Örsan K. Öymen

Medya-ticaret-siyaset üçgeni

22 Nisan 2019 Pazartesi

Medyanın görevi, halkın doğru haber ve bilgi edinmesini sağlamaktır. Medya, patronlarının ticari çıkarlarına hizmet vermekle değil, kamu hizmeti vermekle yükümlüdür. Medya ahlakının ve meslek ilkesinin temelinde bu anlayış yatar.
Ancak Türkiye’deki medya organlarının çoğu, kamu hizmeti vermek yerine, özel ticari çıkarlara hizmet eden araçlara dönüşmüşlerdir. Bu da halkın doğru haber ve bilgi almasını engellemektedir ve demokratik düzene darbe vurmaktadır. Medya organlarının patronları, sadece medya işiyle ilgilenmedikleri için, başka sektörlerde de ticari faaliyet gösterdikleri için ve iki işi ayıramadıkları için, iktidar ile medya arasında bir karşılıklı çıkar anlaşması oluşturulmuştur. Medyanın iktidarda olan siyasi partinin propagandasını yapması karşılığında, iktidar da medya patronlarına ihale dağıtarak ticari çıkar sağlamaktadır.
Bu aslında basit bir rüşvet anlaşmasını andırmaktadır. İktidar medya organına, kendi propagandasını yapması için adeta rüşvet vermektedir, medya da adeta bu rüşveti kabul etmektedir, bunun karşılığında, asli görevini ve sorumluluğunu yerine getirme işini bir kenara bırakarak, iktidarın propagandasını yapmaktadır.
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hiçbir haber değeri taşımayan konuşmalarının bile televizyon kanallarında, doğal yayın akışı kesilerek canlı olarak verilmesi; televizyon kanallarında AKP’ye yakın isimlerin program sunucusu ve moderatörü olmaları ve AKP’ye yakın yorumcuların tartışma programlarında ağırlıklı olarak yer almaları; gazetelerde AKP’yi destekleyen kişilerin köşe yazarı olmaları; televizyonlarda ve gazetelerde, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde temsil edildikleri halde, Cumhuriyet Halk Partisi’nin, İyi Parti’nin ve Halkların Demokratik Partisi’nin açıklamalarına yeterince yer verilmemesinin temel nedeni budur.
A Haber, ATV, TV Net, Yeni Şafak, Sabah, Star, Takvim, Güneş, Akşam gibi AKP iktidarına tamamıyla angaje olan medya organlarının yayın stratejisi de NTV, CNN Türk, Habertürk, Kanal D, Show TV, TGRT, Hürriyet, Milliyet, Posta, Vatan gibi AKP iktidarına büyük ölçüde angaje olan medya organlarının yayın stratejisi de ancak böyle anlaşılabilir.
Söz konusu medya organlarının patronlarının ve bu patronların sahibi oldukları holdinglerin ve şirketlerin, AKP iktidarı döneminde, hem AKP’li belediyelerden, hem de AKP’nin kontrolünde olan bakanlıklardan ve devlet kurumlarından hangi ihaleleri ve işleri aldıkları ve bunlardan ne kadar ticari kazanç sağladıkları araştırılıp ortaya çıkartılırsa, Türkiye’de medya özgürlüğünün ve demokrasinin neden ve nasıl darbe aldığı da çok daha iyi anlaşılacaktır. Gerçek şudur ki, bazı patronlar ve holdingler zenginleşecek diye, demokrasi kurban edilmiştir.
Bazı medya organlarının, CHP’nin İstanbul Belediyesi’ni kazanmış olmasını hâlâ içine sindirememiş olması, seçimin iptal edilmesi için adeta çırpınması, AKP’nin akla, mantığa ve hukuka tamamıyla aykırı saçma sapan itirazlarını yirmi dört saat dillendirmeye devam etmesi ve Yüksek Seçim Kurulu üzerinde baskı kurması da bu nedenledir.
Çalık Holding, Kalyon İnşaat, Albayrak Holding, Demirören Holding, Doğuş Holding, Ciner Holding gibi özel sektör kurumları, AKP döneminde hem İstanbul Belediyesi’nden hem de merkezi hükümetten nasıl ticari çıkar sağlamışlar, bu araştırıldığında, gerçek tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmaktadır.
Şu andaki en önemli konu, İstanbul’daki yerel seçimle ilgili olarak, Yüksek Seçim Kurulu’nun, söz konusu medya-ticaret-siyaset üçgeninin bir parçası olup olmayacağıdır. YSK hukuka göre değil, medya-ticaret-siyaset üçgenindeki kirli ilişkilere göre bir karar verirse, bu sadece YSK’nin değil, Türkiye’deki demokrasinin de tamamıyla bu kirli ilişkilere teslim olması anlamına gelecektir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları