni unutmak, “mış” gibi yapmak zorundasınız. Rusya’da yaşananlar bunlar. 

Göz önünde cereyan eden bir işgal için Rus medyasında “savaş” sözcüğü kullanılamıyor. 

Muhalif basın susmuş, susturulmuş, göçe zorlanmış, pıstırılmış, tamamen sindirilmiş durumda. 

Corriere della Sera’ya konuşan “Putin doktrini” mimarlarından Sergey Karaganov, “Bu özel askeri operasyon vesilesiyle” diyor önceki gün açık açık: 

“Rus toplumunu yeniden yapılandıracağız. Toplum daha militanlaşacak ve vatanperver olmayan elitlerden arındırılacak!”

SİSTEMLİ YAĞMA

İstenmeyen unsurlardan toplumu arındırmak... Etnik temizliğin başka türlüsü...

Rusya’daki rejimin portresini -benim Rusya’nın Ayşenur Arslan’ı olarak gördüğüm- gazeteci Yevgenia Albats, sosyal demokrat kökenli siyaset bilimci Yascha Mounk’la yaptığı bir başka söyleşide şöyle özetliyor:

“Totaliter rejimler ekonomi, yargı, özel yaşamı tümüyle denetleyen ideolojik tek parti devletleridir. Putin’in oysaki bir ideolojisi yok. İdeolojisi varsa o da para ve güç. Dün demokrat, bugün emperyal milliyetçi, yarın faşiste dönüşebilir Putin. Bu bağlamda Rusya’daki rejim totaliterden çok otoriter. Belirgin özelliği ne var ki çok yoz ve çürümüş olması. Ukrayna’daki gelişmelere bakın. Putin enerji kaynaklarından gelen milyarları, sözde askeri harcamalara yatırdı. Kiev üç günde alınacaktı. Sonuç hüsran. Hüsranın nedenini Rus askeri analistlere sorduğumda aldığım yanıt, kaynakların gerçekte yağma edilmiş olması oluyor. 

Orduya ve ordu reformuna gidecek kaynaklar generaller ve Putin’in yakınlarına, onların yatları, villalarına gitmiş çünkü sonuçta.

Halihazırda rejim bir dönüşüm içinde. Mayalanan yeni sistemde sadece suskun kalmak yetmeyecek, üstüne basa basa lidere aktif bağlılık belirtmek gerekecek. Rejim istikrarsızlaşırken, baskı katmerlenecek!”

İşte böyle sevgili okurlar. Hem yolsuzluktan şikâyet edip hem “bölgeye faydalı otoriter rejimleri” baş tacı etmek olmuyor. 

Biri diğerinin payandası. 

Siyasi sistemleri ölçüp biçerken tüm bu unsurları bir arada tartmak zorundayız.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları