Özdemir İnce

Kuvvetler ayrılığı ilkesinin şairce yorumu

19 Mart 2021 Cuma

Namık Koçak’ın Tele1’de yaptığı “Forum Hafta Sonu” adlı programa uzun süredir ayda iki kez cumartesi günleri konuk oluyorum. 19 Aralık 2020 günkü programda Kuvvetler Ayrılığı ilkesi konusunda biraz aykırıca konuşup yorumda bulundum. Anayasa, yasalar ve hukuk bilimi alanında elbette sadece hukukçular konuşacak değil. Avukatların ve yargıçların hukukçu olduğu sanılıyor. Değil! Hukukçuluk bir bilim! Ancak bir avukat ve yargıç amaçlarsa Hukuk Bilimci olabilir, ama ben olamam.

Ama ne olursa olsun, kuvvetler ayrılığının şairce yorumunu yapabilirim.

***

Kuvvetler ayrılığı ilkesi: Devletin üç ana işlevini (yasama, yürütme ve yargı) yerine getiren organların, tek bir kişinin elinde toplanmasını engellemek üzere düşünülmüş bir sistemdir. Çünkü bu üç yetkiyi de elinde bulunduran bir iktidar, kesinlikle demokratik bir iktidar olmacaktır. Bu duruma eskiden “mutlakiyet” (padişahlık) denirdi.

Kuvvetler ayrılığı, demokratik devlet yönetimini düzenleyen bir modeldir. Kuvvetler ayrılığı modeli içinde devlet çeşitli birimlere ayrılmıştır, her birimin ayrı ve bağımsız gücü ve sorumluluk alanları vardır. 

***

1789 devrimi ertesinde, Fransa’da mutlak yetkili monarşiye son verebilmek için kuvvetler ayrılığı bir araç olarak kullanıldı. Tarihi açıdan kuvvetler ayrılığı ilkesi ile ulusal egemenlik ilkesinin mutlak monarşilere karşı yöneltilmiş sistem olarak düşünülmesi gerekir. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin taraftarları, bu ilkenin demokrasiyi koruduğunu ve zorba, totaliter hükümetlere engel olduğunu savunurlar. Ki kuşkusuz öyledir.

 AKP icadı cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi bu mihenk taşında değerlendirildiğinde (neredeyse) mutlak monarşi olarak ortaya çıkar.

Devletin organları olan yasama, yürütme ve yargının “her birinin bir diğerinin güç kullanımı üzerine sınırlamalar getirebildiği”ne dair görüşler de vardır ki işlevler dikkate alındığında bunun yanlış olduğu ortaya çıkar. Çünkü “sınırlama” sözcüğü  “denetleme”yi içerir; “denetleme” ise “yargı”nın işidir. Yargı, yasama ve yürütmenin işlemlerini denetlerse ortaya demokratik rejim çıkar; yasama ve yürütmenin yargıyı denetlediği rejimin adı mutlak monarşi ya da diktatoryadır.

***

Yargı erkinin, yasama ve yürütme erklerini denetleme aygıtları:

Anayasa Mahkemesi: Anayasa Mahkemesi (AYM), Türkiye’nin anayasal yüksek yargı organlarından biridir. Kanunların, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler ve bireysel başvuruları karara bağlar. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler. Görevleri, Türkiye Anayasası’nın 152. ve 156. maddeleri arasında belirtilmiştir.

Danıştay: Hükümetçe hazırlanan yasa, yönetmelik, tüzük tasarılarını, ayrıcalık sözleşmelerini vb. inceleyip görüşlerini bildirmek; yönetim davalarına bakmak gibi görevleri bulunan, bu konularda en yüksek bir danışma, yargılama yeri, bağımsız bir anayasa kuruluşu. Görev ve yetkileri anayasanın 155. maddesinde belirtilen Danıştay, hükümetin (yürütmenin) işlerini denetler.

Sayıştay (Anayasa 161. Madde): Genel ve katma bütçeli dairelerin bütün gelir ve giderleri ile mallarını TBMM adına denetlemek ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak ve kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmakla görevlidir… 

***

Şairin yorumu: Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda görev ve yetkileri yazılı olan Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Sayıştay, Yasama (TBMM) ve Yürütmenin (Cumhurbaşkanlığı Kabinesi) işlerini denetleme ve yargılama yetkisine sahiptir. Buna demokrasi denir. Ancak mevcut durum bunun tamamen tersidir. Bu rejimi terminolojinin dışına çıkıp “antidemokratik” olarak nitelendirebiliriz.

Öte yandan bu üç kuruluşa üye seçimi de antidemokratik bir özellik göstermektedir. Ütopik olsa da bu üç kuruluşa üye seçiminde, yasama (TBMM) ve yürütmenin (hükümetin) bulunmaması düşünülebilir ama durum Türkiye’de tamamen tersidir. Üyelerden oluşan anayasal kurum ve kuruluşların tamamında yürütme, daha doğrusu hükümet, daha doğrusu Cumhurbaşkanlığı Kabinesi ve en doğrusu Cumhurbaşkanı ve dahi ondan daha doğrusu AKP Genel Başkanı yetkilidir. Demek ki artık bir mutlakiyetten söz edilebilir!

***

Şairler yalan söylememelidir. Maruzatım bundan ibarettir efendim!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları