Özdemir İnce

Hakaret

16 Nisan 2021 Cuma

Mersin Operası’nın bulunduğu bina aslında Mersin Halkevi’dir. Yapımına 1944 yılının şubat ayında kenti imar eden “Büyük” vali Tevfik Sırrı Gür zamanında başlandı. 29 Ekim 1946 günü açılışı yapıldı. Mimar Ertuğrul Menteşe tarafından inşa edilen yapı Cumhuriyet mimarisinin bir başyapıtıdır..

Halkevi binasının açılışından sonra etkinlikler başlamış, 1 Mart ve 4 Mart 1947 tarihlerinde Madama Butterfly operası temsil edilmiştir.

14 Mayıs 1950’de demokrasi fatihi (!) Demokrat Parti’nin iktidara gelmesi ile “karşıdevrim” süreci başladı ve o süreç günümüzde de devam ediyor. Seçimden önce “devr-i sabık” yaratmayacağını ilan eden Demokrat Parti neredeyse bir “intikam alayı”na dönüştü, yıkıcı girişimlerine başladı. TBMM’de 8 Ağustos 1951 tarihinde kabul edilen ve 11 Ağustos 1951 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5830 sayılı kanun ile Türkiye genelindeki bütün halkevleri kapatılarak malları Hazine’ye devredildi.

Opera için yapılan Türkiye’nin ilk hareketli sahnesinin önüne beyaz perde çekildi ve opera, sinemaya dönüştürüldü. 1991 yılında binanın restorasyonu yapıldı, kültür merkezi olarak yeniden hizmete açıldı.

***

Bu sinemada dönemin çok önemli filmlerini gördüm. Bunlardan biri de yönetmenliğini Ömer Lütfi Akad’ın yaptığı, başrollerini Ayhan Işık, Gülistan Güzey ve Muzaffer Tema’nın oynadığı Kanun Namına’dır (1951). Ayhan Işık otomobil tamircisi Nazım Usta, Gülistan Güzey zengin kızı, Muzaffer Tema kötü adam rolündedir. Ayhan Işık’ın sevgilisi Gülistan Güzey’e Muzaffer Tema da âşıktır. Bir cinayet işlenir... Filmin öyküsü budur. Şimdi kendi öykümü anlatacağım ve sözü “hakaret”e getireceğim.

***

Filmin bir yerinde iki rakip tanıştırılır. Muzaffer Tema:

- Müşerref oldum efendim, der.

Ayhan Işık:

- O şeref bana ait, der.

Bu cevap üzerine Muzaffer Tema düşmanı Tekdiş Özdemir’in içi rahatlar. Çünkü oğlan (Ayhan Işık) şerefini Muzaffer Tema’ya vermeyip kurtarmıştır. Oysa durum başkadır. Özdemir’in sorunu dildedir. “Müşerref oldum” diyen Muzaffer Tema günümüz Türkçesi ile “Sizinle tanışmaktan onur duydum” demektedir. Ayhan Işık’ın söylediği “O şeref bana ait”in anlamı “Ben de onur duydum”dur. Ayhan Işık’ın yanıtının “Şerefimi sana vermem” diye bir anlamı yoktur. Bir yazımda bir yanlış anlama yüzünden kavganın eşiğine gelen iki beden eğitimi öğretmenini anlatmıştım. Ali, Veli’ye “Yahu sen çok septik (kuşkucu) adamsın” demiş. Dil kullanımında sadece “fosseptik”i “bok çukuru” olarak bilen Veli, kendisine hakaret edildiğini sanarak Ali’ye horozlanmıştı. Hakemlik yaparak kavgayı önlemiştim.

***

Sözlüklere göre (birine karşı) “Onur kırma, onura dokunma. 2. Küçültücü söz veya davranış” hakaret oluyor. Bu tanıma göre “hakaret” çok görece bir eylem. Ceza yasalarında hakaretin tanımı ve  cezası bellidir. Örneğin beceriksiz birine karşı “beceriksiz” sıfatını kullanmanın hakaret olmaması gerekir ama demokrasi ile yönetilmeyen ülkelerde bir yöneticiye “beceriksiz” demek, yargı tarafından hakaret kabul edilebilir. Türkiye’de şu anda böyle bir aşırı yorum dönemini yaşamaktayız. “128 milyar dolar nereye gitti” sorusunu sormak hakaret sayılabiliyor. Karşımızda tam anlamıyla bir “Ördek Mahmut durumu” var. Yani, “Yağmur yağacak” dediğiniz zaman Mahmut Bey’in “Vay bana sen ördek dedin!” alınganlığı. Tam anlamıyla psikolojik bir terör ortamı. Kişiye tapınç olgusu. Katlanılması zor, hastalıklı bir durum.

Jestlerin, mimiklerin, konuşmaların, yazılı metinlerin anlamı alımlayıcının (récepteur) kimlik, kişilik ve varoluşuna, kültür durumuna göre değişebilir. Nâzım Usta “Müşerref oldum”u Tekdiş Özdemir gibi anlasaydı cinayet çıkardı. Geçmişte, bir Fransız soylusu (asili) bir başka soylunun suratına mendil fırlatsa bu, düelloya davet olurdu. Aynı soylu (olmaz ya) bir köylünün yüzüne mendil fırlatsaydı, köylü mendille burnunu silerdi.

***

2. Abdülhamit günlerinde vatan, Cumhuriyet, inkılap, burun, murat, istikbal, hal, ah, birader, adalet, müsavat, parlamento, mebus, Meclis-i Mebusan, meşrutiyet, idareyi meşruta, intihab, seçim, Kanun-ı Esasi, sosyalist, ihtilal gibi sözcüklerin yasak olduğu söylenir. Bu türden sözcükler ya Sansür Kurulu tarafından sansürlenir ya da otosansürün hışmına uğrardı. Şimdi durum çok daha kötü. “Günaydın” sözcüğü bile hakaret sayılabilir. Benim bu cümlem bile hakaret sayılabilir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları