Özdemir İnce

İslamcılar hâlâ mazlum ve mağdur

08 Şubat 2019 Cuma

İslamcılar “masa ve kasa”yı çoktan ele geçirdiler; TBMM’ni işlevsiz hale getirdiler; devlet dairelerini ganimet olarak zaptettiler; adliyeyi, mülkiyeyi ve zaptiyeyi kefere memleketi gibi fethettiler; okulları sübyan mekteplerine, rüştiye ve idadiye, medreseye çevirdiler ve sömürgeleştirdiler; tarikatları sivil toplum örgütü olarak tescil ettiler; anayasayı kubura attılar, yasaları geçersiz saydılar; TSK’yi parti emrine aldılar ama kendilerini hâlâ mazlum sayıyorlar, mağdur hissediyorlar. Çünkü çağının çağdaşı cumhuriyetçilere imreniyorlar, karşılarında aşağılık duygusundan kurtulamıyorlar. Avanta, para-pul, mal-mülk, masa ve kasa, koltuk ve makam yetmiyor; çünkü cumhuriyetçilerle hiçbir konuda (sınavda) yarışamıyorlar, onları yenip rezil edemiyorlar, burunlarını sürtemiyorlar. Çekinmeseler, korkmasalar, her iki cins de kendilerine cumhuriyetçi eşler seçerler.

***

İslamcılar; tek parti döneminde, zulüm gördüklerini iddia ederler. Bu iddianın haklı olduğunu yıllardır yazıyorum. Çünkü: Tekke ve zaviyeler, medreseler kapatılmış; Ulema sınıfının insanlara zulmetme özgürlüğü ile avanta, haraç, rüşvet kaynakları kurutulmuş ve imtiyazları elinden alınmıştı. Özetle: cumhuriyet devrimleri, ulema sınıfını attan indirmiş, eşeğe bindirmeden yaya bırakmıştı. Milliyetçilik, laiklik ve devletçilik egemen duruma geçmişti, cumhuriyetçiler mutluydu. Buna karşın, cumhuriyet ve devrim karşıtları bu dönemi devlet ve toplumun yıkılışı saymaktaydı.

***

“Cumhuriyetin ilk yıllarındaki hükümet politikaları İslami kurumların rollerinin ve işlevlerinin sınırlandırılmasını, ulemanın sosyal ve siyasi sermayesinin değerinin düşürülmesini ve siyasi nüfuzunun yok edilmesini zorunlu kılıyordu. Tehlikede olan yalnızca devlet ve topluma dair vizyonları değildi, geçimleri de risk altındaydı. Şeriye ve Evkaf Vekâleti Mart 1924’te kaldırıldı ve yerine rütbesi düşürülmüş bir Diyanet İşleri Reisliği ikame edildi. Bu yeni devlet birimi doğrudan Başbakan’ın idari yetkisine tabi kılındı ve rol ve işlevleri çok büyük oranda azaltıldı. Aynı dönemde, şeriye mahkemeleri de kaldırıldı ve medreseler kapatıldı. Kısa bir süre sonra İslam şeriatının yargı sistemi içindeki tatbiki tümden sona erdi.”(1) (s.152)

*** 

Bunlar doğru! Bundan dolayı iktidarsızlaşanların kendilerini “mağdur” hissetmeleri çok doğal. Ama dinsel baskı, namazın, haccın yasaklanması; camilerin kapatılması, ahır, meyhane ve kerhane yapılması kuyruklu yalan. Gerici, mürteci bir sınıf, cumhuriyet düzeni gelince toplumsal yerini, maddî ve manevî imtiyazlarını yitirdi. Tarihin diyalektiğidir bu!
Bizde hâlâ “burjuva” yoktur, “zengin” vardır. Demokrat Parti zenginlerine Hacı Ağa denirdi. Günümüzün AKP zenginlerine de ancak Kapıkulu müteahhitleri denilebilir: Devlet kapısına kapılanmış müteahhitler, devlet ihalelerini tapulamış müteahhitler. Ne kadar vergi veriyorlar belli değil, iç talandan kazandıkları paraları inşaattan başka nereye yatırdıkları belli değil. Kapıkulu oldukları için “Saray”a yamanmışlardir. Biat ve itaat sayesinde zenginleştikleri ve burjuvalaşamadıkları için özgürlük ve demokrasiden
nefret ederler.

***

12 Mart ve özellikle 12 Eylül’den önce Müslümanların mağduriyeti diye bir sorun yoktu. Laik orta öğretim ile yüksek okullar ve üniversitede parasız-yatılı sistemiyle herkese eşit olanak sunmuştu. Ama onlar yarışmayı değil Osmanlı döneminde olduğu gibi avanta ve kayırılma istiyorlardı. Bu nedenle AKP iktidarında “kopya” yöntemini ihya ettiler.

(1) Amit Bein,Osmanlı Uleması ve Türkiye Cumhuriyeti, Kitap Yayınevi, 2012



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Din ve vicdan hürriyeti 13 Aralık 2024
Üst kimlik olarak İslam 10 Aralık 2024
Yandaş hakem 8 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları