Özdemir İnce

En

30 Mart 2021 Salı

“En”in isim (ad) olarak anlamını biliyoruz. “Eni 50 metre, boyu 150 metre” deriz. “En” sözcüğü belirteç (zarf) olarak bütün dillerde aynı özelliğe sahiptir. Zarf olarak sıfatlarla birlikte kullanılır ve onun başına gelir. (CEHAPE diktatoryasında bunlar ilkokulda bile dilbilgisi dersinde öğretilirdi. “Melmekete demirgrası geldiğinden berli artık örgetilmeyor!”)

Evet, “en” sözcüğü edat olarak sıfatların önüne geldiğinde o sıfatın en üstün derecede olduğunu belirtir. Örnek mi istiyorsunuz, işte örnek: En yüksek, en kalın, en hızlı, en uzun, en kısa, en pahalı, en ucuz, en zengin… Bunlar bir değer ölçüsüyle ölçülebilen sıfatlardır. En hızlı, en yüksek, en pahalı, en hafif,  zamanla nesne ve özne değişse de ölçülebilir şeyler ve nesnelerdir. Bu kullanımda, doğru ise herhangi bir sorun çıkmaz. Altetizm derecelerinde olduğu gibi.

***

“En”in soyut kavramlar önünde kullanılması vardır ki bu kullanımlar genellikle tartışmalıdır: En iyi, en kötü, en merhametli, en güzel, en çirkin… Bu kullanımlar görecedir, özneldir, konuşana ve yazana göredir. Soyut anlamda “büyük” sıfatı da tartımaya açıktır: En büyük şair, romancı, ressam, besteci, gazeteci, köşe yazarı nesnel (objektif) olarak yoktur; kullanıldığı zaman özneldir (sübjektiftir). Kullanılması, kültürel bağlamda geri kalmışlığın göstergesidir. Ben de şimdiye kadar böyle bir gaf yapmışsam elim kırılsın!

Geçenlerde, bir gazette yazıcısı arkadaş bir başkası için “en büyük köşe yazarı” değerlendirmesi yapıyordu ki kimilerine göre “en kötü” olmasa bile “en büyük” olmayan bir köşe yazarı sınıfına sokulabilir. “En büyük” ne demek? Büyüklüğün son kertesi demektir ki yazarın büyüklüğü metreyle ölçülemez, en büyüğün daha büyüğü olabilir.

Ben hiçbir yazar ve sanatçı için “en büyük” sıfatını kullanmam. Geçmişte dalgınlıkla, bilinçsizce kullanmışsam, özür dileyerek hepsini geri alıyorum. Edebiyat alanında bu konuda en azından bir- iki yazı yazmışımdır. Türkiye’de büyük şairler, romancılar, ressamlar, davulcular, zurnacılar vardır ama bunların en büyüğü yoktur.

***

Örneğin “Nâzım Hikmet en büyük Türk şairidir” deseniz, en başta AKP Genel Başkanı Erdoğan itiraz eder ve “Necip Fazıl en büyük şairdir” der. Ne olacak şimdi? Uzlaşmak için “İkisi de büyük Türk şairleridir” mi demeli? Bu örnekte de “en” edatını kullanmak yersiz olur.

Victor Hugo Fransa’nın ulusal şairidir. Ama sadece büyüktür. Yaşadığı zamanlarda eleştirmen Saint Beuve için şair bile sayılmadığı için, yaptığı şiir antolojisine alınmamıştı. Çağdaş şiirsel söylemin bulucu ve kurucuları olan Arthur Rimbaud da Comte de Lautréamont da antolojilere alınmamıştı. Kanıma dokunan, Saint Beuve’ün yakışıklı arslan Victor Hugo’nun karısını baştan çıkarmış olmasıdır. Belki de bu yüzden Victor Hugo’yu antolojisine almamıştı.

Özellikle yaşayan şair, yazar ve sanatçılar için “en büyük” sıfatını kullanmak çok sakıncalıdır. Nobel Ödülü’nü kazanan yazarların büyüklüğü götürüdür. Bilimde böyle bir şey olmaz.

***

Bir zamanlar da böyle olmuştu, o zaman Yeni Düşün dergisinin Kasım 1987 sayısında “Kuyudaki Taş” başlıklı, 10 kitap sayfalık bir yazı yayımlamış edebiyat yazarı ile gazette yazıcısı arasındaki farkı irdelemiştim. Bu yazıyı, içinde yer aldığı  Söz ve Yazı  (Varlık Yayınları, 1993) ya da Yazmasam Olmazdı (Doğan Kitap, 2004) adlı kitaplarda okuyabilirsiniz. O zamanın bazı gazette köşemenleri edebiyat yazarlarından fazla sattıkları için pek kasalıp böbürleniyorlardı. Birinin bunları hizaya getirmesi gerekiyordu. Gereken yapılmıştı.

***

Atletizmi çok severim. Özellikle atlama dallarını. Sırıkla yüksek atlamacı Sergei Bubka şiirlerime bile girmiştir. Dünya rekorunu santim santim kıran acaip bir herifti. Derken, 20 yaşında İsveçli velet atlet Armand Duplantis, 6.15 metre atlayarak dünya rekorunun yeni sahibi oldu. Bir de bir ABD’li çocuk var, rekoru her an kırabilir.

Bir de Javier Sotomayor adında Kübalı bir atlet var. 1993 yılında, 2 metre 45 santimle kırdığı yüksek atlama rekoru hâlâ kırılamadı. Ama o da kırılacak bir gün. Lakin insanın yeteneğinin sonu gelecek bir gün. Ne mutlu ki o günü görmeyeceğim!

***

Reklamcılar, şimdi de “Kalemi Kırılmaz Yazarlar” icat ettiler. Ben fakir ve hakirin böyle bir kalemi hiç olmadı. Varsın olmayıversin!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Din ve vicdan hürriyeti 13 Aralık 2024
Üst kimlik olarak İslam 10 Aralık 2024
Yandaş hakem 8 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları