Sine-i millet sosyal medyada çok rağbet gören bir kavram. Kimi yazar ve siyasetçilerimiz de zaman zaman açıklama ve yazılarıyla buna destek veriyorlar. Bu görüşlere katılmıyorum. Meclis’ten çekilmek, sine-i millete dönmek bizim gibi eğitim düzeyi yetersiz ve demokrasi kültürü eksik toplumlarda sadece bunu fırsata çevirecek olan iktidara yarar, boşalacak bu yerlerde ara seçime gidilir ve iktidar tek başına anayasayı değiştirecek çoğunluğa ulaşır. Bu nedenle etkisi ve yetkisi azalmış olsa da Meclis’te kalarak milletin sinesinde çalışmak daha doğrudur. CHP, yeni genel başkanı ve yönetimiyle bunu yapmış ve milletin güvenini kazanarak sonuçta birinci parti olmayı başarmıştır. 19 Mart sürecinde de gençlerle kucaklaşmıştır.
Siyasi iktidarın düzenlediği 19 Mart müdahalesi, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun haksız ve hukuksuz biçimde çalışma arkadaşları ile birlikte gözaltına alınıp tutuklanmasıyla başlayan yoğun protestolar kısa sürede genişleyerek ülkedeki tüm haksızlık, hukuksuzluk ve eşitsizliklere dönük toplumsal bir itiraza dönüşmüştür. Bu gelişme siyasal muhalefeti de büyük ölçüde aynı safta buluşturmuş. Üniversite ve lise gençliği ve ülke gençlerinin sahneye çıkıp demokrasiye ve Cumhuriyete sahip çıkmasıyla da büyük bir dinamizm kazanmıştır.
KORKU DUVARI AŞILDI
Tüm yaşananlardan umut verici iki sonuç doğmuştur. Birincisi her türlü baskı ve tehdide karşın toplum korku duvarını aşmış, ikincisi ise iktidarın değişeceğine olan inanç artmıştır. Bu tempo, ülkenin birinci partisi ve iktidar adayı CHP’nin öncülüğü ve örgütlülüğü ile seçime kadar somut ve özlü çalışmalarla artarak devam edecek ve seçim sandığında 23 yıllık AKP idaresinin milletin sillesini yemesiyle sonuçlanarak iktidar değişecek, ülkemiz ve milletimiz rahat bir nefes alacaktır. Bu seçimin bir an önce yapılması halkımızın en büyük isteğidir.
En küçük bir eleştiri ve tepkinin, anayasal bir hakkı kullanmanın polis şiddetiyle bastırılıp, yargının araçsallaştırılarak cezalandırıldığı bir devlet hukuk devleti olamaz. Sadece, anayasasında “Demokratik hukuk devleti” yazması da yetmez, adalet bakanının akşam sabah “Yargı bağımsızdır” demesiyle de olmaz, önemli olan uygulamadır, uygulama ise içler acısıdır. Yapılan tüm araştırmalar toplumun yargıya güveninin endişe verici biçimde azaldığını ortaya koyuyor. Ülkenin ve dünyanın önde gelen ve en gözde şehrinin üç kez seçilmiş belediye başkanı ve ana muhalefet partisinin cumhurbaşkanı adayının, evinin basılarak gözaltına alınması ve tutuklanması, demokratik tepkilerini ortaya koyan yüzlerce öğrencinin ve gençlerin tutuklanmış olması hem millet iradesinin hiçe sayılmasıdır hem de çok büyük bir hak ihlalidir. Ayrıca, ülkemizin saygınlığına vurulmuş çok ağır bir darbedir.
Bir ülke, demokrasisi bütün kurumları ve kuralları ile işlerse, yargısı yansız ve bağımsız olursa o ölçüde saygın olur. Bu durumda yurttaşlarımız da hukuk güvenliği içinde yaşarlar. “Sav, savunma ve karar” üçlüsü yargının kurucu ve asli unsurudur. Ancak yargı bağımsız olmadığı için savunma dışındaki unsurları siyasi iktidarın müdahalesi altındadır. Bütün baskılara karşın sadece, savunma ve onun meslek örgütleri, barolar ve TBB ayaktadır ve yaşanılan bu süreçte avukat arkadaşlarımız, yurdun dört bir yanında hak ihlallerine hızlı ve etkin biçimde müdahale etmişler, gençlerin ve yurttaşların yanında olmuşlardır. Bu arada kimi meslektaşlarımız da tutuklanmıştır. İşte, tam da bu sırada, en çok üyeye sahip ve köklü bir kurum olan İstanbul Barosu yönetiminin görevden uzaklaştırılması kararı, yargının savunma ayağının da çökertilmesi girişimi olup bu hukuksuzluk asla kabul edilemez. Yargı tüm unsurlarıyla siyasi iktidardan bağımsız olmalı sadece yasaya, anayasaya ve evrensel hukuk ilkelerine bağlı kalmalıdır.
Bilinmelidir ki Cumhuriyet Devrimi aynı zamanda bir hukuk devrimidir. Bir özdeyiş, “Hukuk hava gibidir, varoldukça duyumsanmaz, değeri ve önemi anlaşılmaz ama hele biraz eksilsin, soluk alınmaz, yok olursa yaşanmaz” der. Güzel ülkemizi yaşanmaz hale getirmeye hiç kimsenin, hiçbir gücün ve hiçbir iktidarın hakkı yoktur, iktidarların görevi insanımıza liyakat ve adaletle hizmet etmektir. Bu da ancak gerçek anlamda demokrasi ve hukuk devleti olmakla mümkündür.
AV. M. ZİYA YERGÖK
ADANA BAROSU ESKİ BAŞKANI,
22. DÖNEM ADANA MİLLETVEKİLİ