Süslüman Olmanın Karşı Konulmaz Ayrıcalığı

25 Mayıs 2013 Cumartesi

“Süslüman’ı iki farklı kesim eleştirmek, hatta dalga geçmek için kullanıyor” diyor Ruşen Çakır Vatan’daki “Süslüman Taşlamak” başlıklı önceki günkü yazısında ve ardından şöyle devam ediyor:

\n

“1) İslamcılık karşıtları; 2) İslami hareket içinde antikapitalist eleştiri geliştirmek isteyenler. İkinci grup neyse de ilk grupta yer alanların, başkaları yaptığında pek dert edinmedikleri lüks tüketim, ‘marka bağımlılığı’ gibi hususları dindar kadınlara yakıştırmamaları tam bir çifte standart örneği. Hele lüks tüketimin İslamda caiz olmadığını kanıtlamaya çalışmaları bir tür komedi.”
Bak sen!
Süslümanları taşlamak, dincilere (
“neyse” makamından!) mubah/serbest ama sekülerlere değil…
Niye?
Dinciler dogmalar üzerinden tartışıyor.
Dogmalara ilişilmez.
Bizde hele dogmatik düşüncenin yüzde yüz dokunulmazlığı vardır.
Sıra seküler eleştiriye -Ruşen Çakır’ın ifadesiyle İslamcılık karşıtlarının eleştirilerine- geldiğinde onlara geçit yok.
Seküler kesimden gelen eleştirilerin sadece
“araçsallaştırma” maksatlı yapıl-dığı; üzüm yemek değil, -İslamcılara saldırmak diğer deyişle- bağcı dövmek için gündeme getirildiği ima ediliyor.
“İslami hareket”ten gelen eleştirilere ise -kadını büsbütün kapatıp kamudan iyice silmek doğrultusunda- her nasılsa araçsallık atfedilmiyor…
“Süslüman”ı karikatürize etmek dahası çok fena ayrımcılıkmış…
“Süslüman kadını taşlamak” -özetle söylüyorum- onları “tüketim toplumuna eklemleyen erkekleri” görmezden gelerek ayrımcılığa tabi tutmakmış!
“Dindar bir kadının lüks tüketime eşinin, babasının ve/veya erkek kardeşlerinin onayı ve tabii ki finansmanı olmadan yönelmesi mümkün değildir” diyor Çakır; “Dolayısıyla işin içindeki erkek boyutunu göz ardı edip sadece (süslüman!) kadınları görmek, onları eleştirmek, hatta suçlamak tek kelimeyle haksızlıktır” diye ardından devam ediyor.

\n

Dindar kadın meğer \t\t‘birey’ değilmiş!

\n

Bu işte çok ilginç….
Dindar kadın bu durumda ehil insan sayılmıyor özetle…
Giydiğinden ve çıkardığından tek başına sorumlu tutulamıyor.
Ama başörtüsünde bunun tam tersi söylenmiyor muydu?
Paradigma başörtüsü olduğunda,
“dindar kadının bireysel tercihi ve özgürlüklerine” toz kondurulmazken…
Aynı kadının giyim tarzını eleştirmeye iş geldiğinde
“bireysel tercihler” yok olup kadük sayılıyor.
Kadın, birden birey olmaktan çıkıyor.
Abrakadabra!
Pes!
“Kocası, abisi, babası dururken dindar kadını eleştirmek de neyin nesi? Dur orada!” türünden bir ayar geliyor acilen...
Dindar kadınlar yalnız abi, koca, baba... Her neyse evin erkeklerinin, iradeleri olmayan uzantıları haline getiriliyor.
Bu sebeple eleştiriden muaf tutulmaları, -bir çeşit
“engelli” gibi- son kertede onlara fiili bir “pozitif ayrımcılık” zırhının sağlanması isteniyor…
Süslümanlara, İslamcı cenahtan gelen
“cemaatçi, ümmetçi” eleştiri kanalları “serbest atış” her halükârda açık tutulurken seküler eleştirinin -“sen ne hakla dindar kadını eleştirirsin! Dindar kadından ne anlarsın? Seni gidi ayrımcı” kontenjanından- önü kesilmiş oluyor.

\n

Çifte standardın böylesi

\n

Ruşen Çakır’ın “Süslüman Taşlamak” yazısını Türkiye’nin “Müslüman Demokrasi” standartlarını faş etmesi anlamında, alabildiğine çarpıcı buldum. İlerde dönüp dönüp bakmak için çerçeveletip duvara asılacak bir yazı bu.
Ruşen’e kalırsa
“Süslüman” sözcüğü başlı başına sakat her şeyden önce…
Süslüman’ tabiri ilk gözüme çarptığında, bir yazım hatası olduğunu sanmıştım” diyor R. Çakır; “Sonra araştırınca, lüks tüketim tutkunu muhafazakâr kadınları tanımlamak için ‘süs’ ve ‘Müslüman’ kelimeleri birleştirilerek türetilmiş bu yeni tabirin yaklaşık 4 yıl önce sosyal medyada dolaşıma girmiş olduğunu öğrendim…”
Ruşen’in satırlarından deyimi yadırgadığı anlaşılıyor. \t
Burada da gene
“seküler eleştiriye” tahammülün dar tutulan sınırlarının, başka bir boyutunu görüyoruz.
Sözcüğün içerdiği
“dünyevi” eleştiri ve kinaye dozu, kısa devre yapmak ve hafiften şöyle bir kontak attırmaya yetiyor…
Kırmızı çizgilerle küçük parantezlere alınan düşünce ve ifade özgürlüklerinin,
“Müslüman demokrasi” standartlarının göstergesi gene bu da…
“Süslümanların” iddialı, abartılı tarzları toplumun sürekli gözü önünde olacak ve -milletin ağzı torba değil büzesin- orada burada konu edilecek; sosyal medyada gerçek bir “olgu” boyutuna ulaşacak ama sekülerlerin haddine düşmemiş onlar, mesele üzerinde ahkâm kesemeyecek.
Tartışma ana akım medyaya girdiği anda derhal bir
“Hop dedik!” sinyali gelecek.
En ön safta bu sinyali yılların gazetecisi Ruşen Çakır verecek.
İyi ki savcılığa falan başvurmaya kalkmamış Ruşen!
Yaa.. evet… ne diyorduk? Durmak yok yola devam…

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları