Acılı Hafta!

11 Ağustos 2015 Salı

İkisi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden sınıf arkadaşım olmak üzere üç meslektaşımı yitirmenin acısı içindeyim!
Pazartesi günü, sınıf arkadaşım Alaeddin Asna’nın ölüm haberi geldi. “Güleç” Alaeddin gazeteciliği bırakıp nehrin öteki yakasına geçerek devleşti. Türkiye’de devletin ve özel kurumların bilmediği “halkla ilişkilerin a&b’sini” kurdu. Ardından üniversitede kürsü oluşturdu, profesör oldu. Pazartesi günü güleçliği ile yücedi!
Cumartesi sabah bir ortak komşumuz, Erdoğan Gürgen’i yitirdiğimizi söyledi. Kaymakamlık yolunda adımlar attıysa da gazeteciliği seçti. Anadolu Ajansı Genel Müdür Yardımcısı oldu. En önemli özelliği mesleki derneklerde yöneticilikleri ve titiz denetmenlikleri oldu. O da yücedi…

Yalnızca ‘Otyam’ idi!
Pazar sabahı dost Gönül Genç telefon etti. Sesi titriyordu. O an daha acı haberi vermeden Fikret Otyam’ı yitirdiğimizi anlamıştım. O gece rüyamda sabaha değin bu köşeyi yazdım durdum!
Beni gazeteciliğe Cumhuriyet’te başlatan Ankara Temsilcimiz Ecvet Güresin’e çok şey borçluyumdur. Bunlardan biri de 2 Ekim 1962 günü Ankara Büromuzda bana masa komşusu olarak Otyam’ı kazandırmasıdır.
O gün, O 36 yaşında, ben 24 yaşındaydım. Büroda benden büyük herkese “Abi” diyordum. Ama O’na “Abi” diyemedim… Her nedense Otyam diye hitap ettim. Bazı insanlar yalnızca adları, bazıları ad ve soyadları ile çağrılırlar. Soyadı olan Otyam “markası”oldu!
Yalnızca iyi bir masa komşusu değil, büyük bir dost, büyük bir eğiticiyi de kazanmıştım. Fotoğraf çekmede ya da röportajlarda özellikle vurgulanması gereken verileri 10 yıl boyunca ondan öğrenecektim.
Hepimiz sırayla haftada 1-2 kez nöbete kalırdık. Otyam’ın nöbetleri antik Yunan “symposion” (birlikte yeme- içme-söyleşi şölenleri) gibi idi. Nöbete başlamadan Sakarya Caddesi’nde en taze balığı alıp mutfağa girer, yemeği hazırlarken, ben fiili nöbetçi olurdum!
Sonrasında cebine rakısını koyan dostlar teker teker kapıda görünürlerdi. Ankara’da yaşayanlar düzenli gelirlerdi. Örneğin Güzel Sanatlar Akademisi’nden sınıf arkadaşı ressamlar Orhan Peker, Turhan Erol, şair Ahmed Arif, gazetelerin edebiyat ve sanat yazarları…
Ankara dışından zaman zaman, Akademi’den hocası Bedri Rahmi Eyüboğlu, fotoğrafçı Ara Güler, romancı Orhan Kemal, Yaşar Kemal, halk ozanları Âşık Veysel, Âşık Mahzuni Şerif ve niceleri… Gel de bu ortamda, edebiyatı, resmi, müziği öğrenme, sevme…
Nöbetçi olmadığımız gecelerde, aynı şölen evinde yaşanırdı. Bir gece ilk eşi Ayten Yenge’nin doğum sancısı tuttu. Otyam, eşini hastaneye taşıdı. O gece kızları Elvan ve İrep’e çocuk bakıcılığı yaptım. Sabah eve üçüncü kızları Döne ile döndüler. Kızlarının adlarında bile Anadolu’nun özgünlüğü kokar!
O’na kimileri gazeteci, kimileri yazar, kimileri ressam, kimileri fotoğrafçı ya da sanatçı derler… Bu özelliklerinin yanı sıra, O’nu her şeyin başında “insanı sevmek” ve “insanı korumak” amacıyla yaratılmış, ender “insan gibi bir insan” olarak tanıdım, bildim…
O Anadolu’yu sevdi… Mazlumu kolladı… Güneydoğu Anadolu insanının yoksulluğunu yazdı, çizdi, fotoğrafladı, resimledi. Eğer O’nun yazdıkları dikkate alınıp yerine getirilseydi bugün PKK olmazdı…
Pek çok ortak dost “başsağlığı” için aradı. Ben henüz, O’na büyük özveriyle “iyi gününde de kötü gününde de eşlik eden” Filiz’i, kızları Elvan’ı, İrep’i, Döne’yi arayamadım. Kötü haberin, gazetecilik deyimiyle “ikinci kaynaktan da doğrulanmasını” istemiyordum!
Emekli büyükelçi Kaya Toperi de aradı. Toperi Afganistan’da iken Otyam bir ay konuğu olmuştu. Toperi, “Bir ay boyunca seni dilinden düşürmemişti!” dedi.
İstanbul Maltepe Belediyesi’nde Başkan Ali Kılıç’ın girişimiyle “Fikret Otyam Müzesi” kurulacak. Otyam, aile dışından, basında, sanat dünyasında çok dostu varken, beni “Fikret Otyam Kültür, Sanat ve Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu’na” önermişti.
O Sünni doğdu, inançlar yerine insana inandı… Aleviliği, Alevilerden daha yoğun biçimde yazılarıyla, fotoğraflarıyla, resimleriyle Türk halkına tanıttı. Boynundan çıkarmadığı “12 imam” kolyesi ile Hacı Bektaş’ta gömülmeyi istedi… Özleyeceğim…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları