Öner Yağcı

Doğayla gelen

04 Nisan 2020 Cumartesi

Akıl, bilim, emek, barış bir kez daha sınavda:

İnsanlık tüketim toplumunun bir parçası mı olacak yoksa boyun eğmeyenlerin sayısı en aza mı inecek?

“Ey insanlar, dünyayı bu duruma siz getirdiniz, yağmaladınız, kirlettiniz, yaşam hakkı bırakmadınız canlılara, parayı efendi yaptınız! Yetmedi mi depremim, tsunamim, kasırgam, yangınım, selim, yanardağım, salgınım?.. Yetmedi mi yarattığınız silahlar, barutlar, dinamitler, bombalar, füzeler?.. Yetmemiş demek ki, cezasını çekeceksiniz!” diyor doğa...

“Yetmez, evet, yetmez. Dünyanın her yeri, her şeyi bizim olmalı” diyor küresel efendiler...

“Evet, 65 yaş üstüyüz. Dünyayı yöneten, dünyanın bu duruma gelmesinin sorumlusu bizim yaşımızdaki insanlar. Ama dünya bu duruma gelmesin diye ‘her mili bahri’de dost ve düşmanı olan biziz. Ne yaptıysak bu gidişi değiştiremedik” diyor dünyayı yönetmeyenler...

Beranger’in Tanrı Baba şiiri

Beranger’in “Yolun düşerse kıyıya bir gün/ Ve maviliklerini enginin seyre dalarsan/ Dalgalara göğüs germiş olanları hatırla/ Selamla onları yüreğin sevgi dolu/ Çünkü onlar fırtınayla çarpıştılar,/ Eşit olmayan bir savaşta…/ Ve dipsizliğinde enginin yitip gitmeden önce/ Sana liman gösterdiler uzakta” dizeleri geldi aklıma.

Hani Ruhi Su’dan, Rahmi Saltuk’tan Tanrı Baba şiirini dinlerdik:

“Tanrı Baba, bir sabah uyanınca,/ Biz insanları düşündü nasılsa,/ Gitti pencereye: Kim bilir, dedi;/ Belki o gezegen yok oldu gitti./ Ama baktı, uzakta, çok uzakta,/ Bir köşecikte fır dönüyor dünya./ Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı,/ Alsın vallahi bir şey anlıyorsam/ Bu dünyalıların tutumlarından.

Ey benim minnacık yaratıklarım,/ Ak ve kara, donuk ve yanıklarım,/ Dedi Tanrı, en babacan haliyle;/ Sizi ben yönetiyormuşum sözde./ Oysa görüyorsunuz, Allah’a şükür,/ Benim de sürüyle bakanlarım var./ Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı,/ Alsın vallahi, çocuklar, bu bakanları/ İkişer üçer atmazsam kapı dışarı.

Boşuna mı kızlar verdim, şarap verdim size?/ Güzel güzel yaşayasınız diye./ Nasıl olur da siz benim inadıma/ Orduların Tanrısı dersiniz bana?/Ne yüzle adımı alıp dilinize/ Top atarsınız birbirinize?/ Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı;/ Alsın vallahi, çocuklar, bir tek/ Orduyu kumanda ettiysem bugüne dek.

Şu süslü püslü zibidilerin işi ne/ Yaldızlı tahtlar üstünde?/ Nedir o kasılmaları, böbürlenmeleri?/ Beslediğimiz bu karınca beyleri/ Sözden benden kutsal haklar almışlar/ Benim inayetimle kral olmuşlar./ Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı;/ Alsın vallahi, benden geldiyse eğer/ Sizleri böyle kötü yönetenler.

Hiç bana kızmayın artık, çocuklar;/ Temiz yürekli olun, bana yeter./ Sevişin, güle oynaya yaşayın,/ Sizi yakar makarım diye korkmayın/ Kralına da, yobazına da basın kalayı.../ Ama keselim, Allahaısmarladık/ Curnalcılar duyarsa yandık./ Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı/ Alsın vallahi, o yüzsüz herifleri/ Sokarsam kapımdan içeri.” (Çev. Sabahattin Eyüboğlu)

İnsanların gerçek yüzü

“İnsan olmak dokunuyor haysiyetime!” diyor 1948 Nisanı’nda öldürülen Sabahattin Ali.

Fazıl Hüsnü Dağlarca Nötron Bombası şiirinde, “...İğrenç buluşunla övünme de/ Hadi! Öldür beni çabucak,/ Unutma, içerde biri daha var/ Çöktüremeyeceğin, susturamayacağın,/ Yok edemeyeceğin biri,/ Benim barış sevgim” diyor.

Bedir Çankaya öğretmenim, boğa güreşçisi El Cordobez üzerinden İspanya iç savaşını anlatan Yasımı Tutacaksın’dan (Dominique Lapierre-Larry Collins) bir cümleyi anımsattı:

“Savaşta insanların gerçek yüzünü tanıdım.”

Sonuç: Doğayla ve yaşamla gelen her şeye karşı “insanlaşmak!..”

*

Can yakan doğanın aldığı insanlar, ışığınızla gidin...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Anadolu'nun seçimi 30 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları