Olaylar Ve Görüşler

Doğal Varlıkları En Doğru Koruma Onlara Dokunulmadan Olmalı!

16 Kasım 2014 Pazar

Son günlerde, Boğaziçi’nin bazı bölgelerinde, kentin marina gereksiniminin karşılanacağı dile getirilmektedir. Boğaziçi’nin hem doğal, hem de kentsel sit olduğunu ve sit’in hem karayı, hem de denizi kapsadığını, bu nedenle bu tür projelerde çok dikkatli ve hassas olunması gerektiğini vurgulamak isterim.

Koruma-kullanma dengesi içinde kentsel sitlerimizi ve tescilli kültür varlıklarımızı kullanarak ömürlerini arttırabiliriz. Buna karşılık, doğal varlıklarımızı ve doğal sitlerimizi ise olanak dahilinde müdahale etmeden, onların niteliklerini değiştirmeden ve yine onları az kullanarak uzun ömürlü kılabiliriz.
Yukarıdaki görüşleri benimsemek için dünyadaki çağdaş gelişmelerin yakından incelenmesi gerekir. Koruma konusu bir uzmanlık alanıdır. Her ülkenin, evrensel koruma kurallarına sadık kalınarak, kendi olanakları doğrultusunda koruma yöntemlerini geliştirmesi de bir zorunluluktur. Maddi olanakları sınırlı olan bir ülkenin, gelişmiş ülkelerdeki sofistike yöntemleri uygulama alanına sokması, her zaman başarılı olmamaktadır. Dolayısıyla, restorasyon sürecinde maddi olanağın büyüklüğü baştan doğru bir biçimde saptanmalı ve iş programı, yapının yeniden kullanım evreleri bu maddi olanaklar çerçevesinde düzenlenmelidir.
Kültür varlıklarının korunması, doğal varlıkların korunmasından farklı koruma yöntemlerini de beraberinde getirir. Doğal varlıkların korunmasında temel ilke korunacak olan doğal varlığa olanak dahilinde dokunulmaması, orijinal durumunda kalmasına olanak verecek çözümler getirmektir. Endemik bitkilerin yer aldığı, zengin bir faunaya sahip doğa parçalarını, göller ve yakın çevrelerini, doğal su yollarını, örneğin “Boğaziçi” gibi, eşsiz doğa harikalarını veya kentiçi ağaç topluluklarını oldukları gibi korumak insanlığın başlıca görevlerinden en önemlisi olduğunu bir kez daha belirtmekte yarar görmekteyim.
Doğanın insan eliyle olumsuz olarak değişmesi, yine doğanın en önemli yaratığı olan insanı da olumsuz etkilemektedir. Bir yörede doğal varlıkların teker teker yok edilmesi, o yörenin ekolojik dengesini bozmaktadır. Ekolojik dengenin bozulması, insanın psikolojik dengesini de olumsuz yönde etkiler.
Doğal varlıkların korunmasında önemli bir nokta da yok ettiğiniz bir doğa öğesini geri getirme, başka bir deyişle, onun rekonstrüksiyonunu yapma şansımız pek yoktur. Kültür varlıklarını yok edip restitusyonunu ve rekonstrüksiyonunu gerçekleştirerek bir dereceye kadar, o kültür varlığını yeniden yaşatmak olanaklı ise de doğal varlıkların korunmasında böyle bir olanak, bazı istisnalar dışında yoktur.
Son günlerde, Boğaziçi’nin bazı bölgelerinde, kentin marina gereksiniminin karşılanacağı dile getirilmektedir. Boğaziçi’nin hem doğal, hem de kentsel sit olduğunu ve sit’in hem karayı, hem de denizi kapsadığını, bu nedenle bu tür projelerde çok dikkatli ve hassas olunması gerektiğini vurgulamak isterim. Yazımın başında da belirttiğim gibi “nehir gibi akan bu su yolu harikasının” ekolojik dengesini bozacak her türlü projeden vazgeçmek gerekir. Bu tür projelerden, Boğaz’ın akıntı sistemleri olumsuz etkileneceği gibi, marinadaki teknelere kolay erişmek için kıyıların otoparklar için yeniden düzenlenmesi, kıyı kenar çizgisinin de yer yer müdahalesini beraberinde getirecektir.
Bu nedenle, projelerin çok yönlü araştırılması gerekir. Bilindiği gibi Boğaziçi’nde marina yapma girişimleri Dalan yönetiminde de dile getirilmiş ve İstanbul 1. İdare Mahkemesi’nde idarenin (belediyenin) 9.8.1988’de verdiği inşaat izin belgesine dava açılmıştı. Ancak, yine aynı idare 23.3.1988 tarihinde, dava dilekçesindeki gerekçeler nedeniyle olsa gerek, kendisi bu kez izin belgesini iptal etmiş, bunun üzerine de idare mahkemesi dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermişti. Dava dilekçesinde, bebek koyunda yapılması düşünülen marina projesinin, anayasa, 3194 sayılı imar yasası, 2960 sayılı varlıklarını koruma yasası gibi önemli yasalar yönünden değerlendirilmesi yapılmış ve bu yasalarla projenin uyumsuzlukları dile getirilmişti.
Yalnız İstanbulluların değil, tüm dünyanın üzerinde titrediği Boğaziçi’ni korumanın hepimiz için bir görev olduğunu, ancak bu görevin de bilimsel yaklaşımlarla ve kamu yararı esas alınarak gerçekleşebileceğine inanıyorum.  

Prof. Dr. METE TAPAN



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları