Olaylar Ve Görüşler

“Gül Islattım Billura” - Gani AŞIK

13 Mayıs 2021 Perşembe

Yaz boyu insanoğluna verebileceği her nimeti sunan toprak, kışın üzerini beyaz çarşaf gibi örten karın altında mevsimlik uykuya çekilir. Yarına dingin başlayabilmek için yorgun bedenimizi gecenin koynunda rüyalarla renklenen uykuya terk etmemiz gibi. Tanrısal güzelliği ve biyoçeşitliliği ile dünyada benzeri az olan coğrafyamız eski kışlarda bize kar kristallerinin romantizmini sunardı. 

BÜYÜK İLHAM KAYNAĞI

Son cemre ile birlikte ısınan toprak, çiçeklere, böceklere, ağaçlara, çimene, tarım arazilerine hayat verir. İlkbaharın son ayı mayıs, yazın ilk ayı haziranla kâinatın muhteşem kubbesi altında kucaklaşır, “karlı kayın ormanı” sürmeli ceylanları kuytularında barındıracak iklimle buluşur. Bahar insan ömrünün 15-20 yaş arası gibidir. Doğanın baharı her yıl tekrar gelir de insan baharının dönüşü yoktur. Kayseri Amaratlı merhum Fazlı Hoca’nın bahar tasviri çarpıcıdır:

“Ağaçlar bürünür yeşil tonları

Cıvıl cıvıl serçelerin ünleri

Rabbim, ne de güzel bahar günleri

Cennet-i âlâya misal dediler”

GÜL VE ÇİÇEK MEVSİMİ

İlkbahar güllerin ve çiçeklerin gönlümüzü okşadığı, ruhumuzun kilidini kırdığı mevsim olarak doğanın insanlığa benzersiz armağanıdır.

Gülün tarihi, insanlığın tarihinden
çok öncedir. Fosil yataklarında bulunup analiz edilen gülün yerküredeki varlığı 40 milyon yıl gerilere gider. Güle, çiçeğe, ağaca simgesel anlamlar yüklenir. Tasavvufta servi birliği, gül çokluğu temsil ettiği için “servi gül endam” sözü ile çoklukta birlik anlatılmak istenir.

GÜL VE BÜLBÜL…

Güftesi Osman Nevres Bey’e ait, Tanburi Ali Efendi’nin bestelediği “Gül yağını eller sürünür, ağlasa bülbül çatlasa bülbül” şarkısında olduğu gibi Fuzuli, çiçeklerin kraliçesi gülün, bülbüle acımasızlığından söz eder: “Bülbül aşk şarkıları ile kendinden geçerken ‘naz’ uykusundan uyanan gül, bülbülün kanını içerek goncalarına renk ve koku katar, gülü bülbülün kanı besler” dese de bu niteleme mecazidir. Fuzuli, gülü masivaya (Allah’tan gayri her şey), bülbülü Hak âşığına, gülün budak ve dikenlerini de nefse benzetir.

Gülün aşk ve sevdalarla anılmasına karşılık kokusuz olan gelincik, kavuşamayan aşıkların çiçeği olarak bilinir. Öyle de olsa, seherin serin melteminde gelinciklerin gizemli bir ahenk içinde secde edercesine toprağı birlikte öpmelerindeki şiirsel tablo sizi hülyalar âlemine sürükler. Gülün aşkı mı, yoksa sevdayı mı simgelediği edebiyatın ilgi alanıdır. Çünkü aşk zevki, sevda nefsidir. Leyla’sının ateşi ile tutuşup yaşama küsen, tebessüm bile etmeyen Mecnun’un, bir gün neşeli halini gören babası “Yavrum, seni sevindiren nedir” diye sorduğunda, aniden yaylaya gelen ve çadırın çevresinde dolaşan köpeği göstererek “Bu köpeği Leyla’nın bahçesinde görmüştüm” der. Bu, sevdadır. Aşk ise amaca ulaşınca küllenen bir duygu. Gül, aşktan çok, sevdayı simgeler.

DİYALEKTİK VE FONETİK UYUM

Tasavvufta gül kokusu, Hz. Muhammet’in teri ile özdeştir ve gül, bu mistik duygu özelinde Hz. Peygamber’i simgeler. Ülkemizde kız çocuklarına Gül, Gülnaz, Gülbahar, Güldeste, Gülfidan (merhume ablam), Gülizar, Gülendam vb. gibi isimler vermek yaygındır.

Gül, edebiyatımızda, folklorumuzda, şarkı
ve türkülerimizde de önemli yer tutar. Yazının başlığı da bir kadın zeybeğinden alınmıştır. Gül ve gülmek sözcüklerinin diyalektik ve fonetik örgüsü, dilimizin zenginliğidir.

DOĞANIN KUCAKLAYICILIĞI

Karacaoğlan’ın

Annacımdan gelen dilber

Dur Muhammet’i seversen

Seni bana küsmüş derler

Gül Muhammet’i seversen”

dizelerinde olduğu gibi.

Gül, koca Mevlana’nın da gönlünde ve üslubundadır. Eşi Gevher Banu’ya yazdığı mektuba “benim gülüme” diye başlar, eşi de cevaben “cemre bakışlıma” sözleri ile kadınsı bir zarafet sunar. İnsan, doğa ve Yaradan arasında güçlü bir bağ vardır. Yaşamın getirdiği uğraşların ve çekilen çilelerin ruhen ve bedenen tükettiği insan, ana toprağın şefkatli bağrına sığınarak ilahi yasanın değişmez tecellisi olarak naif bedenini sonsuzluğun boşluğunda ebediyet uykusuna terk eder. Şair ne güzel söylemiş:

“Ağacı yeşertir kuşu dillendiririm

Mevsimleri mevsimlere imrendiririm

Uğrumda yorulmuşları ben toprak ana

Yavrum der de kollarımda dinlendiririm.”

GANİ AŞIK

ESKİ CHP KAYSERİ MİLLETVEKİLİ / MÜFTÜ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları