Özdemir İnce

Italo Calvino’da Atatürk

02 Haziran 2020 Salı

Köydeki yatağımın başucunda Italo Calvino’nun Paris’te Münzevi (*) adlı kitabı duruyordu. Ekim ayının sonunda, burada, son gece bu kitabı okuyormuşum. İşaretlediğim sayfayı açıyorum “Gençlik Dönemi Siyasal Özyaşamöyküsü / Faşizm Baskısı Altında Bir Çocukluk” bölümü. 162. sayfada üç satırın altını çizmişim: “Faşizmi olumsuz yargılamakla faşizm karşıtı bir savaşıma girmek arasında o zamanlar, bugünden bakıldığında neredeyse akıl almayacak bir uzaklık vardı.”

***

Ben bir metni okurken kafamda kendi metnimi de yazarım: Sayfanın kenarına kendi cümlemi yazmışım: “AKP’yi olumsuz yargılamakla AKP karşıtı bir savaşıma girmek arasında o zamanlar, bugünden bakıldığında neredeyse akıl almayacak bir uzaklık vardı.”

İşte tam böyle! Ancak liboşların, naylon solcuların durumu başka. Onlar AKP’yi olumsuz yargılamıyorlar, tam tersine AKP’yi destekliyorlardı. Şimdi, girdilerse bile, AKP karşıtı bir savaşıma girmelerinin hiçbir önemi yok! Bor’un pazarı geçti ve eşeklerini sürecekleri bir Niğde kalmadı!

***

Italo Calvino, buradan, anne-babasının tavrını açıklamaya yöneliyor:

“Babam San Remo’luydu, Mazzinici, Cumhuriyetçi, kilise-karşıtı, mason bir aileden geliyordu, gençliğinde Kropotkinci anarşistmiş, sonra reformcu sosyalist olmuş, uzun yıllar Latin Amerika’da yaşamıştı ve Dünya Savaşı deneyimini yaşamamıştı; annem Sardunya’lıydı, laik bir aileden geliyordu, toplumsal görev ve bilim dinine göre yetiştirilmişti, 1915’te müdahale yanlısı bir sosyalistmiş, ama inatçı bir barış imanı vardı. Yurtdışında uzun yıllar geçirdikten sonra faşizm iktidara geçiyorken İtalya’ya dönmüşler ve bildiklerinden farklı, anlaşılması güç bir İtalya bulmuşlardı. Babam mesleki bilgisini ve dürüstlüğünü ülkesinin hizmetine sunmayı denemişse de başarılı olamamıştı, faşizmi kendi yaşamış olduğu Meksika devrimlerinin ölçüsüne vurmaya çalışmıştı (...) annem katı bir faşizm karşıtıydı. Yönelim ve deneyim bakımından her ikisi de kozmopolittiler, her ikisi de savaş öncesi sosyalizminin genel kapsamlı yenilenme atılımı içinde büyümüşlerdi, sempatileri liberal demokrasiden çok, bütün olağandışı ilericilik hareketlerine yöneliyordu: Kemal Atatürk’e, Gandhi’ye, Rus Bolşeviklerine. Bu tabloya faşizm birçok yoldan biri olarak giriyordu ama cahillerle namussuzların açtığı hatalı bir yoldu. Ailemde faşizme eleştiriler onun şiddetinden, bilgi fukaralığından, açgözlülüğünden, eleştiri özgürlüğünün yok edilmesinden, dış politikadaki saldırganlığından başka, en çok iki temel günahı üzerinde toplanıyordu: krallık yönetimiyle işbirliği ve Vatikan’la barışması.”

***

Yukarıda alıntıladığım bölümün satırlarını ben siyah renkli yaptım. Öncesindeki bölümde betimlenen iki insanının yani Italo Calvino’nun ana-babasının benzerleri 1980 öncesinde bizim toplumumuzda da vardı. Yaşadıkları çağın ve dönemin niteliklerinin farkına varmadan fildişi kulelerinde yaşarlardı. Tuzu kuru yığışım. Ama Italo Calvino’nun ana-babasının gönülleri liberal demokrasiden çok, bütün olağandışı ilericilik hareketlerinden yanaydı: Kemal Atatürk’e, Gandhi’ye, Rus Bolşeviklerine yönelmişlerdi. Faşizmin, Nazizmin, yamyam kapitalizmin ve onun siyasal temsilcisi liberalizm karşısında üç kurtuluş yolu görüyorlardı. Bunların başında Atatürk’ün yolu geliyordu. Burada duralım ve düşünelim: 1923-2000 yılları arasında Cumhuriyetin düzenine sağda, solda, ortada kimler karşı çıkmaktaydı? Kimler karşıdevrimci oldular ve AKP’nin değirmenine kimler su taşıdılar?

***

Şimdi, burada, yukarıdaki alıntının bir bölümünü Türkiye’ye uyarlayacağım: 

“Bu tabloya Emevi (Vahabi ve Müslüman Kardeşler) İslamcılığı birçok yoldan biri olarak giriyordu ama bu, cahillerle namussuzların açtığı hatalı bir yoldu. Cumhuriyet devrimcilerinin eleştirileri onun şiddetinden, bilgi fukaralığından, açgözlülüğünden, eleştiri özgürlüğünün yok edilmesinden, dış politikadaki saldırganlığından başka, en çok iki temel günahı üzerinde toplanıyordu: Başyücelik yönetimiyle işbirliği ile Cumhuriyeti yıkma saplantısı, talan ve yağma anlayışı idi.”

***

Anlatmak istediğimi Italo Calvino’nun katkısıyla biraz kotarabildim mi, bilemem. Lümpen yığışım olmadan ne faşizm ne de Nazicilik olur. Batı toplumlarında ömrü dolmuş bir hareket. Ancak bizim memlekette lümpen soslu İslamofaşizm olarak hortladı.

(*) YKY, Çeviren: Neyyire Gül Işık



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sorumluluk 16 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları