1 ipte 2 cambaz…

17 Mart 2020 Salı

Fethullah Gülen yakın tarihte, siyasal yaşamda “perde arkasındaki en önemli dinsel güç” olmayı, şimdilerde Nev York’ta sürdürüyor!

***

11 Ocak 1997’de Başkan Necmettin Erbakanramazan nedeniyle” aralarında Fethullah Gülen de dahil, 51 tarikat ve cemaat liderini Başbakanlık Konutu’nda iftara çağırdı. Ancak Gülen çağrıldığı halde iftara katılmayınca, “dinsel ortamda” tartışmalar başladı…

Bu olaydan yaklaşık 1.5 ay sonra 28 Şubat 1997’de “sivil askeri” darbe devreye girdi.

Gülen, 28 Şubat sonrasında Erbakan’ı sert biçimde eleştirenler arasında yer aldı ve “Silahlı Kuvvetler’in müdahalesini demokratik bulduğunu” savundu!

16 Nisan 1997’de Gülen, Kanal D’de Yalçın Doğan’la söyleşisinde, 28 Şubat’ta askerin tutumunu şöyle desteklemişti: “Darbe hiçbir zaman tam bir çözüm değildir. Dağlama en son çaredir. Darbeciler iyi niyetlidir, ama her darbe birikim ve tecrübe sahiplerini heba etmiştir. Ülkemiz, kriz içinde. Gücü temsil edenler krizi önlemelidir. Bu hükümeti değiştirin demek daha demokratik olur. Burada ‘Askeriye muhtıra verdi!’ diye suçlanmak isteniyor. İsteselerdi, bu öyle bu böyle olacak diyebilirlerdi. Oturup onlarla meseleyi altı saat mülahaza etmezlerdi. Demokratik yollarla problemler çözülsün istediler.

Böylece Gülen, sırtını orduya dayamak için “yağ” yakıyordu! Bu yağı 15 Temmuz’da kullanacaktı!

***

Gülen kendisini ısrarla “siyaset üstü!” olarak tanımlıyor, yurtiçi ve dışındaki okullarını öne çıkarıyordu… Ancak Gülen, Bülent Ecevit, Tansu Çiller, Alparslan Türkeş gibi, dönemin önde gelen siyasetçileriyle düzenli görüşmekten de geri kalmıyordu… 

Erbakan’ın kökeninin Nakşibendicilikten Gülen’in ise Nurcululuktan geldikleri unutulmamalıdır! 

***

Ancak Gülen’in “yağ” hevesine karşılık 25 Ağustos 2004 Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) “481 Sayılı Tavsiye Kararı’nı” dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Başbakanı Erdoğan’ın yanı sıra Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de imzalamışlardı.

Kararda, “Gülen grubunun yurtiçi ve yurtdışı faaliyetleri, Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu (BUTKK) koordinesinde İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, MİT Müsteşarlığı ve ilgili diğer kurumlar aracılığı ile yakından takip edilmeli” deniliyordu.

***

Savcı Muammer Akkaş’ın 25 Aralık’ta Başbakan Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ı “şüpheli” sıfatıyla ifadeye çağıran bir belge hazırladı.

Bu çağrı, Gülen’in okullarına karşılık, Bilal Erdoğan’ın “yeni vakıflar” okullar kurarak “1 ipte 2 cambazın oynamaya” başlaması olgusunu hukuka taşıyordu.

Bilal Erdoğan yöneticisi olduğu TÜRGEV vakfının, gelir kaynaklarının açıklanmamasına karşın 2012’de157 milyon liralık mal varlığı bildiriminde bulunmuştu. Bilal Erdoğan yeni bir vakıf daha kurdu. 

Yeni Türkiye Eğitim Vakfı (YETEV)” adıyla kurulan vakfın mal varlığı 500 bin lira olarak kayıtlara geçti. Vakfın kapanması durumunda mal varlığının TÜGVA’ya devredileceği belirtildi.

Vakfın amacı, “Devletin kamu hizmetlerindeki yükünü azaltmak amacıyla ‘eğitim’in gelişmesi için her türlü katkıda bulunmak, ‘eğitim’ hizmetlerini ifa etmek ve gençliğin gelişimine katkı sağlamak ve vakıf senedinde belirtilen diğer amaçları gerçekleştirmektir” olarak açıklanmıştı…

Elbette “eğitim” doğrultusunda “1 ipte 2 cambaz oynamazdı!” Bu rekabet 17-25 Aralık’ın ve 15 Temmuz’un tohumlarını attı...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları