Özdemir İnce

Esnaf kusura bakmasın

28 Mart 2021 Pazar

Karl Marx’ın Fransa’da Sınıf Mücadeleleri (Sol Yayınları,1967) benim yayımlanan ilk çevirimdir. “M.E.” imzasıyla yayımlanmıştı. Gırgırla, ironiyle dolu müthiş bir kitaptır. Tarihsel bakımdan tutucu bir sınıf olan Küçük Burjuvazi’nin ezeli ve ebedi karakterini bir çuvalı tersine çevirir gibi ortaya döker. Müşteri oldukça, pahalılık ve zamlar umurunda değildir onun. Pirinci zamlı alır zamlı satar; hayat pahalandıkça tıraş fiyatlarını yükseltir. İşleri çoğunlukla tıkırındadır. Yeter ki müşterinin cebinde para olsun ve müşterinin cebinde (bir şekilde) her zaman para olur. Yeter ki dükkân (işyeri) çalışsın, kapanmasın. O, kurulu düzenden yanadır. Sosyalizm ve elbette komünizm düşmanı; doğal olarak da sağda, milliyetçi-faşizan tabiatlıdır. Dünyanın her yerinde bu böyledir. Alınmaca yok!

***

Şu Covid-19 salgını ile dünyanın bütün ülkelerinde onun da canı yandı. Acaba bu vesile ile emekçi / sermaye karşıtlığını anladı mı? Sanmam! Ama bu deneyim sayesinde toplumsal sınıf mücadelesini anlarsa çok iyi olur. Çünkü müşterisi emekçi kazanırsa o da kazanır.

Fransa’da Sınıf Mücadeleleri’nde Karl Marx, Louis Bonaparte’ın 2 Ocak 1851 hükümet darbesi döneminde sermayenin yanında yer alan küçük burjuvazinin de başına gelenleri anlatır.

***

“Haziran olaylarında, mülkiyetin korunması ve kredinin eski haline getirilmesi için hiç kimse, Paris küçük burjuvazisinden; kahveciler, lokantacılar, şarap satıcıları, küçük tüccarlar, dükkâncılardan daha bağnazca savaşmamışlardı. Dükkâncı, bütün gücünü toplayıp sokaktan dükkâna doğru müşteri akışını yeniden tesis etmek için barikata karşı yürümüştü. Ama barikatın arkasında müşteriler, borçlular ve barikatın karşısında ise dükkânın alacaklıları vardı. Ve barikatlar devrilip işçiler ezilince, mağaza koruyucuları zafer sarhoşluğu içinde dükkânlarına doğru yeniden kendilerini attıkları zaman, dükkânlarının önünün, bir mülkiyet kurtarıcısı ve göz korkutucu mektupları kendilerine uzatan bir resmi kredi memuru tarafından kesildiğini gördüler: Vadesi gelmiş poliçe, vadesi gelmiş borç, vadesi gelmiş bono! Ve bunların altında ezilen dükkân ve dükkâncı!

Mülkiyetin korunması! Ama oturdukları evler kendi mülkleri değildi, korudukları dükkân kendi mülkleri değildi, sattıkları mallar kendi mülkleri değildi. Ne ticaretleri ne yemek yedikleri tabak ne uyudukları yatak henüz onlara ait değildi. İşin aslında, tamı tamına kendilerine karşı, evini kiraya veren mülk sahibinin, poliçeyi kıran bankerin, peşin avanslar veren kapitalistin, bu dükkâncılara satmak için tecim eşyası veren fabrikatörün, bu zanaatçılara ilk madde kredisi açan toptancı tüccarın yararına bu mülkü korumak söz konusuydu. Kredinin canlandırılması! Ama kredi, bir defa sağlamlaşınca, haziran asilerinin cesetleri üzerinde tehditkâr bir eda ile dikilen, borcunu ödeyemeyen borçluyu karısı ve çocuklarıyla birlikte sokağa atan sözde servetini sermayeye teslim ederek ve kendisini de borçları yüzünden hapishaneye gönderen bir Tanrı gibi kendini belli etti. 

Küçük burjuvalar, işçileri yenerek kendilerini karşı koymaksızın alacaklarının ellerine teslim etmiş olduklarını büyük bir ürküntüyle anladılar. Şubattan beri, müzminleşen ve görünüşte bilmemezlikten gelinen iflasları hazirandan sonra resmen ilan edildi.

İtibari mülkleri, ancak onları mülkiyet adına savaş meydanına sürüldükleri müddetçe kendilerine bırakılmıştı. Proletarya ile büyük hesap görüldüğüne göre şimdi artık, aynı şekilde bakkalla da küçük hesap görülebilirdi. Vadesi geçmiş senetlerin toplamı Paris’te 21 milyon Frank’ın üstüne; taşrada 11 milyonun üstüne çıkıyordu. 7 bin Parisli işyeri sahibi şubattan beri kiralarını ödememişlerdi.” (74-75)

“Eğer küçük burjuvazi, haziran zaferinin meyvesi olarak iflası ve icra yoluyla tasfiyesini hasat etmişse buna karşılık Cavaignac’ın yeniçerileri olan seyyar muhafızlar mükafatlarını yosmaların yumuşacık kollarında buldular.” (s.77)

***

Günümüzün Batı burjuvazisi deneyimli bir sınıf ve onların temsilcisi olan hükümetler de deneyimli. Bunu Covid-19 salgınında kanıtladılar: Küçük burjuvaziye dahil olan esnaf kesimine her türlü maddi yardımda, yasal destekte bulundu. Türkiye’ye gelince: Ülkeyi kendi kişisel mülkü sayan yönetim, kendi sınırlı zenginini yaratmayı sürdürürken TÜSİAD sermayesini idare etti, esnaf ve emekçi sınıfını ölüme terk etti.

***

Kıssadan hisse: Sınıf bilincin yoksa daima ezilirsin!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları