Olaylar Ve Görüşler

Dünden Bugüne Türk Tarih Kurumu - Prof. Dr. Hakkı UYAR

12 Mayıs 2020 Salı

Atatürk, Cumhuriyetin onuncu yılı dolayısıyla yaptığı konuşmada, Asla şüphem yoktur ki Türklüğün unutulmuş medeni niteliği ve büyük uygarlık yeteneği, bundan sonraki gelişimi ile geleceğin yüksek uygarlık ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır” demişti. İşte Türk Tarih Kurumu da, Türklüğün bu unutulmuş medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti”ni ortaya koymak, yeni kurulan ulusal devlete tarihsel destek sağlamak ve aynı zamanda hem Türk hem de Anadolu tarihini bilimsel olarak araştırma amacıyla kurulmuştu.

Kurumun ilk nüvesi, Nisan 1930’da Türk Ocakları genel merkezine bağlı olarak Atatürk’ün talimatıyla Türk Tarihi Tetkik Encümeni adıyla kuruldu. Bu encümen, bir yıllık çalışmanın ardından Türk Tarihinin Ana Hatları” adıyla sadece uzmanlara hitaben bir kitap yayımladı. Türk Ocakları’nın kapatılmasının ardından encümen, Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti adıyla bağımsız bir cemiyete dönüştü. Kurumun amacı, pek de bilinmeyen Türk tarihini objektif ve bilimsel yöntemlerle ortaya koymak, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal kimliğine destek sağlamaktı. Liseler için hazırlanan 4 ciltlik tarih kitabının yanı sıra 1932 yılında Türkiye’de ilk kez milli tarih kongresi toplandı (Birinci Türk Tarih Kongresi). Kongrenin bildirileri de kitap olarak yayımlandı.

Sonraki yıllarda Türk Tarih Kurumu adını alan kuruluş, arkeolojik kazı ve yüzey araştırmaları, çeviri ve yayınlar, kongreler, uluslararası bilimsel etkinliklere katılım ve tarihi eserlerin korunması gibi alanlarda faaliyet göstermekteydi. Çıkardığı Belleten dergisi Türkiye’nin en uzun ömürlü akademik dergilerinin başında gelmektedir.

ÖNEMLİ BİR GELENEK BOZULDU 

Kurum, Osmanlı öncesi Türk tarihini araştırmayı da merkezine alırken Osmanlı’yı da ihmal etmedi, ötekileştirmedi. Kurumun 1 numaralı yayını Piri Reis Haritası Hakkında İzahname (1935) ve 2 numaralı yayını da “Piri Reis’in Kitabı Bahriye” adlı eseridir (1935). Yine Mimar Sinan, Kurumun ve Atatürk’ün ilgi alanındaydı.

Kurumun Osmanlı öncesini de merkezine almasının nedeni Türk tarihinin eski ve köklü oluşunu ortaya koymaktı; Türk tarihinin Osmanlı’dan ibaret olmadığını göstermekti. Nitekim 1927 yılında basılan ilk kâğıt paralarda kullanılan bozkurt motifi de bununla ilintiliydi. Kurumun başkanlığını yapan akademisyenler genel olarak alanında başarılı ve tartışmasız önemli isimlerdi. Bunların hiç şüphesiz en önemlisi Yusuf Akçura’dır (1932-1935). Onu izleyen isimler arasında Şemsettin GünaltayŞevket Aziz Kansu, Enver Ziya Karal ve Ali Birinci gibi isimler yer almaktadır.

Cumhuriyetin kurucu kültürünü benimsemiş ve akademik niteliği yüksek isimlerin başa getirilmesi, 90 yıllık kurumun geleneği haline gelmeliydi.

Kurumun başına atanan Ahmet Yaramış’ın İskilipli Atıf Hoca’yı öven faaliyetlerde bulunması ve akademik anlamda alınan atıflarının azlığı (örneğin bkz. scholar.google.com) haklı eleştirileri de beraberinde getirmektedir.

İskilipli Atıf Hoca kimdir? II. Abdülhamit döneminde Bodrum’a sürülen ve İkinci Meşrutiyet döneminde de Mahmut Şevket Paşa suikastına adının karışması nedeniyle önce Sinop’a, sonra da Çorum’a sürülen İskilipli Atıf Hoca, 19 Şubat 1919’da kurulan Cemiyeti Müderrisin’in kurucuları arasındaydı. Cemiyet aynı yıl içerisinde Tealii İslam Cemiyeti adını aldı. Cemiyet, hilafetçi bir kimliğe sahipti ve bu haliyle milli (ulusal) değil, İslamcı (ümmetçi) bir yapıdaydı. Cemiyet, Kurtuluş Savaşı yıllarında İstanbul’un yanı sıra Anadolu’da da örgütlenmişti. Kurtuluş Savaşı karşıtı ve işbirlikçHürriyet ve İtilaf Fırkası’nın yan kuruluşu gibi faaliyet göstermekteydi. Damat Ferit Paşa hükümetlerinde şeyhülislam olarak görev alan Mustafa Sabri Efendi hem Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın hem de Tealii İslam Cemiyeti’nin kurucularındandı.

İSKİLİPLİ ATIF GERÇEĞİ 

Vahdettin ve Damat Ferit Paşa ile yakınlığı aşikâr olan TİC, siyasal hayat içerisinde yer alan dinsel bir baskı grubuydu. Bu haliyle de İttihatçılığa ve İttihatçı hareket olarak gördüğü Müdafaai Hukuk hareketine (Kurtuluş Savaşı’na) karşı idi. Teali-i İslamcılara göre İttihat ve Terakki, bir bidat (dinsel sapma) hareketiydi. Yine onlara göre, Mustafa Kemal ve Kuvayi Milliye maskaraları” İttihatçıların devamıydı. Yunanların önünden kaçan bu eşkıya”lar, Kuvayi Milliye olamazdı. İşte bu cemiyetin kurucusu olan İskilipli Atıf Hoca, aynı zamanda Kurtuluş Savaşı’na karşı basının önde gelen temsilcilerinden Alemdar gazetesinde de yazılar yazdı.

Cemiyet, Kurtuluş Savaşı karşıtlığını sürdürürken Birinci Dünya Savaşı’nı kazanarak ülkeyi işgal edenlerin arkasında cahilce bir cesaretin değil, bir uygarlık dehasının yer aldığı fikrindeydi. Cemiyet de işte bu uygarlık dehasıyla İslamiyeti birleştirmekten yanaydı, yani İngiliz işbirliğinden yanaydı. Hürriyet ve İtilaf Fırkası ve İngiliz Muhipleri Cemiyeti ile paralel bir zihniyete sahipti... Dolayısıyla cemiyet, emperyalist işgalci güçlerle işbirliğinden yana, Kurtuluş Savaşı’nın karşısında idi.

GERÇEKLERİN ANLATIMI ENGELLENEMEZ 

Cemiyet daha yayımladığı ilk bildiride Anadolu’daki hareketi İttihatçılıkla, İttihatçıları ülkeyi Birinci Dünya Savaşı’na sokmakla ve İngilizlerle arayı bozmakla suçlamaktaydı.

Cemiyetin yöneticileri, 1925 yılında şapka devrimine karşı eylemlerin içinde bulunmaktan yargılandılar. Ankara İstiklal Mahkemesi’ndeki yargılama mütareke dönemindeki işbirlikçi eylemleri de kapsamaktaydı.

Anılacak alim aranıyorsa Kurtuluş Savaşı saflarında yer alan, İstanbul’un şeyhülislamına karşı kelle koltukta karşı fetva yayımlayan 153 müftü ve din alimi yeterlidir sanıyorum. Ne kadar zorlarsanız zorlayın İskilipli Atıf’tan şehit çıkmaz, Şeyh Saitten çıkmadığı gibi... Mehmet Akif’e, Ahmet Hulusi Efendi’ye, Rahmetullah Efendi’ye, Alim Efendi’ye ve Rıfat Efendi’ye şükran ve minnetle... Onların yerine karşı safta yer alanların övgülere mazhar olması kabul edilebilecek bir şey değildir; tarihin tersyüz edilmesidir. Bir başka tersyüz ediş Sevr’e sadece belge” demektir. Oysa Sevr, Türk tarihinin en ağır antlaşmasıdır. Sevr’i yok sayarak Lozan’ı küçültmeye ya da önemsizleştirmeye çalışmanın bir değeri yoktur. Bu nedenle de Türk Tarih Kurumu’na yeniden ihtiyaç vardır, ama gerçek kimliğiyle ve Atatürk’ün kurduğu amaç doğrultusunda... Olmazsa da dünyanın sonu değildir. Hakikat tarihçiler tarafından yine olduğu gibi ifade edilmeye devam edilecektir.

PROF. DR. HAKKI UYAR
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ TARİH BÖLÜMÜ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları