Öner Yağcı

‘Gözünü yumma’

12 Haziran 2021 Cumartesi

Uygarlıklara beşik olan, kendisini tutsak almak isteyen kültürleri bağrında eritmeyi bilen tarihimizin en karanlık saldırısıyla karşı karşıyayız. 

Dayatılan düzen, insanı tüketen çılgınlığıyla en ıssız noktalara ulaşırken maddi-manevi kültürümüzü de yok ediyor. 

DÜZENİN GETİRDİĞİ 

Salgını fırsata dönüştüren yönetim, düşündeki düzeni kurmak için ortağı olduğunu sandığı emperyalizmin politikalarını uygularken hak, hukuk, değer, suç ve günaha aldırmıyor. Parayı en yüce değer kabul ederek yeter ki param olsun, zenginleşeyim diyor.

Her şeyin tüketilmesi amacıyla insanları işsizliğe mahkûm ediyor, işçiyi eziyor. Küçük çiftçiyi, tüketimin simgeleri haline gelen AVM ve zincir marketlerle küçük esnafı perişan ediyor. Yurdun zenginliğini, yarattıklarını, dağını taşını, ormanını, ırmağını, denizini, kadınını, çocuğunu, gencini kurban ediyor. Her şeyi betona gömüyor. İnsan yoksullaşsın, sadaka toplumu oluşsun istiyor.

Hedeflenen düzen, özgürlük ve ölümsüzlük arayışının, geleceğe taşınmanın en önemli aracı olan sanatı da tüketmek için elinden geleni yapıyor.

GÖRMEZLİKTEN GELMEK

Her sanat, kendi çağındaki yaşama biçiminin izlerini taşır. Sanat, dünyayı değiştirme gücünü yalnızca söz, sözcük, renk, nota, hayal, gerçek, duygu gibi kendine özgü kavramlardan alır. 

“Elbette sanat tek başına doğruluk ve özgürlük getirecek bir dirilişi sağlayamaz” diyen Albert Camus, sanatçının tarafsızlığını, suskunluğunu kabul etmez.

Küresel salgın insanımızı ve yaşamı hırpalarken fırsatçı karanlık, birbirinin kardeşi olan, birbirinin ışığı ile aydınlanan tüm sanat dallarını da sarsınca, kültür, sanat, eğlence emekçileri “Gözünü yumma, sanata sahip çık!” diyerek siyasal egemenliğin sanat düşmanlığına dikkat çekti. 

Sanatçı örgütlenmeleri çığlık atarken Ahbap Platformu ile Haluk Levent alkışlanası göz göze, el ele olmak çağrısını yaptı. Burhan Şeşen’in sanatın çığlığı olan sözleri aklımdan çıkmadı:

“Ey bu ülkeyi yönetenler, bir ayrılık sonrasında ya da bir aşk acısı çektiğinizde hiç mi bir şarkımız size teselli olmadı, bir ağıtla bir bozlakla hiç mi hüzünlenmediniz, bir düğünde hiç mi halay başı olmadınız, ‘Dağ başını duman almış, marşını da mı okumadınız? Ben hâlâ bu yaşımda bir şarkıyla dünyayı güzelleştirebileceğime inanıyorum.”

Sanata sahip çıkmak geleceğe, insanlığa sahip çıkmaktır...

TÜRKÜLER UYARIYOR

Yönetenler insanı ve yurdu sevselerdi türkülere kulak verirlerdi. 

Neşet Ertaş, “Özü gülmeyenin yüzü güler mi?” dememişti boşuna. 

Köroğlu’nun “İncitmeyin fukarayı fakiri”, Dadaloğlu’nun “Şimden sonra yaşaması güc’oldu” dediğini unutmuşlar ve Mahzuni’ce söylersek “Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana...” 

Unutmuşlar Yunus Emre’nin “Yanan kömür, kızan demir/ Örse çekiç salan benem” dediğini. 

Pir Sultan Abdal’ın “Güvendiğin padişahın/ O da bir gün devrilir”, İhsani’nin “Oy veririz, dert alırız/ Sanmayın böyle kalırız/ Elbet bir gün uyanırız/ Siz o zaman görün bizi” dediğini de unutmuşlar. 

Unutmuşlar Mahzuni’nin “Mahzuni bu sazı çok çaldım amma/ Kul hakkı çalmadım işte o kadar...” demesini ve büyük çağrısını: 

“Sarı saçlım, mavi gözlüm nerdesin?” 

Daimi “Ne olsa da kışın sonu bahardır” demişti. 

Can Yücel noktayı koymuştu El Tutuşa Tutuşa adlı şiiriyle: 

“Ne kadar çok elimiz varmış meğer!/ İlkin, senin elinle tutuşan benimki/ Sonra çocuklarınki/ Gençlerinki/ Tekel İşçilerininki/ Sonra, ellerin elleri.../ Ne kadar çok elimiz oldu, baksana,/ Tutuşa tutuşa/ Bir orman yangını gibi.”

*

Fikret Kızılok’tan coşkuyla dinlediğimiz türküsünde Âşık Veysel ne demişti:

“Yeter gayrı yumma gözün kör gibi.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eğitim ve kitap 20 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları