Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Süreç ve 'Kamuoyu'
AB’den üst düzey bir yetkili yıllar önce bana; “Türkiye ve Avrupa arasındaki temel fark nedir biliyor musunuz?” demişti: “Kamuoyu! Kamuoyu, Avrupa toplumlarının can damarıdır. Sizde kamuoyu yok.”
Bu sözleri duyduğumda irkilmiş ve kızmıştım. İndirgemeci bir oryantalizmle muhatabımın “Türkiye’yi küçümsediğini” düşünmüş saf saf savunmaya geçmiştim: “Amma yaptınız!” gibilerden bir şeyler söylemiştim: “Siyasi yelpazenin değişik kesimlerine seslenen işte şu kadar gazete, bu kadar görsel medya var. Şunca sivil toplum örgütü de cabası vs…” diye akıl sıra ayar vermiştim.
Ne var ki “süreç” başladığından beri hep yıllar önce Brüksel’de yaptığım bu konuşma hatırıma geliyor. “Türkiye’de kamuoyu yok!” diyen AB görevlisi yerden göğe haklıymış, demekten kendimi alamıyorum…
“Türk ulusu” ve “Türkiye Cumhuriyeti”nin adının bile son kertede değiştirilmesi gündeme gelirken kamuoyundan kayda değer bir çıkış gözlemlenmiyor. “İmralı” pazarlıklarının kapsamını, içeriğini bilmek, öğrenmek konusunda ısrarlı tepkiler gelmiyor.
Ülkenin kimliğini, kişiliğini, birliğini, beraberliğini, kuruluş ilkelerini ve geleceğini ilk elden ilgilendiren en can alıcı konularda dahi bunca sessiz ve tepkisiz kalınırsa; “kamuoyu” denen olgu başka hangi alanlarda kendisini gösterir kestirebilmiş değilim.
Korku toplumunda ‘akil’ olmak
Gözlerimin önüne Apo’nun İmralı’da yargılanış sürecinde ortaya konmuş olan sözüm ona bazı “kamuoyu davranış” biçimleri ve tepkileri geliyor.
1999 baharında Öcalan İmralı’da yargılanmaya başladığında, şehit anaları yollarda göbek filan atmaya kalkmışlardı. Birilerinin yukardan bir düğmeye basmasıyla harekete geçtiği izlenimi veren bu “göze göz dişe diş” isteyen tepkiler; bir süre sonra gene bir düğmeye basılmasıyla bıçak gibi kesildi.
Bu defa da basılan yeni bir düğmeyle “süreç” ve “süreci anlatacak”(!) büyük “akil adamlar” operasyonu başlatılıyor.
Türk kamuoyu, dün olduğu gibi bugün de kritik tüm dönemeçlerde yapılageldiği üzere yalnızca yukardan aşağı biçimde, tepeden yönlendiriliyor.
Ve tereyağından kıl çekercesine -tabiri caizsse- biçimlendiriliyor.
Dün ve bugün arasındaki en büyük fark; bugün ilaveten ajandada bir de “demokratikleşme”(!) iddiasının olmasıdır. AKP hükümetlerine dek yakın geçmişte hiçbir yönetimin Türkiye’de -sözümona bağlamında da olsa!- böyle bir iddiası olmamıştı!
Bu iddiaya sözde ilk günden sarılan AKP hükümetleri, kamuoyunu güçlendirmek, cesaretlendirmek şöyle dursun büsbütün onu susturup muma çevirdiler.
Bugünle geçmiş arasında tek tip düşünce ve şablon kamuoyu oluşturmak konusunda fazla fark olmamakla beraber; Türk toplumu geçmişe göre bugün çok daha fazla korkutulmuş, sindirilmiş ve pusturulmuş hal aldı.
Oysaki özgür kamuoyu oluşturulmasının önkoşulu her şeyden önce korkulardan kurtulmak oluyor.
“Demokrasi ve kamuoyu” üzerindeki çalışmalarıyla dünyanın sayılı siyaset uzmanlarından biri sayılan Giovanni Sartori’nin bilinen sözüdür:
“Düşüncelerini söylemeye korkanlar sonunda söyleyemeyecekleri şeyleri de düşünmemeye başlarlar” der ve ilave eder: “Bu kuralın tek istisansı, kahramanlardır!”
Kahramanlarla ne yazık ki “kamuoyu yaratılamıyor”.
“Kamuoyu”nun yaygın biçimde “sürece” (herhangi bir sürece) dahil edilebilmesi için fikir ve ifade; örgütlenme özgürlüklerinin öncelikle tam olması gerekiyor.
‘Akilleri’ sorgulayan çıkar mı?
Biz bu anlamda tersine giden bir eğilim yaşıyoruz.
Cephede düşen asker haberleri alır gibi her gün TV’lerden yeni bir habercinin eksildiğini; gazetelerde yeni bir köşenin kapandığı öğreniyoruz. Son örnek “süreçte kaleme aldığı eleştirel makaleleri”(!) nedeniyle önceki gün işten atılan Amberin Zaman.
“En büyük gazeteci hapishanesi” haline gelen bir ülke olarak Çin ve İran gibi sayılı diktatörlükleri solluyor nicedir Türkiye. Basını bırakın insanlar telefonda konuşmaya korkuyor. Pankart açan öğrenciler kolaylıkla hapsi boyluyor.
Böyle bir ülkede kamuoyundan bahsedilebilir mi?
Kamuoyu oluşabilmesi için eleştiri özgürlüğünün önünün açılması lazım. Hesap verilebilirliğin ve şeffaflığın geçerli kılınması lazım. Bunların hiçbiri yok bizde.
Ya bizde ne var? Sadece kuru propaganda özgürlüğü!
Tek seçici tarafından belirlenen “akil insanlar” bu durumda ne yapacak?
“Ne söyleyecek bunlar? Neyi anlatacaklar?” diye soruyor haklı olarak Kılıçdaroğlu ve ekliyor:
“Çok güzel saygıdeğer akil insan. Ben size bir şey sorabilir miyim? Sizin çözümünüz nedir diye soracak olsa ne yanıt verecek? Benim çözümüm şudur diyebilecek mi? Bu çözüm hükümet tarafından kabul gördü diyebilecek mi?”
“Akil insanlar”, kamuoyunun olmadığı ülkede, muhtemelen inceden inceye sorguya çekilmeyeceklerini biliyorlardır. Bu hesapları çoktan enine boyuna masaya yatırmış olmaları gerekir.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 6 asker şehit olmuştu
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi