Öner Yağcı

İnsan olmanın okulu

27 Mart 2021 Cumartesi

Sorula sorula klasikleşti ve hep yanıtını düşündük: “Ne olacak bu memleketin hali?” 

Daha da özelleşti soru ve aradık gidişin yönünü: “Türkiyem nereye?” 

Artık sormaya gerek yok. Aziz Nesin’in ünlü öyküsünde yazdığı gibi “Du bakali n’olecak?” 

Uyarmıştı ya Mustafa Kemal 30 Ağustos 1925’te, bilin demişti ya halimizi de gidişin kör karanlığını da: 

“Ey millet! İyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat, medeniyet tarikatıdır.”

BİZ DE DÖNÜŞTÜRÜLÜYORUZ

Korkutmaya, adaletsizliğe, sömürüye, yalana dayanan, dünyanın zalim efendisi olan emperyalizmin büyük sermaye örgütlenmeleri sahnede yerlerini çoktan almış. Bu baş aktörler, girişimde bulunacakları ülkelerde işbirlikçilere olan gereksinmelerini karşılamak için fonlarla, projelerle besledikleri, hizmet etmeye hazır olduğunu gösteren politikacıları çoktan devşirmiş. Bu gerçeklik, “cihan imparatorluğu” efendilerinin masalarındaki projelerin ülkemize de uygulanmasıyla kendini sürdürüyor. 

Ulusal egemenliğimizin yerini “geleneklerimize” uygun “ırkçı” ve “dinsel” bağnazlık alıyor.

Günler “ağır” geçiyordu zaten nicedir. Geceler de “ağır” şimdi. 

Bu ağırlık, insanlığı hani ortaçağdaki kalelerin kuşatılması gibi çaresizleştirirken, adına sadaka toplumu, ümmet toplumu, ne denilirse denilsin bir tüketim topluluğuna dönüştürürken yaşama biçimimizin bu yeni düzenlemesi kültürümüze, geleceğimize, üstümüze karabasan gibi çöküyor. 

DÜŞÜNMEYİ BİLEN İNSANLARIN SORUNU

Ömürle başlayıp biten “insan” olmanın okulu yok.

“Hiç kimse görmedi cenneti cehennemi,/ Çünkü ikisi de bu dünyada idi... Cennet de sende, cehennem de!” diyen Hayyam’dan neredeyse bin yıl sonra, “...‘Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda’. / Yiğitlik, sen cehennem olsan da bile/ Fedayı kabul etmektir,/ Cennet yapabilmek için seni,/ Yoksul ve namuslu halka./ Bu’dur ol hikâyet,/ Ol kara sevda” demişti Ahmed Arif, “Vay Kurban” adlı şiirinde. 

Düşünmeyen insanların rahatlarını kaçırarak, kafalarını işletmeye zorlayarak düşünmelerini aydınların sağlaması gerektiğini vurgulayan Vedat Günyol, Unamuno’nun “Önemli olan, ne yolda olursa olsun, düşünmektir. Çünkü düşünen insan düşüncelere egemen olur, olunca da alçaltıcı köleliklerden kurtulur” sözünü aktarırken Melih Cevdet Anday’ın “Rahatı Kaçan Ağaç” şiirinin son dizeleri de bu sevdayı söylüyordu: “Ona bir kitap vereceğim/ Rahatını kaçırmak için/ Bir öğrenegörsün aşkı/ Ağacı o vakit seyredin.” 

DÜŞÜNMEK, ÇALIŞMAK, DAYANIŞMAK, DİRENMEK

Bugün yaşadığımız, aydınlanma ve insanlaşma ateşini harlandırmak isteyenlerle onu söndürmeye çalışanların arasındaki açık çatışmadır. İstanbul Sözleşmesi’nden Türkiye imzasının çekilmesi, Merkez Bankası Başkanlığı adımıyla paramızın değerinin dibe vurdurulması, 1 Mayıs alanının ortaçağ kurumlarına devredilmesi, hilafet çığlıkları gibi adımlar, nicedir hukukta, eğitimde, kültürde, siyasette, ekonomide döşenen taşların artık yerleştirilmiş olduğu ve tarih artığı inançların emperyalist politikalarla özdeşleştiği gerçeğidir. 

Bu durum, insanlaşma yolunda yürüyenlerin ışığını karartırken onlara düşünme, çalışma, dayanışma, direnme, insan olma görevlerini Goethe’nin sözündeki gibi anımsatıyor:

“Çalışmaya zaman ayırın çünkü başarının bedeli budur. Düşünmeye zaman ayırın çünkü güçlü olmanın kaynağı budur. Çevrenizdekilere nazik davranın çünkü mutluluğa giden yol budur. Gülmeye zaman ayırın çünkü ruhunuzun müziği budur. Erdemli olmaya zaman ayırın çünkü insan olabilmenin simgesi budur.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eğitim ve kitap 20 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları