Biber Gazı Birikimleri Patlattı...

06 Haziran 2013 Perşembe

Yaşadığımız günler, Türkiye’nin çok partili döneme geçişinden bu yana demokrasiyi içselleştirme konusunda bir arpa boyu yol alamadığımızı gösteriyor.
Tek parti döneminden
İsmet İnönü sayesinde çok partili duruma geçerken sadece halk değil, toplum önderleri ve başyazarlar da adında “Demokrat” sözcüğü olan partiye bel bağlamışlardı.
Ama çabuk aydılar.
Çünkü gidiş
Menderes’in çok partili dönemde yalnızca kendisinin tek yetkili olduğuna inanmaya başladığını gösteriyordu.
Atatürk Devrimleri’nin bile “halk tarafından benimsenenlerle benimsenmeyenler” diye ayrıştırıldığı bir sürece girilmişti.
Demokrat Parti iktidarının son üç yılını gazeteci olarak yaşadım.
Başvekil Adnan Menderes’in ruhsal durumunu yansıtan sözleri ipin ucunun kaçtığını gösteriyordu.
Özellikle Vatan Cephesi’nin kurulması, yurttaşları Demokrat Partililer ve ötekiler diye ayrıştırmanın somut göstergesiydi. 27 Mayıs 1960 müdahalesi sonrasındaki genel kanı
“Müdahale olmasaydı DP seçimi kaybedecekti” şeklinde özetleniyordu.
Menderes
“Odunu koysam kazanır” demesine karşın milletvekillerinden çekinirdi. Bir grup ayaklanmasında “Siz hilafeti bile getirebilirsiniz” demişti.
DP’nin sonunu hazırlayan yaklaşımların sonu Tahkikat Encümeni’nin kuruluşuyla tetiklenen üniversite öğrencilerinin gösterilerine polisin Beyazıt Meydanı ile İstanbul Üniversitesi bahçesindeki acımasız silahlı saldırıları oldu.

\n

***

\n

Adalet ve Kalkınma Partisi de beceriksiz koalisyon hükümeti yüzünden DP’ye benzer şekilde, halkın ve kimi toplum önderlerinin desteği ile adalet ve demokrasi getireceği varsayımı ağır bastırılarak iktidara geldi. DP’nin ikiye ayırdığı Atatürk Devrimleri yok sayıldı.
Okullar imam-hatip okullarına dönüştürüldü.
Osmanlı’yı canlandırma adına Taksim Topçu Kışlası’nın yapılmasında inatlaşılırken, Osmanlı’nın kurduğu Darülbedayi (Şehir Tiyatroları) başta olmak üzere sanat kurumlarının kapatılması gündeme getirildi.
Gösterilere katılanların tümü normal insan olmaktan çıkarılarak küçümsendi.
Üniversite öğrencilerinden başlanarak ara sıra içki içenler bile
“ayyaş” sayıldı ve bu yetmedi, alkolik olmakla suçlandılar.
Bu yaklaşıma “çapulcular” da eklendi.
Vatan Cephesi’nin yerini
“evlerinde zor zaptedilen, Başbakan’ın partisine oy veren yüzde 50” aldı.
Adında
“Adalet” sözcüğü bulunan parti, her vatandaşın terörist olduğu iddiasıyla yaşamından ve mesleğinden koparılarak hapse atılmasını kolaylaştıran yasaları bilerek, isteyerek yürürlüğe soktu. Adalet kavramının içi boşatıldı.
Kamu kurumlarının adlarından
“Türkiye Cumhuriyeti” bölümü ile bunu simgeleyen T.C. kısaltması kaldırıldı. Gerekçe olarak yapılan açıklamalar yurttaşların çoğunu incitici nitelikteydi.
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı (23 Nisan) ile Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı (19 Mayıs) kutlamaları salonlara hapsedilirken dinsel içerikli günler meydanlara indirildi. Atatürk
anıtlarına çelenk koymak yasaklandı.
İşsizlik sorunu, sürekli işsizler yok sayılarak zar zor yüzde 10’lara indirilebildi.
Kendi gelirleri ile geçinemeyenler 18 milyon dolayına ulaştı.
3’üncü köprüye, Osmanlı’ya hilafeti getiren
Yavuz Sultan Selim adı verilerek Alevi yurttaşlar yok sayıldılar.

\n

***

\n

Eskiden polis barışçıl gösteri yapanlara katılmak isteyen marjinalleri başarı ile soyutlayarak göstericileri burunları kanamadan korumayı başarırken, yenileri Gezi Parkı’nda gitar çalan, kitap okuyan, uyumaya çalışan gençlere sabaha karşı saldırıya geçti. Taksim Meydanı 7 saat biber gazına boğuldu.
Ve bu başlangıç, insanların bastırdığı tepkileri açığa çıkardı.
Gezi Parkı’nda kendiliğinden oluşan birliktelik ülkeye yayıldı. Beşiktaş, oturulabilir bir ilçe olmaktan çıktı.
“Darbe hazırlanıyor” sömürüsü yeniden siyaset meydanına döndü.
İktidarı destekleyenler de son acımasız saldırılardan ders çıkarmayı başardılar. Yandaş denilen yayın organlarında eleştiriler artmaya başladı.
Ama Başbakan,
“inadım inat” yaklaşımından vazgeçeceğe benzemiyor. Üstüne üstlük yeni yıkım ve yapım müjdeleri(!) de ekliyor.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları