Özdemir İnce

Cumhuriyet ve kadın

02 Nisan 2021 Cuma

Yarın 3 Nisan 2021. Bundan 91 yıl önce 3 Nisan 1930 günü “Belediyeler Kanunu” ile kadınlara yerel seçimlere katılma hakkı verilmişti. 5 Aralık 1934 tarihinde ise anayasanın 10. ve 11. maddelerinde yapılan düzenlemeyle 22 yaşını bitiren her Türk kadınına seçme ve 30 yaşını bitiren her kadına milletvekili seçilme hakkı verildi. Türk Kadınlar Birliği 7 Aralık 1934’te düzenlediği büyük bir mitingle bu büyük devrimi kutladı. “Kadınlara seçme ve seçilme hakkı” veren yasa, 8 devrim yasası içinde yer almasa da bu bütünlüğün, atılımın ayrılmaz bir parçasıdır.

***

Değerli okurlar, o sıralar çoğu özgürlüğüne kavuşmamış, sömürge durumunda olan Müslüman ülkeleri bir yana bırakalım, 5 Aralık 1934 tarihinde dünyanın birçok uygar ülkesinde kadınlara henüz seçme ve seçilme hakkı verilmemişti.

1934’ten önce kadınlarına seçme ve seçilme hakkı veren ülkeler: Yeni Zelanda, Avustralya, Finlandiya, Norveç, Danimarka, Sovyetler Birliği, Avusturya, ABD, Birleşik Krallık.

Kadınların Türkiye’den sonra seçme ve seçilme hakkına kavuştuğu ülkeler: Fransa (1944), Japonya (1945), İtalya (1946), Çin (1947), İsviçre (1971).

***

Bildiğim kadarıyla, ne 3 Nisan 1930 ne de 5 Aralık 1930 günü, TBMM’de hiçbir milletvekil kadınlara verilen bu hakka “İstemezük!” diye karşı çıkmadı. Gene de TBMM tutanaklarına bakmak gerek! Bugüne kadar hiçbir sağ parti kadınlara oy hakkı verilmesine karşı çıkmadı, bu hakkı geri almak girişiminde bulunmadı. Yasal ve anayasal yetkisi olmamasına karşın İstanbul Sözleşmesi’nden bir “karar” ile çıkan Başyüce Erdoğan’ın, kadınlardan oy hakkının geri alınması için bir “karar” daha imzalamaya cersaret edebileceğini hiç sanmam. Çünkü şimdiye kadar girdiği seçimlerde erkeklerden çok, kadınlardan oy aldı. Kadınlardan oy alır ama onların özgürleşmesi, çağdaşlaşması, aile ve toplum içinde erkekle eşit olmasına kesinlikle razı olamaz. Çünkü istediği düzenin devam etmesi için kadının gözünün açılmasını kesinlikle istemez. Aslında kadınların oy kullanma hakkı İslama aykırı değil mi?

***

Türkler ve Müslümanlar için aile kutsalmış… Ama aile kutsal ise baba çocuklarına ve karısına şiddet kullanamaz, zulüm edemez ve öldüremez. Kızlar okula gönderilmiyorsa, 18 yaşından önce evlendiriliyorsa, evli erkeklere kuma olarak satılıyorsa, eşler ve kız çocuklar türlü nedenlerle öldürülüyorsa, ensestin üstü örtülüyorsa, erkek çocuklara tecavüz ediliyorsa, o aile kutsal mutsal değildir.

Dünyanın her ülkesinde aile kendince kutsaldır. Ülkelerin, halkların kutsalları tek bir örnek değildir. Yani dünyanın bütün ülkelerindeki ailelerin, Müslüman - Türk taşrasının tutucu vehimlerine katılması beklenemez. Kadınları köle durumuna indirgeyen Osmanlı kafasının yarattığı, doğa kurallarına aykırı, gülünç bir durumdur.

***

İsterseniz, Falih Rıfkı Atay’ın Çankaya’sı (Pozitif Yayınları) aracılığıyla yüz yıl öncesine gidelim:

“Osmanlı topluluğunda kadın. Taassuba karşı devletin başlıca tavizi idi. Taassup için ahlâk, ırz, ırz da bilhassa kadın demektir. İstanbul’da kadınların ırzından yalnız kocaları, ana babaları sorumlu değil idiler. Bütün mahalle halkı aile hayatını kontrol ederdi. Sokakta herkes kadın kıyafetine karışmak hakkını kendinde görürdü. Yüzler, eller, kollar ve bacaklar iyice kapanmalı, çarşaflar vücut biçimini hiç sezdirmemeli, peçeler bir süs değil, tam bir örtü olmalı idi. Harp, pahalılık gibi hadiseler olduğu veya idare aleyhine dedikodular arttığı vakit, hemen kadın kılığı günün meselesi haline gelirdi. Kadın erkekle bir arabaya binemezdi. Vapurlarda, tramvaylarda, muhallebici dükkânlarında kadın yerleri perde veya kafesle erkek yerlerinden ayrılmıştı. Mesirelere kadar her yerde harem vardı.” (S.474)

***

3 Nisan 1930 ve 5 Aralık 1934 tarihlerinde çıkarılan yasalar, kadını bu aşağılık durumdan kurtarıp uygar dünyanın kadınları arasında onurlu bir yere ulaştırmıştır.

Kadınlarımızın toplumsal varlıkları ve yerleri “Medeni Kanun” tarafından saptanmıştır. Türk kadınının Medeni Kanun’daki maddelerle saptanmış yeri ve yasal hakları, Kuran ayetleriyle, hadis ve fetvalarla sınava sokulamaz, yok sayılamaz. Böyle bir şeyi yapan kim olursa olsun suç işler.

Kadınlarda oy hakkı varsa, onu “kutsal aile”, gelenek ve görenek hapisanesine tıkıp köleleştiremezsiniz. O zaman kadın şöyle demelidir: 

“Önce benim haklarıma saygı göster ve onları yasayla tanı, sonra benden oy iste!”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları