Olaylar Ve Görüşler

Bölücülüğün en zararlısı...

13 Ağustos 2019 Salı

Türkiye, bütünlüğünü çok büyük bedeller ödeyerek gerçekleştirdiği Kurtuluş Savaşı’nın başlamasının 100. yılında yeni bir bölünmüşlüğe sürükleniyor.

Böl ve yönet, Eski Roma’dan buyana bir ülkeyi zayıf düşürmek isteyen ve çoğu kez dış güçlerin başvurdukları çok bilinen bir yöntemdir. Osmanlı’nın yıkılışının ana nedenlerinden birinin bu olduğunu tarih yazıyor.
Türkiye bütünlüğünü çok büyük bedeller ödeyerek gerçekleştirdiği Kurtuluş Savaşı’nın başlamasının 100. yılında yeni bir bölünmüşlüğe sürükleniyor, kendi içinden ve akademisyenleri eliyle bölünüyor.
İnsan hak ve özgürlüklerinin iyice sıfırlandığı içinde bulunduğumuz ortamda Anayasa Mahkemesi, AYM, özgürlük ve barış çağrısı yapan bir bildiriye imza atan bilim insanlarının salt bu nedenle suçlanmalarını, hak ihlali saydı, haklarının yenildiğine hükmetti.
Geçmişte, AYM ya da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi -AİHM ya da Yargıtay’ın bazı kararlarını başkan ve AKP Genel Başkanı eleştirirdi. Bu kez öyle olmadı, çok değişik bir yaklaşım sergilendi, 29 Temmuz günü 1071 akademisyenin imzasıyla şu bildiri yayımlandı:
“Sözde ‘barış bildirisi’ adı altında terör örgütü propagandası yapan bazı akademisyenlerin ceza almalarını ‘hak ihlali’ gören Anayasa Mahkemesi skandal bir karara imza atmıştır.
Bu karar şehit ve gazilerimizin hatırasını zedelemiş, maşeri vicdanı yaralamıştır.
Terörle mücadele ettiği için devleti suçlayan açıklamalar yapmak dünyanın hiçbir ülkesinde ifade özgürlüğü olarak değerlendirilmez.
Bu kararın, terör örgütlerine karşı etkin operasyonların gerçekleştirildiği bir dönemde alınması ise ayrıca dikkat çekicidir.
İmzası bulunan biz akademisyenler, terörle mücadeleyi sekteye uğratmayı ve ülkemizi karalamayı amaçlayan her türlü kurum, organizasyon ve inisiyatifin karşısında olduğumuzu ve olmaya devam edeceğimizi beyan ediyoruz.
Türk milleti adına karar vermekle yetkili kılınan Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının adalete ve kamu vicdanına aykırı olmaması gerektiğine inanıyor, bu yanlış kararda imzası bulunanları kınıyoruz.”
Tüm kişi ve kurumlar AYM kararlarına anayasa gereği uymak zorundadır. Kuşkusuz AYM kararları eleştirilebilir. Ancak bu açıklama ile AYM saldırı altına alınıyor ve suçlanıyor.
1071 akademisyen AYM’yi çok yanlı ve yanlış bir noktadan, barış ve özgürlük savunucularının haklarını tanıdığı için suçluyor. Bununla da yetinmiyor, ifade özgürlüğünü, üstelik dünyayı işin içine katarak tanımlamaya kalkıyor; dahası şehit ve gazilerden de söz ederek toplumsal duyarlılıkları kaşıyor, AYM kararının zamanlamasına ilginç bir biçimde dikkat çekiyor ve karşı çıkışının alanını, o AYM kararıyla sınırlı tutmuyor, ülkemizi karalamayı amaçlayan her türlü girişim olarak genişletiyor; yetmiyor, kararda imzası olan AYM üyelerini (Başkan dahil 8 üyeyi) hedef gösterircesine kınıyor.
Saray bağımlısı basın-yayının da yoğun çabalarıyla ülkede öyle bir kamuoyu oluşturuluyor ki, AYM üyelerinin yarısı, özgürlük ve barış savunucularını haklı bulduğu için suçlanıyor. Bunu da isimlerinin önünde Prof., Doç., Dr. yazan ve kendilerini akademisyen olarak adlandıran 1071 kişi yapıyor. Böylece, ülkeye yepyeni ve çok büyük bir bölücülük zararı verecek bir tohum ekilmiş bulunuyor. Biliniz ki, 1071’ler olarak, günlük siyasetin o ilkel ve içeriksiz bölünmüşlüğünü bu ülkenin bilim dünyasına taşıyor, böylelikle, bölücülüğün en zararlısına imza atmış oluyorsunuz.

Asıl suçlu sizsiniz!
Siz, 1071 akademisyen, sizler yalnız bu hukuk, özgürlük ve barış değerlerine en hafif deyimle şaşı bakan bu bildiriniz için değil, şimdiye dek bilim insanı kimliğinizle, susmamanız gerektiğinde sustuğunuz için suçlusunuz!
AKP’nin iktidara gelir gelmez bilim üst kurumu TÜBİTAK’a, daha sonra da TÜBA’ya el koyması karşısında susmaktan başka ne yaptınız? Üniversitelerde rektör atamalarında çok yetersiz de olsa öğretim üyelerinin eğilimlerine başvuran yaklaşım tamamıyla ortadan kaldırıldığında tınmadınız. Günümüzde tüm bilimsel çalışmaların vazgeçilmezi on “Evrim Kuramı”nın ders programlarında çıkarılması karşısında da ağzını açmadınız. Dahası Türkiye, Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi- CERN aday üyesiydi, 2012’de aday üye üyelikten tam üyeliğe geçecekti. Erdoğan hükümeti karşı çıktı, Sırbistan ve Güney Kıbrıs tam üye oldular. Türkiye’nin, dünyanın bu en saygın bilimsel araştırma kurumlarının birinden böylelikle de bilimsellikten uzak tutulması karşısında sessiz kaldınız.
Bu ülkede 2008-2013 tarihleri arasında beş yıl süre ile Akademik Personel Lisansüstü Eğitim Giriş Sınavı ‘ALES’ soruları çalındı. Ben bilim insanı diyorum, siz akademisyen diyorsunuz; olsun ancak akademisyen olmanın hırsızlığa bağlandığı bir oluşumu nasıl karşılıyorsunuz?
15 Temmuz 2016 FETÖ kalkışması sonrasında 6 bin dolayında bilim insanı görevlerinden uzaklaştırıldı, pasaportları ellerinden alındı, yurtdışında bile çalışmaları engellendi. Danıştay’a başvurup haklarını arayamıyorlar. Oysa, 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrasında bile sayıları bunun onda biri dolayında olan üniversitelerden uzaklaştırılanlar, yurtdışında çalışabiliyor, Danıştay kararıyla işlerine dönebiliyorlardı. AKP iktidarı kimi bilim insanlarının hak ve özgürlüklerini 12 Eylül 1980 faşizminin bile yapmadığı kadar ortadan kaldırdığında, siz 1071’ler neredeydiniz?
Soruları uzatmaya gerek yok, ancak bazı noktalar vurgulanmalıdır.

Gerçek bilim bölmez, birleştirir!
Neden sayınızı 1071’de tuttuğunuzu, uzmanlık dallarınızı neden açıklamadığınızı ve terörden beslenenler konusunda bilimsel çalışmalar yapıp yapmadığınızı bir tarafa bırakalım ve şu iki gerçeğin altını özenle çizelim.
Birincisi; bilimsel araştırma, doğruları, yalnız ve ancak barışın ve düşünce özgürlüğünün bulunduğu ortamda bulabilir.
İkincisi, hiç unutulmasın. Osmanlı’nın, okumuşlarının bölünmüşlüğü nedeniyle battığının bilinciyle kurulan Cumhuriyet, bu ülkeyi hukukta, eğitimde olduğu gibi bilimde de birleştirir. Cumhuriyet, Mustafa Kemal Atatürk’ün Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesinin DTCF önyüzünde yazılı “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” ya da bilimsel bilginin yol göstericiliği kararlılığıyla kuruldu.
Son olarak, bir ulusun bilim insanları arasındaki bölünmüşlük, diğer her tür bölünmüşlüğe göre çok daha yıkıcıdır ve asıl bundan kaçınılmalıdır.

***

Bayramınız kutlu olsun.

Prof. Dr. Yakup KEPENEK



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları