Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Haydi, herkes sandığa!
Her insanın ülke işleri üzerine bir fikri vardır. Bu fikrini gerçekleştirecek imkânlar ise çok fazla değildir. Bunlardan en önemlisi seçimlerdir.
Adı demokrasi olan rejimde, kişi gidişata dur demek istiyorsa, yanlışlara son verilmesinden yanaysa bunu en iyi ve çarpıcı biçimde seçimlerle gösterir. 1 Kasım 2015 seçimleri öncesi belirttiğimiz bu temel gereklilik ışığında üç gözlem yapıyoruz. Bunlar kamuoyu iletişimi, ülkemizin konum ve insan gücü, seçim sonuçlarını belirlemede herkesin tanıdığı ağırlık üzerine olacaktır.
Gözlemlerimizin ilki, kamu iletişim araçlarının kullanımında bilgi toplumunun gereklerinin ne kadar yerine getirildiği noktasındadır. Siyasetçiler televizyon ve internet yoluyla propaganda yaparken mekanizmalardaki açıkları çok iyi kullanmaktadırlar.
Örneğin, televizyonlar hazırlıksız çıkan sunucular arasında sarf ettikleri sözün anlamıyla aldıkları yanıt arasındaki çelişkilerin farkında olmayanlara, çanak sorularla yandaş siyasetçileri kayıranlara sık rastlamaktayız.
“Bilgi Toplumu” bizim icadımız değildir. Sadece vukuat raporu gibi iletişim olmaz. Bu işi başarıyla yapanlar, yıllarca bütün dünyayı yönetmiş, yönlendirmiş olmanın verdiği deneyimle hareket etmektedirler.
Altını çizdiğimiz hususların kamuoyu araştırmacısı meslektaşlarımız, tarafından özellikle dikkate alınması, yaptığımız işin ciddiyet ve sorumluğu bakımından başat niteliktedir. Elbette medyamıza da büyük iş düşmektedir.
Hangi pazarlıklar
Bu bağlamda seçimler bir iç konumuz olmakla birlikte hangi güçlerin, kimlerin sürece müdahale edebileceklerinin ve muhtemelen ettiklerinin de farkında olmak zorundayız. Biz burada günlük söylentilerle vakit geçirirken “ülke güvenliği, ekonomi, komşularımızdaki gelişmeler” üzerine ne gibi pazarlıklar yapılmaktadır? Bu pazarlıkların seçim sonuçları üzerine etkisini yok sayabilir miyiz?
İkinci mesajımızla, karşılaştırmalara ve çıkarsamalara giderken ülkemizin konum ve çapını küçümsediğimizi vurgulayacağız. Evet, çok yakın ve tarihsel birlikteliğimiz olan komşularımızla mukayeselerde yarar vardır. Ancak, örneğin Yunanistan’daki seçmen, oy verenler, iktidarı belirleyen oy yüzdesi gibi faktörlere baktığımızda SYRIZA’nın bizde yüzde 2 civarında oy almış bir partiyle aynı sayıda seçmenin tercihiyle yeniden iktidara geldiğini göz ardı etmemeliyiz.
Türkiye, sığınmacılar için milyarlarca dolar harcıyor, kendisine bunun çok azı bir miktarın verilmek istendiğinin ancak sözü ediliyor. Bunun yanı sıra Yunanistan’ın yüzlerce milyar Avro’luk borçları erteleniyor, siliniyor. Bu durumda Yunanistan’la Türkiye karşılaştırması anlamsızdır. Böyle yanlışlarla konum ve sorunlarımızı anlamak mümkün değildir.
El yordamı siyaset
Üçüncü olarak, nicelik-nitelik ilişkisini iyi kuramazsak seçim sonuçları üzerine tahmin ve değerlendirmelerimizde hangi aksaklıkların olacağı bilinemez. Ülkemizde seçim sistemi ve milletvekillerinin illere göre dağılımında herkesin oyu eşit değildir. Bir ilde 5 bin oy çok anlamlı değilken, bir başka ilde seçim sonucunu belirlemektedir. Tecrübeli siyasetçiler bu durumun farkındadır. Ancak, ülke çapında buna göre siyaset oluşturulması sadece el yordamıyla olmaktadır.
Sayısal verilerin taşıdıkları anlamı bu eşitsizlik ve dengesizlikleri dikkate almadan fark edemeyiz. Dünya çapında bir örnek vermek gerekirse, Çin’in yaptığı hamleler ve günümüzde taşıdığı ağırlık büyük nüfus gücüne dayanmaktadır. Avrupa ve ABD’nin büyük firmaları bu ülkede daha elverişli maliyetlerle üretim yapmaktadırlar.
Yüzde 9 mu belirleyecek?
Bu son söylediklerimizi konumuza taşırsak, evet belki seçmenin yüzde 91’i, 1 Kasım’da oy verdiği partiyi değiştirmeyecektir. Ancak, o kalan yüzde 9 her şeyi belirleyecektir. O halde yapılması gereken yüzde 9’un sandık başında oy tercihini değiştirecek dinamiklerin belirlenmesidir. Gerçi önümüzde fazla zaman kalmadı, yine de bu dinamiklerin belirlenmesi ile çok küçük yüzdelerle sonuçlara etki yapmak mümkündür. Fazla makro bakıyoruz, ülkemizde kurt siyasetçilerin yaptıklarına ABD’de, Avrupa’da on yıllardır mikro seçim stratejileri uygulamalarında çok daha sağlam örnekler görüyoruz.
Evet, haydi herkes sandığa! Aksi halde başımıza geleceklerin sorumlusunun da kendimiz olacağının bilincinde olmalıyız. Demokrasi, kişinin seçimler yoluyla “yanlışı sürdürmenize izin vermiyoruz” deme hakkını kullandığı rejimin adıdır.
BÜLENT TANLA
22. Dönem Milletvekili - Araştırmacı
-
Dostu da düşmanı da bilmek
İnsanlığın büyük yürüyüşünün serüvencileri bayraklarını başka ellere bırakarak güneşin kızıllığına doğru yol aldılar. Kaderi değişsin diye insanın, dünyanın, ülkenin; köylerinden, kentlerinden sel olup meydanlara aktılar. İnsanlığın büyük kavgası sürüyor. Bugünün değil, dünün değil, yüzyılların kavgasıdır bu...
İnsanlıktan, onurdan, haysiyetten, barıştan, kardeşlikten, eşitlikten, özgürlükten yana olanlar; bu değerleri hiç tanımamış, hiç görmemiş, hiç yaşamamış, bir kere bile insan olamamışlar tarafından o büyük kavgadan koparıldılar.
Yaşamın kıyısında...
Evet, onlar öldürmeyi iyi bilirler... Biz nasıl yaşamı seçtiysek, nasıl yaşamak için ama gerçek bir hayat için yaşamın tarafındaysak, onlar da ölümün tarafındadırlar.
İnsanlık katilini biliyor. Hepimiz birbirimizi biliyoruz.
Onları çok iyi biliyoruz. Çünkü onlar; tarih boyunca katliamların, alçaklıkların, namussuzlukların, vicdansızlıkların tarafında oldular. İnsanlık ne zaman başkaldırsa, ne zaman sokağa çıksa, ne zaman zulme karşı dirense bunlar hep çıkar karşısına. Mayası bozuk bu sürülerin, bu güruhun işidir, katletmek...
Aslında herkes işini yapıyor... Bir tarafta insan olan, insanlık için mücadele edenler, özgür ve eşit bir dünya yaratmak için sokağa çıkanlar; diğer yandan hırsızlıklarla, ahlaksızlıklarla kurdukları düzeni sürdürmek isteyenler ve onların kiraladıkları katiller...
İşin fıtratı mı?
Elbette işin fıtratı bu değil. Bu olmayacak. Bunu kabul etmediği için yüzyıllardır mücadele ediyor insanlık. “Bu işin fıtratında var” diyenlerin başına kurdukları düzeni geçirmek için sokağa çıkıyor, insanlık...
Hep yeniden ve hep daha güçlü bir biçimde ayağa kalkmıştır, insanlık. Ankara’nın orta yerinde katledilen insanlık; yine aynı yerde, yine bu topraklarda ve bütün dünyada daha güçlü bir biçimde yeniden girecek hayata ve kavgaya...
İnsanlık çok büyük katliamlardan, acılardan çıkarak bugünlere geldi. Çünkü hiçbir güç, hiçbir düzen insanlığın içindeki umudu bitiremedi. İnsanlığın onurlu gelecek düşünü hiçbir güç içinden sökülüp alamadı. Yine alınamadı ve hiçbir zaman alınamayacak...
İnsanlığı var eden güç; her büyük katliam sonrası daha büyük bir öfke, daha büyük bir direnç, daha büyük bir heyecanla kavgasına sarılmasından gelmektedir. Yine öyle olacak ve insanlık katillerini bilerek o büyük yürüyüşüne ara vermeden devam edecektir.
“birer birer biner biner biner ölürüz / yana yana döne döne yine geliriz / biz dostu da düşmanı da elbet biliriz / vurulup düşenler canım darda kalmasın”
Dr. ALİ HAYDAR FIRAT
İletişim Bilimci
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Colani’nin arabası
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?