Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘Rodeocu’ Demirel’i aramak

18 Haziran 2015 Perşembe

Sicilya’nın Siraküza kenti antik çağlarda korku saçan tiranlar tarafından yönetilirmiş. Tiranın biri gider, biri gelirmiş.
Bunlardan biri Gerone! can çekişiyor.
Halk “Aman bir an önce ölse de kurtulsak!” diyor…
Ama o ne?
Yaşlı bir kadın bir köşede “Tanrım aman onu alma!” diye dua ediyor.
Duyanlar “Hasta mısın” diye kadına atarlanıyorlar.
Öfkeyle üzerine gelenlere kadın şu yanıtı veriyor:
“Daha önce ne zaman bir tiranın ölümüne çalıp oynadıysak, arkasından beteri geldi. Tecrübemle sabit ki bu ölünce yerine daha korkuncu gelecek. Onun için bu kalsın. Bununla yetinmeyi öğrenelim!”

Demirel hoşgörüsünün sınırları
Demirel’in ardından televizyonlardaki yorumları dinledikçe; aklıma, bizde “gelen gideni aratır” sözüyle anlatılan durumun karşılığı olan bu İtalyan öyküsü geliyor.
Demirel’in zamanını özgürlükler ve hoşgörü dönemi olarak anan hepimiz… Siraküzalı yaşlı kadını hatırlatıyoruz.
Bugünden geri dönüp bakıldığında çünkü Demirel müthiş bir hoşgörü abidesi gibi görünüyor.
Örneğin ben de Ali Kırca’nın bir Siyaset Meydanı’nda gençlerle söyleşen “Cumhurbaşkanı Demirel”e üniversiteli bir öğrencinin şöyle bir soru sorduğunu hatırlıyorum:
“Yıllardır Türk siyasetinde ‘rodeo’ yapıyorsunuz. Usta bir ‘rodeocusunuz’. Ama önemli olan rodeo yapmak değil, atı dört nala sürüp doğru yere götürebilmektir. Kırk yıldır maalesef her şeyimizde siz varsınız. Yediğimiz ekmekte, içtiğimiz suda, aldığımız eğitimde yanlış kararlarınızın etkisi var. Sorum şu: Hâlâ başımızdan gitmeyecek misiniz? Ninelerimizi, analarımızı, bizi oyaladığınız gibi, bundan sonraki kuşakları da gene aynı laflarla oyalayacak mısınız?
Demirel genci sükûnetle dinlemiş, ardından eleştiriyi yapan delikanlıya; “Sorunuz soru olmaktan çok, bir itham, bir kötüleme. Kötüleme siyasetin malzemesidir. Siyasetçiler birbirlerine muhalif oldukları zaman birbirlerini kötülerler” demiş, lafı özetle, “Siz kötü, ucuz muhalefet yapan siyasetçiler gibisiniz!” demeye getirmişti.
Tarih 2000 yılıydı…
Gene aynı programda “Düşünce suçundan cezaevinde kim var bilmiyorum ama dünyanın hiçbir yerinde düşünceyi kişi istediği gibi yayma hürriyetine sahip değildir!” gibi acayip üstünkörü ve bağnaz cümleler de sarf edebilen Demirel; canlı yayında herhalükârda bütün eleştirileri hiddetlenmeden göğüsleyebilmişti.

İlkeleri olmayan bir siyasetçiydi
Demirel işte biraz öyle, biraz da böyle bir liderdi….
Aynı TV programında bile bir yanıyla “ifade özgürlüğüne saygılı görüntü” çizerken; diğer taraftan kendisine “düşünce suçundan hâlâ insanların yargılanıp hapse atıldığını” hatırlatan bir öğrenciye; “E ne yapalım! Dünyanın hiçbir yerinde düşünce özgürlüğü sonsuz değildir” kabili ilkesel hiçbir duruşu olmayan ve Türkiye şartlarında kulak tırmalayan duyarsızlıkta yanıtlar verebiliyordu.
Buna karşın hakkını teslim etmeli! o, kendisini geliştirebilmiş, inkişaf etmiş bir polikacıydı.
Bugüne göre nispeten fevkalade canlı ve “çok sesli” olan Türkiye’nin gelişen yeni şartlarına, yaşına rağmen uyum sağlamıştı.
O yılların “çok sesliliği” ne var ki Demirel sayesinde değil, Demirel ve Demirel’in temsil ettiği “siyasi sınıfa rağmen” yakalanan özel bir konjonktürdü…
Demirel’in sert kavgaları ile geçen 70’leri anımsayan benim kuşağımın insanları için; Kırca’nın “Siyaset Meydan”ında izlediğimiz Cumhurbaşkanlığı’nın son demindeki
o Demirel; konservatifliğini korumakla beraber yeni koşullara uyum sağlama esnekliğini gösteren bir politikacının profiliydi.
Demirel, Türkiye’nin özgürlük çıtasını hiçbir şartta yukarıya taşıyan bir siyasetçi olmadı.
Bunu böyle not düşmek lazım.
“Devletlu adabı” ve “beyefendiliğini” gelinen noktada eğer mumla arıyorsak, bu sadece ardından gelenlerde bu özelliklerin hiç bulunmamasındadır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

‘Belle Époque’ bitti 8 Aralık 2024
Trump, Musk ve Zweig 1 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları