Olaylar Ve Görüşler

Türkiye’de ve Avrupa’da cumhurbaşkanına hakaret suçu

27 Aralık 2018 Perşembe

Avrupa Konseyi üyesi olan ülkenin hukuk sisteminden nefret söylemi dışındaki hakaret suçlarının kaldırılması zorunludur. Avrupa Konseyi üyesi olan ülkelerin, eski tarihli basını yasaklayan ve düşünce özgürlüğünü ihlal eden yasalarından vazgeçmesi gerekmektedir.

Cumhurbaşkanına hakaret suçu kaldırılmalıdır diye yayımlanan yazımın üzerinden daha birkaç gün bile geçmeden yağmur gibi cumhurbaşkanına hakaret suçundan davalar yağmaya başladı. En son duayen tiyatrocular Metin Akpınar ve Müjdat Gezen hakkında da bu suçtan bir soruşturma başlatıldı.
Aslında; bizim Ceza Hukukumuzda, TCK 125. madde şeref ve saygınlığı rencide edebilecek somut fiil veya olgu söylemek şeklinde düzenlenmiştir. Bu konuda bir de ayrıca TCK 299. maddesinde düzenlenen Cumhurbaşkanına hakaret suçu bulunmaktadır. Bu suç özel bir hakaret suçu olarak düzenlenmiş ve cezalar daha da ağırlaştırılmıştır. Bizim de üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi, bazı üye devletlerin yasalarında iftira ve hakaret için hapis cezaları bulunmasını eleştirmekte ve bunun suç olmaktan çıkarılması yönünde üye devletlere çağrı yapmaktadır.
Aslında Avrupa Konseyi üyesi olan ülkenin hukuk sisteminden nefret söylemi dışındaki hakaret suçlarının kaldırılması zorunludur. Avrupa Konseyi üyesi olan ülkelerin eski tarihli basını yasaklayan ve düşünce özgürlüğünü ihlal eden yasalarından vazgeçmesi gerekmektedir. Buna karşın içinde Türkiye’nin de olduğu birçok ülkede düşünce özgürlüğüne karşı yaptırımların uygulanması durumu hâlâ sürmektedir. Avrupa Konseyi üyesi ülkelerin birçoğunda o eski yasaların durmasına karşın (geçerliği bulunmamakta) ölü yasa hükmünde bulunmaktadır. Avrupa Konseyi ne yazık ki; bazılarında bu yasaların hâlâ uygulanıyor olmasını da sürekli eleştiri konusu yapmaktadır. Bu ülkeler arasında Türkiye de yer almaktadır.

Sarkozy davası
Örneğin Cumhurbaşkanına hakaret suçuna AİHM’in nasıl baktığını da irdelemek gerekir. İlk örnek yakın bir tarihte gerçekleşen Eon/Fransa Sarkozy davası gösterilebilir. Fransa’da bir çiftçi Cumhurbaşkanına hakaret nedeniyle kendisine verilen 30 Avro para cezası için olayı AİHM’ye taşıyor. AİHM Fransa hukukunda hâlâ bu yönde bir yasal düzenleme olmasını eleştiriyor.
Fransa ise bu durumda kendisini ve hukuk sistemini savunmak için Türkiye ve İspanya’yı örnek göstererek bu ülkelerde de yaptırımlar olduğunu ileri sürüyor. Bir yandan da bu düzenlemenin Fransa hukukunda kullanılmadığını (ölü yasa) olduğunu söyleyerek, sorumluluktan kurtulmak istiyor. Fakat AİHM çiftçinin “Defol git geri zekâlı” yazan pankart kaldırmasına karşın bu durumun kabul edilmesi gerektiğini belirtiyor. Çünkü AİHM olayın tümüne bakarak; bir siyasetçiye yönelmiş olan eleştiri alanı diğerlerine göre çok daha geniş olmalıdır. Siyasetçilerin daha hoşgörülü daha tahammüllü olması gerekir. Kendisine karşı bu tarz laflar olabilir, bunlara tahammül göstermesi, gerekir diyor. Bir demokratik toplumda hiciv yoluyla, mizah yoluyla yapılan çıkışlar çok önemlidir. AİHM bu tür düşünce hareketlerinin bu yolla bastırmaya kalkışılmasını, demokratik bir toplum üzerinde caydırıcı bir etki yaratacağı kuşkusunu taşıyor.

Bizim iç hukukumuz
Cumhurbaşkanlığına hakaret suçuna ve eleştiri hakkının sınırlarına ışık tutacak nitelikte bizim iç hukukumuzda da kararlar bulunmaktadır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu 03.11.2009 günlü kararında; konunun düşünce (ifade) özgürlüğüyle doğrudan ilgisi nedeniyle, bu konunun ulusal ve uluslararası düzenlemeler kapsamında değerlendirme yapılması gerektiğini vurgulayarak Cumhurbaşkanına hakaret suçunun öğeleri ve bu doğrultuda genel; bu suç açısından da özel bir hukuka uygunluk nedenini oluşturan eleştiri hakkı üzerinde durmaktadır.
Mahkeme; “Doğal haklardan kabul edilen ifade hürriyeti, çoğulcu demokrasilerde, vazgeçilemez ve devredilemez bir niteliğe sahiptir. Öğretide değişik tanımlara rastlanmakla birlikte, genel bir kabulle ifade/düşünce hürriyeti, insanın özgürce fikirler edinebilme, edindiği fikir ve kanaatlerinden dolayı kınanmama, bunları meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkân ve özgürlüğüdür.
Demokrasinin ‘olmazsa olmaz şartı’ olan ifade hürriyeti, birçok hak ve özgürlüğün temeli, kişisel ve toplumsal gelişmenin de kaynağıdır” demekte ve düşünce ve ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasına ilişkin düzenlemelerin dar yorumlanması gerektiğini, özgürlük sınırlandırma için, önemli bir toplumsal gereksinim veya zorunluluğun bulunmasının şart olduğunu ve de bu sınırlamanın (1) meşru bir amacı gerçekleştirmek için yapılması, (2) sınırlama veya müdahale için; yasal bir düzenleme, (3) sınırlamanın meşru '62ir amacı, (4) düzenleyici fıkrada sayılan sınırlama nedenlerinin bulunması, (5) sınırlamanın meşru amaçla orantılı olması ve (6) önlemin demokratik toplum bakımından “zorunlu” olması gerektiğini vurgulamaktadır.
Siyasi iktidar Cumhurbaşkanına hakaret suçunu kaldırmamakta ısrarcı ise Bağımsız Yargıdan bu ölçütler ışığında olaya bakmasını beklemek gerekmez mi?  

Av. Celal ÜLGEN



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları