Özdemir İnce

Hangi ensar nasıl muhacir?

17 Haziran 2022 Cuma

Varlıkları artık ülke için tehlikeli görülen sığınmacıları savunan AKP Genel Başkanı Erdoğan son konuşmalarından birinde gene muhacir ve ensar meseline başvurdu:

“Siz bakmayın Suriyeli, Iraklı kardeşlerimizi ülkemizde misafir etmemize ‘ihanet’ diyenlere, başbakan olduklarında Suriyelileri ülkelerine göndereceklerini söyleyenlere. Onlar ensar ne demektir bilmezler, onlar muhacir ne demektir bilmezler, onlar milletimizin gönül kapısının ne kadar açık olduğunu bilmezler. Bunları bilmedikleri için de aslında hiçbir zaman bu ülkede bunlar başbakan olamazlar ve asla kimseyi ülkelerine geri gönderemezler.”

Bildiğiniz gibi, Mekke’de zor durumda kalan Hz. Muhammed ve Mekkeli Müslümanların 622 yılında Medine’ye göçüne Hicret denir. İslam terminolojisinde Medine’ye göçen Müslümanlar muhacir, onları konuk eden Medineliler de ensar olarak tanımlanır. Bu nedenle ensar sıfatı pek onurlu ve neredeyse kutsal bir sıfat olmaktadır. Oysa kendisine sığınan insanı korumak, bireysel ve toplumsal olarak bir töredir. İslama ait bir özellik değildir. İsveç kralı XII. Karl ya da Türkçe kaynaklarda kullanılan lakabıyla bilinen Demirbaş Şarl Osmanlı’ya sığınmıştır. Şeyh Şamil’in Ruslara yenilgisinden sonra Osmanlı’ya sığınan Çerkesleri unutmayalım.

Hicret sırasında, daha sonra adı Medine olan Yesrib’de 13 Yahudi kabilesi yaşamaktaydı ve Yesriblilerin bir bölümü henüz Müslüman değildi. Yani ensar olan sadece Müslüman Yesribliler değil, putperest ve Yahudi Yesribliller de ensardır. Onların izni olmasaydı Mekkeli muhacirler Medine’ye giremezdi. İslamcıların göklere çıkardığı Medine Sözleşmesi’nden söz etmenin gereği yok; Müslümanlar tarafından kökü kazınan üç Yahudi kabilesinin (Beni Kaynuka, Beni Kurayza, Beni Nadir) adını anmayabiliriz. Ama ensar olmakla gururlanıp böbürlenenler bu gerçeği bilmek zorundalar. Ayrıca insanları ensar olmaya yönlendiren dürtünün içinde çıkar yönlendirmesini de unutmamak gerekir.

ERDOĞAN BULGARİSTAN TÜRKLERİ İÇİN NE DEMİŞTİ?

Todor Jivkov’un zulmü yüzünden Bulgaristan’dan kaçıp Türkiye’ye sığınmak zorunda kalan Müslüman Türkler için söyledikleri bir soydaş ve dindaşa hiç yakışmamaktadır. Hedefte dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal var: Müslüman Türkleri anavatanlarına kabul ettiği için Özal’ı acımasızca eleştirmektedir: “Ne dedi Bulgaristan’a, ‘Gelin’ dedi. Ne kadar varsa gelin. İsterse Todor Jivkov da gelsin. Gelin, diyorsun ama bak Ahmet, Mehmet asgari ücrete talim. Ülke insanı aç. Kadınını satıyor, kızını satıyor, çalıştırıyor. Sen buna çözüm bulamamışken, gelin, diyorsun... Bunları nereye yerleştireceksin? Kapıkule’de bir anons: ‘Muamelesi biten soydaşlarımız istediği yere gidebilir. 780 bin kilometrekare emrinize amadedir.’ Tabii bu insanlar geldi. Kim geldi? Casus mu, değil mi? Bir de bakıyorsunuz, Ercüment Konukman (Anavatan Partisi Kurucusu) “Gelenlerin arasında 5 bin casus” var diyor. Ey Allahım Ya Rabbim! Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu... Bu nasıl bir devlet anlayışı?” (Cumhuriyet, 28 Temmuz 2021)

Eee, n’olacak şimdi? Ha, şimdi Çin’in sömürgesi olan Doğu Türkistan’ın (Sinkiang, Sincan Uygur Özerk Bölgesi) Müslüman Türk halkının vaziyetinin durumuyla hiç ilgilendi mi Reis Bey? Yoksa Çin’in canını sıkmaktan mı çekinmekte?

Ülkenin halkı yoksulluktan, yoksunluktan, işsizlikten, açlıktan, susuzluktan, evsizlikten kırılırken, müzmin enflasyonun altında inim inim inlerken, gözünü ve kulağını bu gerçeklere kapatıp bir ensar olarak necip Arap muhacirleri sarıp sarmalayıp kucaklayacaksın; uğurlarında 100 milyarı aşkın para harcayacaksın ve açıkta kalmamaları için 200 bin biriket ev yaptıracaksın?! 

Reis Bey’i kendi cümlesi değerlendirmekte: “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu... Bu nasıl bir devlet anlayışı?”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları