Siperden yazıyorum...

19 Mart 2020 Perşembe

Bir asır geçmiş gibi. İki yıl önce tam, mart sonunda eşim fazla önemli olmayan bir ameliyata girdi. Öyle sıradan bir ameliyattı ki, dışarıda onu beklerken ertesi gün Cumhuriyet’e göndereceğim yazımı yazıyordum. 

Sürenin biraz fazlaca uzadığını düşündüğüm sırada içeriden iri kıyım bir doktor çıktı. “Sakin olun. Şimdi kocanız iyi” dedi bana: “Ama ameliyat sırasında kalbi durdu!

O kadar büyük şoka girdim ki, duyduklarımı kavrayamadım: “Kalp krizi mi geçirdi demek istiyorsunuz?” diye üsteledim: “Hayır!” dedi iri kıyım anestezist: “Ameliyatta eşinizin kalbi durdu. Reanimasyonla kendisini geri getirdik!

Kâbus böyle başladı. Reanimasyon sırasında eşimin kemikleri kırıldı; beklenmedik krizin kökenini tetkik için alıkonduğumuz hastanede arkadan zatürree kaptı ve kimi hâlâ süren ağır sağlık sorunları ile yüz yüze geldik...

O gün, ameliyathane önünde yarım kalan yazımı hiç tamamlayamadım. Savaş bülteni gibi devamlı doktor bültenleri ile yaşadığımız dönemde art arda gelen sorunlar öyle ağır ve öyle yoğundu ki, bu köşeye bir “veda notu” dahi koyamadım. Çünkü günübirlik ötesinde hiçbir plan yapamıyor, hiçbir öngörüde bulunamıyordum. Zaman yalnız “an”a, “şimdiki zaman”a kilitlenmişti. “Şimdiki zaman”ın tek buyruğu da eşime tam zamanlı destek olmaktı.   

Arkada tek satır bile bırakmadan ayrıldığım okurlarımı bu süre içinde tabii ki çok düşündüm. Bir gün geri dönmeyi hep istedim ama bu dönüşün böyle bir insanlık badiresiyle olacağı tabii asla aklıma gelmedi...

Sinsi düşmanla savaş

Macron’un deyimiyle şimdi bir “savaş”, bir “dünya savaşı” çıktı. Ben ise savaşın en ön saftaki cephe ülkesi İtalya’dayım. İki yıllık yokluğumu biraz olsun telafi etmek için şimdi cepheden “siperden” bildirmek istiyorum. 

İtalya’da “siper savaşı” olarak adlandırılan bu savaşta sinsi virüse karşı verilen kurban sayısı yirmi günde 2 bin 500’ü geçti. Bu, dünyadaki korona ölümlerinin yüzde 30’u demek. İtalya baş döndürücü hızla salgının merkez üssü haline geldi.   

2020’nin ilk haftalarında herkes gibi biz de Wuhan çarşısından çıkan esrarengiz virüsü sadece televizyonlardan izliyorduk. Yüksek reytingli TV programlarında hatta bu uzak salgın karşısında duyulan abartılı korkuyla dalga geçiliyordu. Roma sokaklarında kalabalık bir kahveye kamera şakasıyla sokulan çekik gözlü bir Çinliden örneğin ani şekilde öksürmesi isteniyor, dehşetle oraya buraya kaçışan insanlar arkadan tiye alınıyordu.

20 Şubat’ta bu rehavet birdenbire bıçak gibi kesildi. Nasıl, neye uğradığımızı anlamadığımız süratle salgın birden Kuzey İtalya’ya sıçradı. Bu bölge Avrupa’da Çin’le en yoğun ticaret ilişkilerinin olduğu yöre. Marco Polo zamanından beri doğuya hep açık olan topraklar... 

Nüfusun dörtte birine varan yüksek riskli yaşlı nüfusun büyüklüğü ve buna ters orantılı biçimde son on yılda sağlık sektöründe gidilen şuursuz kısıtlamalar birbirine eklemlenince, İtalya’yı son sürat darmadağın eden rekor tablo ortaya çıktı. 

Ay başında 60’larla ifade edilen ölü sayısı martın ilk haftasında birden dörde katlanınca, Başbakan Conte, TV’lerde apar topar ev hapsi önlemlerini açıklamak zorunda kaldı.

Sağır edici sessizlik

Bir milat olan bu yeni düzenin ilanından bu yana da şimdi bir asır geçmiş gibi...

Sade on gün önce sokaklar oysa hâlâ turistler, motosikletler, işportacılar ve sokak müzisyenleri ile doluydu. Sabahları penceremden içeriye günün her saatinde, bir stadyum gürültüsü doluyordu. 

Şimdi kulaklarımı sağır eden bir sessizlik var. Yollar boş, dükkânlar kapalı, kahveler, restoranlar ıssız. Bomba atılmış da şehir boşaltılmış gibi. İlk günlerde köpek gezdirmeye çıkanlar bile yok artık ortalıkta. Yalnız kuş cıvıltıları geliyor kulağıma. Göz alan mart güneşi ile birlikte penceremin önünde “Her şeye rağmen hayatı ve baharı ıskalama!” diyorlar bana. 

Eşimin hastalık günlerinde öğrendiğim biricik altın kural bu: “yaşam coşkusunu unutmamak ve umudu asla elden bırakmamak!

Bu sefer bu düsturla bu kâbusu savuşturmaya çalışacağız. Akşamüstleri saat 6’da camlarda toplanıp el sallayan, birlikte şarkılar söyleyen komşularla korkuyu ve paniği yenmeyi başaracağız. Psikolojimizi korumak en birinci önceliğimiz. 

Sağnak’ta, karantina yazılarında, yeniden birlikte olmak umuduyla herkese bir kez daha merhaba!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları