Olaylar Ve Görüşler

Rubicon'u Geçen İktidar - Muharrem ERKEK

09 Ekim 2020 Cuma

İktidarların yaşaması için aldığı nefes adaletse, bulunduğu atmosfer demokrasidir. Ömrünü uzatmak isteyen bir iktidarın, rıza mekanizmasını zorla değil, adaletle işletmesi gerekir. Geldiğimiz noktada, 2010 anayasa değişikliğiyle provası yapılan, yargıyı ele geçirme temelli anayasa değişikliğinin asıl gösterimi 2017 anayasa değişikliğiyle yapıldı. Çok fazla yazıldı, çizildi, söylendi. Bu nedenle yaşadığımız adaletsizliklerin anası” niteliğindeki değişikliğin ayrıntılarına girmek yerine, nasıl olumlu anlamda ileriye gideriz”, ona değinmek gerekir.

Roma Cumhuriyeti’nin başkentine komutanların ordularıyla girmesi, yasak eylemlerdendi. Yani doğal sınır niteliğindeki Rubicon Nehri ordularla geçilemezdi. MÖ 49 yılında Roma İmparatoru Sezar, Rubicon Nehri’ni yasağı çiğneyerek ordularıyla geçer ve iç savaş çıkmasına neden olur.

Sezar, Rubicon’u geçerek geri dönülemeyecek bir iş yapmış, yüzyıllardır süregelen ve özgür kabul edilen cumhuriyetin çökmesine neden olmuştur. Sezar’ın ünlü alea iacta est (zarlar atıldı) sözünü, Rubicon’u geçerken söylediği bilinir. Geri dönüşü olmayan bir iş anlamında kullanılan Rubicon’u geçmek” deyimi, mevcut AK Parti iktidarının hukuksuzluklarının artık geri dönülemeyecek boyutta olduğunu tam anlamıyla ifade etmektedir.

İktidarın eğitimden dış politikaya, insan hak ve özgürlüklerinden sağlığa, ekonomiden adalete Türkiye’yi sürüklediği acı tablonun kurtuluş reçetesi çok zor değil. Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun, partimizin son kurultayında açıkladığı İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi, aranan reçetedir. Elbette her bir başlığı daha fazla ayrıntıyla ele alınması gereken bu bildiri, Rubicon’u geçen iktidarın ülkemizi soktuğu durumdan kurtulmak için tam teşekküllü bir metindir. İşte Güçlendirilmiş Parlamenter Rejim (GPR)”, tam olarak bu beyannamenin omurgasıdır diyebiliriz. 

GPR İLE NE GETİRİLECEK?

GPR’den kasıt, 2017 öncesi Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi ve hukuki durum değildir. Kurumsal olarak benzer yapılar olmasıyla birlikte, yeniden ele alınmış sistemdir. Prof. Dr. Ergun Özbudun’un da belirttiği gibi bu konu artık günümüz Türkiyesi bakımından bir hayat memat meselesi”dir. Peki, GPR ile ne getirilmek istenmektedir?

1-Elbette ilk ele alınması gereken konu, yasama ve yargının kendisine bağlandığı, yürütmenin başındaki, partili Cumhurbaşkanı’dır. Düğümün ilk ilmeği burada çözülecektir. Taraflı, aşırı güçlendirilmiş, denge ve denetim mekanizmalarının kendisine karşı yok edildiği bir durumdan, partiler üstü ve tarafsız, yetkileri sınırlandırılmış bir Cumhurbaşkanlığı’na geçiş, Türkiye için olmazsa olmazdır.

2-II. Dünya Savaşı’nın acı tecrübelerinden çıkarılan derslerden biri yapıcı güvensizlik oyu”dur. Şöyle ki birleşip hükümet kur(a)masalar da mevcut hükümeti düşürmeye dönük, otoriter iktidarların önünü açacak hamleleri engellemek için hükümeti düşürmek istiyorsan, önce yenisini kuracaksın” demektir bu güvensizlik oyu. Almanya anayasasının 67., Belçika anayasasının 96. ve İspanya anayasasının 114. maddesi bunu düzenler. Türkiye’nin yeni anayasasının bir maddesi de bunu düzenleyecek.

3-Yapıcı güvensizlik oyu ile güçlendirilmiş hükümet, bu gücünü keyfe keder kullanamayacaktır. Çünkü yasama da güçlendirilmiş denge ve denetim mekanizmalarıyla hükümeti her an takip edecektir. Ayrıca, Meclis’e karşı sorumlu olacak, bakanları seçilmiş (bir kişinin atadığı değil) güçlü hükümetin işleyişini etkileyen seçim sistemi ve siyasi parti sistemleri gibi temel dinamikleri baştan ele alarak demokratikleşmiş sistemi kurmak şart. Öncelikle 12 Eylül darbe hukukunu tümüyle mevzuattan arındırma niyetinde olmak bile işin yarısı demektir.

4-Siyasi Etik Kanunu, Meclis’e tam olarak sunulacak Sayıştay raporları ve muhalefetten bir milletvekilinin başkanlığını yürüteceği kesin hesap komisyonu önceliklerimizdir.

5-GPR’de yürütme-yasama ilişkisinin karşılıklı güç ve bağımsızlık ilişkisinin benzeri, yürütme-yargı arasında da kurulacaktır. Kararları yargı denetimine açılmış, adalet bakanı ve müsteşarının heyetten çıkarıldığı, çoğunluğunu bir kişinin değil, yüksek yargıçların seçtiği, savunmanın da temsil edildiği bir HSK, adalet adına devrimlere imza atar.

Yüksek yargı üyelerinin seçilme yöntemi, daha kendi içinde ama dışarıdan denetlenebilen biçime dönüştürüldükten sonra, Anayasa Mahkemesi’nin anayasal organlar arasındaki ihtilafları çözecek ve siyasi krizlere meydan vermeyecek yapıya kavuşması sağlanırsa yargı daha da güçlenir.

Bu kapsamda, idari ve yargısal işleri ayrılmış, seçme ve seçilme hakkını ilgilendirilen tüm kararlarına karşı Anayasa Mahkemesi’ne başvuru hakkı tanınmış Yüksek Seçim Kurulu ancak demokratik seçimlerin güvencesi olabilir. Elbette savunmanın ve baroların güçlenmesi de bunun için elzemdir.

Çok boyutlu ve önemli daha pek çok içeriğe sahip olacak GPR konusunda yasama-yürütme-yargı dengesini böyle özetlemek olanaklıdır.

Hukuksuzlukta Rubicon’u geçen iktidarı geri döndürüp döndürmeme konusu değil bu mücadele, Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak için dökülen ter, harcanan emek olacaktır Güçlendirilmiş Parlamenter Rejim”...

AV. MUHARREM ERKEK
CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI
ÇANAKKALE MİLLETVEKİLİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları