Çankaya Köşkü, AOÇ ve Vahdettin Köşkü…

07 Şubat 2020 Cuma

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Cumhurbaşkanlığı makamı için Ankara’da doğru dürüst bir yapı bulamamıştı.

Ankara Müftüsü Rıfat Efendi halktan 4.500 lira bağış toplamış, Çankaya’da Ermeni bir aileden dolayı adı “Kasapyan Köşkü” olarak bilinen, 1800’lerin sonlarında yapılmış bir “bağ evinin” yeni sahibi, kentin zengin ailesi Bulgurzade Tevfik Efendi’den satın almıştı.

Bu bina hediye edilinceye değin Atatürk (1921) Ziraat Mektebi ve Direksiyon binasında yaşıyor, İstiklal Savaşı’nı yönetiyordu…

AKP Reis-i Umumisi, Reis-i Cumhur, Veziri Azam Recep Tayyip Erdoğan, bu “bağ evinde” oturmak istemedi. Herhalde her gün Atatürk’ün varlığını hissetmek istemiyordu!

***

Çankaya Köşkü, RTE’den önce...

Atatürk Orman Çiftliği’nde (AOÇ) milyarlar harcayarak “Külliye” dediği “sarayı” yaptırdı…

AOÇ’nin geçmişine göz atalım:

İstiklal Savaşı öncesi Ankara Belediye Reisliği yapan Hacı Ziya Bey’in mülkiyetinde bulunan, o yıllarda büyük ölçüde bataklık ve sazlıklarla kaplı olan 52 bin dönümlük “Orman Çiftliği” arazisi, Cumhuriyetin kuruluşundan sonra istimlak edilerek Mustafa Kemal Paşa’ya armağan edilmişti.

Mustafa Kemal Paşa’nın talimatı ile fidan yetiştirme, bahçecilik, bağcılık ve hayvancılık alanlarında çiftçilere örnek ve yol gösterici oldu. Çiftlikteki tarım ve hayvancılık faaliyetleri doğrultusunda bünyesinde endüstriyel tesisler de kuruldu.

1937’de Atatürk, AOÇ’yi hazineye bağışladı. Ankara’nın en büyük yeşil alanı olan çiftlik arazisi içinde, ülkenin en büyük hayvanat bahçesi, Atatürk’ün Selanik’te doğduğu evin bir benzeri, tarihi Karadeniz Havuzu ve Devlet Mezarlığı gibi ziyaret alanları bulunur.

Başkentin oksijen ve gıda kaynağı idi…

***

AOÇ, günümüzde Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı tüzelkişiliği haiz bir kuruluş olarak “yaşamını sürdürmeye çalışıyor”!

Pazartesi günü Cumhuriyet gazetesinde şu başlıklı bir haber vardı:

“Sayıştay, kötü yönetilen AOÇ’de tarım yapılmağı ve fidan dikilmediğini saptadı. AOÇ ağaçsız bırakıldı.”

Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş da, bu haberle bağlantılı olarak “Sayıştay, AOÇ’nin iyi yönetemediğini raporuyla ortaya koymuştur” dedikten sonra şu açıklamayı yaptı:

“AOÇ, elindeki bütün alanları çarçur etmiş durumda. Ata’nın emanetine ihanet edilmiş, mirasyedi gibi kira gelirleriyle üretimden uzak duruma düşmüştür. Kendi üretimlerini yapmıyorlar. Kira gelirleriyle AOÇ’nin mal varlığını iç ediyorlar. 2015’te ağaçlandırılacak alan Gökçek yönetimindeki Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne (ABB)  kiralanıyor.

Kasapyan Köşkü.

2016’da ABB protokol yaparak burayı ‘YDA İnşaat’a kiralıyor. YDA, ağaçlandırılacak alana büro ve örnek daire yapıyor. Yine tahsislere ve kiralamalara bakıyoruz. 67 kişiye özel tahsis yapılmış! Bu 67 özel kişiyi çok merak ediyoruz!

Atatürk’ün şartlı bağış ve vasiyetine aykırı işlemleri organize eden herkesin yargı önünde hesap vereceği güne kadar mücadelemiz devam edecek. AOÇ’yi iyi yönetemediği için AOÇ Müdürlüğü hakkında suç duyurusunda bulunuyoruz!”

***

Gelelim “Vahdettin Köşkü”ne… Önce Vahdettin’i anımsayalım:

Vahdettin, gençliğinde gizlice “medrese dersleri” almış, tahta çıkınca, bu nedenle “şeri konulara müdahale” etmişti. Bizim Sultan gibi imam hatipçi…

Cumhurbaşkanlığı Vahdettin Köşkü.

Mimar Alexandre Vallaury’ye Çengelköy Korusu Köceoğlu Çiftliği’nde yaptırdığı “Vahdettin Köşkü”nde münzevi bir hayat yaşıyordu. Aynı arazide Ağalar Köşkü, Kadı Efendi Köşkü, bahçıvan evi ve sera da vardı.

Vahdettin, tahta geçer geçmez, İttihat ve Terakki önderliğine muhalefetiyle tanınan Mustafa Kemal Paşa’yı Suriye Cephesi Komutanlığı’na atadı!

Daha sonra Padişah Vahdettin, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları hakkında “ölüm fermanı” da imzaladı!

***

Orhan Veli Kanık,İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı”  adlı şiirini bahçesinde yazdığı 60 dönümlük koruluk Vahdettin Köşkü’nün Ekim 2013’te kamulaştırılacağını ve Sultanımıza saray yaptırılacağını biliyor muydu?

Bilseydi acaba nasıl bir şiir yazardı?

***

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Vahdettin hakkında el yazılı şu değerlendirmesi, Yapı ve Kredi Bankası arşivlerindedir: Atatürk, son Osmanlı Padişahı Vahdettin’i şöyle tanımlıyor:

“Türkiye halkının hayatını, namusunu, onurunu yok eden kişi…” 

***

Atatürk’ün Vahdettin el yazısı.

 TBMM hükümeti 1 Kasım 1922’de hilafet ile saltanatın ayrıldığını ve saltanatın kaldırıldığını iki maddelik bir kanun ile ilan etti. Vahdettin’in adı hutbelerden kaldırıldı…

17 Kasım sabahı Vahdettin, küçük oğlu Mehmet Ertuğrul ve haremiyle birlikte Dolmabahçe Sarayı’ndan geçerek Boğaziçi’nde demirlemiş olan “HMS Malaya” adlı İngiliz zırhlısı ile Malta’ya kaçtı!

***

Vahdettin kaçmadan önce...

Çankaya Köşkü’nde, İsmet İnönü, Celal Bayar, Cemal Gürsel, Cevdet Sunay, Fahri Korutürk, Kenan Evren, Turgut Özal, Celal Bayar, Süleyman Demirel, A. Necdet Sezer, Abdullah Gül Atatürk’ün makamında oturmaktan, onur ve gurur duymuşlardır!

İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı bu amaçla da kullanılıyordu. Ata, orada öldüğü için, ne me lazım ruhu orada da dolaşıyordur! Sultanımız, yabancı konuklarını artık, milyarların harcandığı AOÇ’deki “Külliye”de ender olarak kabul ediyor...

Gün geçmiyor ki yabancı konuklarını, İstanbul’da milyonların harcandığı “Vahdettin Köşkü’nde” kabul etmesin! Böylece, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Türkiye halkının hayatını, namusunu, onurunu yok eden kişi…” dediği Vahdettin’i, her gün Türk halkına televizyonlarda saygıyla anmış olmuyor mu?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları