Çakma Kâbe!

01 Mayıs 2015 Cuma

2 Ocak 2015 tarihli bu köşedeki yazımın bir bölümü şöyleydi: Yazın karanlık gecelerde, gökyüzündeki “yıldız mehtabından!” söz edilir, “kayan yıldızlar” görülür. Bunlar “yıldız” değil “göktaşıdır”… Bunları gören vatandaşların yorumları ise “Gökten nur yağıyor!” biçimindedir. Yağan, “nur (ışık)değil, göktaşıdır…
Güzel bir kızın mini eteğinin altında güzel bacaklarının görünmesi “Gökten başımıza taş yağacak!” diye yorumlanır! Buradaki “taş” sözcüğü doğrudur, yağanlar göktaşlarıdır…
Kâbe’nin kutsallığı gökten düşmüş bir “kara taştan” gelir. Bu göktaşı, İslamiyetten yaklaşık iki bin yıl önce, “tek tanrı inancını” yaratan Urfalı hemşerimiz Hazreti İbrahim’in döneminde düşmüş olmalıydı.
Hz. İbrahim, kurban edemediği oğlu İsmail’e “Bana bir taş getir de tavafın nereden başlayacağını işaret edeyim!” demiş. Oğul da yandaki tepede bulduğu 18 cm. yarıçapında, yumurta biçimli bu kara göktaşını babasına vermiş.
Mekke’de “tavaf edilen (çevresinde dönülen) göktaşı, Sivrihisar’ın Ballıhisar köyündeki Pessinus antik kentine düşen, kara göktaşından farksızdı. Frigler, o noktaya ana tanrıça Kibele için tapınak yapmışlardı! “Güney” anlamındaki “kıble” sözcüğü Arapça değil, Anadolu kökenli “Kibele”den gelir, Arapçası “Hacer-i Esvet”tir. Hacer (taş) esvet (kara)”, yani “kara taş” demektir. Mekke’deki kara taş başlangıçta bir bütündü, zamanla 12 parçaya ayrıldı, Mekke’de 8 parçası kaldı.
Biri İstanbul’da Kanuni’nin Süleymaniye Camisi’nde, üçü de ünlü sadrazamı Sokullu Mehmet Paşa’nın camisinde “kutsal emanet” olarak bulunmaktadır. Parçaları Mekke’den İstanbul’a bir “haremağası” getirmişti! Garip bir rastlantı, Kibele’nin rahipleri de hadımdılar!
Romalılar, Pessinus’tan Kibele’nin kara göktaşını Roma’ya götürdüler, orada bir tepede tapınak yaptılar. Kibele inancı Ballıhisar köyünden Roma’ya ihraç edildi…
Puta tapılmasını yasaklayan İslamiyete inananların milyonlarcası ise günümüzde bu taşın çevresinde dönüp duruyor! Bu taş parçalarının bulunduğu “Mescidi Haram’ın” içine 1986’da girebilme şansını elde etmiştim. Bu yapıyı çevreleyen Kâbe’nin avlusu Kanuni’nin emriyle genişletilmişti. 500 kadar, “revaklı (portiko - sundurmalı alan - sütunlar üzerindeki kemerli)” yapıyı Mimar Sinan planlamış, 1590’da mimar Mehmet Ağa uygulamıştı.

***

Hazreti Muhammed’in doğum gününün kutlanmasına yalnızca Türkiye’de 1989 yılında başlandı. Nasıl Kadir Gecesi, ramazan, Şeker ve Kurban bayramları hicri takvime göre gerçekleşiyorsa “Kutsal Doğum Günü” de o takvime göre kutlanıyordu.
1994’te miladi takvime geçilerek 20 Nisan’da donduruldu ve bir haftaya yayıldı. Bunda Fethullah Gülen’in doğumunun 27 Nisan ile denkleştirilmesi amaçlanmıştı. Laik Türkiye Cumhuriyeti’nde din ve devlet ayrı olması gerekirken, AKP iktidarında devlet kurumlarının genelgeleri ile kutlamalar ülke çapına yaygınlaştırıldı.

***

AKP’li Üsküdar Belediyesi de tuttu, kentte “Kutlu Doğum Haftası” nedeniyle “Kâbe Maketi” adı altında çakma, uyduruk, insanların dinsel duygularıyla alay eden bir tezgâh kurdu. Ayrıca, Hira Dağı, Hira ve Sevr Mağarası, Muallak Taşı, fil ve deve heykeli, zemzem kuyusu gibi maketler de cabası idi. İhram giyerek dolaşanlar da çakma Kâbe’yi yutmuşlardı!
İnsanın aklına bir soru geliyor! Eğer İslamiyette puta tapmak serbest idiyse, Türklerin kalkıp o kadar masraf yapıp Mekke’ye gitmelerine gerek yok. Gitsinler Sokullu’nun ya da Kanuni’nin camilerinde “tavaf” etsinler!
Ya da 1964’te Çanakkale’ye düşen ve şimdilerde iki üniversite ile Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü’nde incelenen “göktaşını” bir yere diksinler, onun çevresinde koşuştursunlar!

Çakma Kâbe örtüsü!
Geçen hafta Londra’da Sotheby’s Müzayede Evi’nde Sultan Mehmet Reşad’ın 1909’da Kâbe’ye gönderdiği örtü 100 bin sterline (400 bin lira) satıldı… Müzayedelerde Kâbe örtüsü fiyatında düşme gözleniyor!
Nedeni mi? Osmanlı sultanları Bursa ipeğinden dokuttukları özel Kâbe örtülerini her yıl değiştirirlerdi. Eskileri Kâbe’nin bakıcısı olan, peygamberin geldiği Kureyşi ailesinin başı Abdülaziz Eşşeyhi’ye veriliyordu. O da İslam dünyasının ileri gelenlerine hediye ediyordu. Bazıları da Topkapı Sarayı’ndadır.
2006’da Londra’da Bonhams Müzayede Evi bir örtüyü satışa çıkarmıştı. Hint kökenli Bhailok 275 bin sterline (1.1 milyon lira) aldı. Ancak birisi, kulağına örtünün “çakma” olduğunu fısıldadı.
“Çakma Kâbe Örtüsü kurbanlarının” sonuncusu Bhailok, “Estarül Haremeyn” kitabı ile uzmanlığını dünyaya kanıtlamış olan değerli müzeci Doç. Dr. Hülya Tezcan’ı Londra’ya davet etti.
Tezcan, “Özgün Osmanlı değil, dönemin kopyası…” görüşünü bildirdi. O günlerde Sotheby’s de bir başka örtüyü müzayedeye çıkarmış, ancak kimse almaya cesaret edememişti!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları