Öner Yağcı

Bağnazlığa karşı durmak

07 Mayıs 2022 Cumartesi

Düşünme hakkının engellenmesi insanın yaşamını anlamsız kılar.

Bu hakkı yadsıyan, önlemek isteyen bağnazlığın egemen olmasına karşı durmak, insan olmanın sorumluluğudur.

Düşüncenin özgürlüğü, düşünmeyi bilen insanların sorunudur. 

Düşünceyi, düşüncenin özgür olmasını sorun edinenlerin, yaşadıkları toplumdaki tüm insanların aynı sorumluluğu duymaları için uğraş vermeleri, yaşamın getirdiği zorunlu görevlerdendir. 

DÜŞÜNMEYİ BİLMEK

Düşünmesini bilenlerin, düşündüklerini çeşitli yollarla açıklayanların haksızlığa, adaletsizliğe karşı çıkmak sorumluluğu, onlara düşünceyle ilgili tüm sorunların çözümü görevini de verir. 

Asıl özne olan toplumun bütününde düşünmek gereğini duymayan insanların çoğunluğu oluşturduğu bu durum, düşünmesini bilenlerin onurlarını yaralayan bir sonuç çıkarıyor ortaya. 

Karanlığın, düşünce ve düşüncenin özgürleşmesi üzerindeki baskısı aileden başlayarak okullara, eğitime, politikaya, devletin kurumlarına, yasalarına yayılarak yaşamı tehdit ediyor. 

Irkçı ve dinci bağnazlıklarla donatılmış politikaların oluşturduğu “kara tehdit”, toplumumuzun özgürleşmesinin önündeki en büyük engel.

Özgür, bağımsız, hoşgörülü, adaletli, eşitlikçi bir ortamı oluşturacak olan düşüncenin, felsefenin kendini var edememesi de toplumda barışın, kardeşliğin gerçekleşmesinin önünü tıkıyor. 

Yaşamı, özgür yaşamın vazgeçilmez kılavuzu olan eleştiri ve hoşgörü değil, toplumsal, siyasal baskılar belirliyor. 

BOYUN EĞMEK Mİ?

Bu dayatmayı kabullenmek, “her şey önceden düşünülmüş ve belirlenmiştir” safsatasına boyun eğmektir.

Bu boyun eğiş ise insan onurunu parça parça eder.

Bu vurgu, bağnazlıkla kuşatılmış bir toplumda düşünmemizi, davranmamızı ve görevimizin zorlu olduğu gerçeğini de duyumsatıyor. 

Özgürlüğü var eden düşünceyi öğretmek, aktarmak, benimsetmek, yaygınlaştırmak gerek. 

Düşünce özgürlüğünün insan için olduğu gerçeğini, düşünme sorunu olmayan, düşünmeye gerek duymayan ya da böyle olduğunu sanan, bu gerçekliğe boyun eğen insanlara aktarmak yaşamsal görevdir.

Düşünmesini bilen tüm insanların fısıltılarını çığlığa, toplumun vicdanını özgür düşünceye dönüştürme görevi vazgeçilmezdir.

Nasıl bir toplum olmalıyız ki özgür düşünce serpilip gelişsin, düşünce özgürlüğü insanın bir sorunu değil, bir güç ve esin kaynağı olsun? 

Dinsel ve siyasal saplantıların, bağnazlığın egemen olduğu toplumumuzda, tüm dogmaların arkasında mutlaka sınıfsal, ekonomik, toplumsal çıkarların olduğu gerçeği bize yol gösteriyor. 

ZORBALIK DEĞİL BİLGİ

Özgürlüğün yolunu zorbalık değil, bilgi aydınlatır.

Bilginin, bilgilenmenin, bilinmeyeni keşfetmenin güzelliğiyle yaratılacak hoşgörünün “yazgı”nın egemenliğindeki kafalara aktarılması istenmez, çünkü bağnazlık, sevginin, bilginin olmadığı ortamlarda büyür. 

Başkalarının düşüncelerini ve inançlarını yadsıyarak yalnızca kendi inançlarına körü körüne bağlanan, eleştiri ve gelişme bilincinden yoksun, hep kendini haklı bulan, başkalarının da doğru ve haklı olabileceğini aklına getirmeyen, insanın en eski alışkanlıklarından biri olan bağnazlık (fanatizm, mutaassıplık), egemen olduğu toplumda ilerlemenin, aydınlanmanın tehlikeli bir yol kapatıcısıdır. 

Bu kapatılmaya çalışılan yolu açma da özgür düşüncenin doğrusu ve olmazsa olmazıdır. 

Öyleyse, var olmak için bağnazlığı aşmak zorundayız. 

Dünyanın adaletsiz gidişi koşullarında ve ülkemizdeki bağnazlığın egemenliğinde insanın işi zordur ama zoru gerçekleştirebilme çabasının vereceği zevk de o kadar çoktur... 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Anadolu'nun seçimi 30 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları