Koyu muhafazakârlık = Totaliterliğe yolculuk

09 Temmuz 2020 Perşembe

İktidarın seçimlere doğru yolculuğunun programı bir süredir iyice aydınlandı: En çekirdek seçmenini, partinin, daha doğrusu iktidarının çevresinde tutabilmek. Buna göre bu seçmeni öncelikle parti etrafında tutmayı amaçlayan daha fazla din eksenli politikalar, daha fazla muhalif sesleri giderek mümkün olduğunca kesmeyi amaçlayan, giderek daha hızlı azalan demokratik hak ve özgürlükler ve daha çok totaliter yönetimi uygulamaya sokan politikalar gündeme sokuldu.

Rakip, iktidara alternatif kim varsa, hangi parti, sivil veya yasal toplum kuruluşu varsa (barolar, mühendis vb. odaları, Tabipler Birliği vb.), hepsini dağıtmayı ve susturmayı hedefleyen aşırı dinci / aşırı muhafazakâr bir program.

‘Gidersem sen de gidersin’

Tabii bunun bir ayağı da iktidara bağlı olmayan medyayı, ellerindeki tüm araçları kullanarak ceza, kapatma, susturma, kısma, içeri atma, susturmaya yönelik.

Bu programı yürürlüğe koydular, bunu inceleyeceğim birkaç yazıda.

Ana hedef, iktidarı destekleyen seçmen kitlesinin daha fazla erimesini durdurmak, bu amaçla da bildikleri en önemli strateji olan, toplum içindeki düşmanlıkları, baskılarla, yalan haber üretimleriyle körüklemek, parçalanmış düşman kitleleri yaratmak.

Seçmenine şu mesajı vermeye başladılar: Ben gidersem sen de sahip olduğun zenginlikleri, sana peşkeş çekmelerimi, yani iktidarını kaybedersin.

Tek umutları burada.

Çekirdek seçmen kavramı ne?

Peki, seçmen kitlesi kim ve yüzde kaç? Şimdiki kitlesi mi, ki seçim anketleri ham oylarının yüzde 30 civarında olduğunu gösteriyor...

En çok tartışılması ve bilimsel olarak bir açıklama getirilmesi gereken soru budur. Buna yanıt verebilmek sadece tarafsız siyaset ve sosyal bilimcilerin işi değil, aynı zamanda iktisatçıların da devreye girmesi gerekir.

Soruyu tekrar edersek: Çekirdek seçmeni kim ve oranı ne? Bu soru bile yeterli değildir, derdimizi tam anlatmaz; çünkü bir partinin “seçmen kitlesi” göreceli bir kavramdır.

Bir siyasi parti ve iktidarı eğer raydan çıktıysa, kendi seçmenine artık bir şey veremiyor üstelik onu da ütmeye başlıyorsa, giderek iktidar olamayacağı bir seçmen kitlesine iner.

Bunda mutabık mıyız?

Bu anlamda aslında CHP’nin ve diğer partilerin bile sabit bir seçmen kitlesinden bahsedemeyiz. Ancak belirli aralıklarda değişken oranlar verebiliriz.

AKP seçmeni demek yanlış

Bu nedenle genellikle “AKP seçmeni” demem. Her seçimde AKP’ye oy veren seçmen kitlesinden veya oranından bahsetmeyi tercih ederim, doğrusu budur, yoksa bir “donmuş – kalıp seçmen kitlesi”nden bahsediyor oluruz ki, bu da hayatın gerçekleriyle uyumsuzdur.

Fakat iktidar yanlısı yazarlar “AKP seçmeni” derler, sanki seçmen babalarının malıymış, nüfus kütüklerine yazılmış gibi! Oysa Türkiye, siyasi parti mezarlığı gibidir.

Bu girişi yaptıktan sonra AKP’ye oy veren sayılara bakalım.

Yükseliş nedenleri

AKP, 2002 Kasım seçimlerinde, Türkiye’yi yıllarca iflas ettirmiş merkez sağ partilerin yerine, sanki yeni bir merkez sağ partiymiş gibi geçti. Aldığı oy yüzde 34.42. Bu başarının arkasındaki siyasi hikâyeye baktığınızda, merkez sağ partilerin eriyişini ve Erbakan’ın yüzde 20’ye yükselişini görürsünüz. Bu iki olayı devraldı AKP.

Bir de tabii ki RTE’nin İstanbul Belediye Başkanlığı’ndaki göreceli “başarı algısı” yeni kurulan partiyi ve RTE’yi tamamen seçimi kazanacak düzeye yükseltti. Ayrıntısına girmiyorum, arkasındaki liberal desteği unutmayalım.

Yükselişler ve alçalışlar

2007 seçimlerinde AKP 46.58’e yükseldi. Buradaki hızlı yükselişte, demokrat partinin AKP’ye “satılışı” etkili oldu.

Ayrıca 2007 mağduriyetleri, en önemlisi de 2007’ye kadar, Türkiye’ye milyarlarca doların akması.. Ve tabii Avrupa Birliği ile imzalanan anlaşma...

Bunlar yüzde 12 gibi yüksek bir ekstra oya dönüştü.

Fakat bitmedi bunun etkisi:

2011’de oy oranı en yükseğe çıktı: 49.83.

2015’ten itibaren geri çekilme başladı, 7 Haziran’da 40.87. Fakat seçim tekrar ettirilecekti:

Kurdurulmayan koalisyon, patlayan bombalar ve kitlesel katliamlar ve başlatılan hendek savaşları, 2015’teki 1 Kasım seçimlerinde büyük bir anomali yarattı: AKP yüzde 49.49.

2018’de normalleşmeye dönüş süreci: Yüzde 42.56

Şimdiki anketlerin ortak sonucu ham yüzde 30, kararsızların dağıtılmış hali en çok yüzde 37.

***

Erime sürüyor. Bunu nasıl engelleyecekler? Bahsettiğim programda dinci eksende kayma ve demokratiksizleştirme, bekledikleri sonucu verecek mi?

Yüzde 30-37, çekirdek seçmeni mi?

Programın başka ana hatları var mı, neler?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları