Ekmek mi, pasta mı?

05 Mayıs 2020 Salı

Napolyon Bonaparte’ın şu yargısı ilginçtir:

“Bir çivi bir nalın kaybına, bir nal bir atın, bir at da süvarisi olan komutanın, komutan ise o savaşın, savaş da bir ülkenin kaybına yol açabilir…”

***

“Korona(taç)virüs”, yalnızca Türk ekonomisini değil, tüm dünya ekonomisini altüst ediyor. Napolyon’dan hareketle, biz Türk ekonomisiyle bir benzetme yapabiliriz:

“Hafta sonunda 31 ilde sokağa çıkma yasağı ilan edildi… Her hafta, her mahallede bir vatandaş, cuma günü fırından ekmek almayı unutsa, bu unutkanlıkları yıl boyu sürse ne olur? Ekmek satışları, dolayısıyla un, buğday üretimi olumsuz etkilenir. Olan fırıncıların ve köylülerin gelirlerine olur…

Vatandaşlar, aynı unutkanlığı bakkallarda, kasaplarda yapsalar, olan yıl sonunda şeker üretimine, hayvancılığa olmaz mı? Manavlardan birer kilo domatesin alınması unutulsa, olan yıl sonunda sebzeciliğe olmaz mı?

Hepsinin sonunda, zincirleme olarak tüm sektörler ve dolayısıyla genel olarak ülke ekonomisi olumsuz etkilenmez mi?”

***

Bu olgu yalnız Türkiye’de değil, “dünyanın genelinde geçerli”… Biz, yine de Türkiye’ye göz atalım…

5 Nisan “Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları (SETA)” Vakfı araştırmacısı, Sabah gazetesi yazarı Nurullah Gür, “Salgının ekonomik belirtileri” başlıklı yazısında, “Bir ay öncesine kıyasla, konutlarda hareketliliğin yüzde 17 arttığını, işyerlerinde ise yüzde 45 azaldığını” yazdı!

5 Nisan Cumhuriyet Mahmut Lıcalı: “Berber, kuaför ve güzellik salonunda istihdam edilirken, şu an salgın nedeniyle çalışamayanların sayısı 504 bin kişi…”

7 Nisan Sözcü Murat Muratoğlu: “Dolar haddini aştı!” başlıklı yazısında, “Doların 7.20 TL’ye fırladığı dönemde, Merkez Bankası’nda 65.5 milyar dolar varken, şimdi 7 TL’nin altında iken, mevcut 64 milyar dolara indi…” kıyaslamasını yaptı!

20 Nisan Sözcü Emin Özgönül: “CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak açıkladı: İşsiz sayımız 4.3 milyondu. Şimdi 10 milyona gidiyor. Asıl yangın budur…”

28 Nisan Cumhuriyet: Türk-İş rakamlarını açıkladı: “Peynir, meyve, ayçiçeği yağı, bal, kuşbaşı ve beyaz etin yanı sıra bakliyata zam geldi… Meyve ortalaması, 1 ay öncesinin 6.43 lirasından, geçen ay 7.33 liraya yükseldi. Mutfak enflasyon artış oranı aylık yüzde 1.23 iken, 12 aylık oran yüzde 1.68 oldu!”

***

Hazine ve Maliye Nazırı, Cakcukçu Damat Paşa önemli bir açıklama yaptı:

“1 milyon yazılımcı projesi, sektördeki nitelikli eleman ihtiyacını giderecek! Yazılımcıların sadece uzmanlaştıkları işe yönelerek daha verimli çalışmasına imkân sağlayacak. Ülkemize bu alanda arzu ettiğimiz yetkinliği sağlayacak…”

Harika, ama basit bir hesap yapalım… 83 milyon nüfuslu Türkiye’de, 65 yaş yukarı nüfusu bir an bir yana bırakalım… TİKA’ya göre, Türkiye’nin çocuk nüfusu, geçen yıl sonu itibarıyla 22 milyon 876 bin 798 olarak belirlenmişti… Çocuklar, ülke nüfusunun yüzde 27.5’ini oluşturuyor…

Peki, Damat Paşa, bakkalları, manavları, kasapları, köylüleri, çobanları da “yazılımcı” yaparsa, halkımız ekmeği, eti, domatesi nereden, nasıl alacak?

***

Jean-Jacques Rousseau’nun “İtiraflar” kitabında, Fransa veliahtı XVI Louis ile evlenip kraliçe olan Marie Antoinette’e (14), şu yakıştırması ünlüdür:

Fransız halkının ekonomik sıkıntılarına “Ekmek bulamıyoruz!” diyerek tepki göstermesine karşılık Marie Antoinette, “Ekmek bulamıyorlarsa, pasta yesinler!” dediğini yazmıştı! Sonra Fransız Devriminde, “Vatana İhanet” ile suçlanarak, giyotinle idam edilmişti…

‘Pik’ ne demek?

“Korona(taç)virüs”, yalnız sağlığımızı değil, “dilimizi” de tehdit ediyor!

Yetkililerde, TV’de haber sunanlarda bir “pik” sözüdür gidiyor! Türk Dil Kurumu sözlüğünün 654. sayfasında, “pik” kelimesinin anlamı şöyle: “Üçgen yelken… Kalın demir boru ya da dökme boru…”

Dayanamadım, “koronavirüs” salgını nedeni ile sıkça kullanılan “pik” sözcüğünün anlamını bir arkadaşıma sordum! Güldü… “Biliyorsun!” dedi ve ekledi: “İngilizce ‘peak’; ‘zirve, doruk’ sözcüğü ‘pik’ olarak telaffuz edilir!”

Şaşırmıştım…

Arkadaşım, benimle gülerek dalga geçmeyi sürdürdü…

“Bazıları bu sözcüğü ‘k’ ile değil ‘g’ ile telaffuz ediyorlar… Oluyor mu sana ‘pig (domuz)’…” Donup kalmıştım… Haklıydı!

Ekledi: “Bir de ‘plato’ deniliyor… Hastalığın doruğa çıkışını yavaşlatarak yatay ilerlemesi… Yine coğrafya deyimiyle tam karşılığı: ‘Yayla…’”

***

Bu şaşkınlıktan sonra “sosyal izolasyon” tamlamasını soramazdım… Elbette dilimize Fransızcadan, İngilizceden paraşütle inmiş bu tamlamanın, “toplumsal yalıtım-tecrit!” anlamına geldiğini biliyordum…

***

Latince “Mortality” sözcüğü ise en çok argo Türkçeye “mortu çekmek… (ölmek)” olarak geçmişti!

***

Ya “semptom” sözcüğüne ne demeli? Yunanca olan bu sözcük “belirti!” demekti… 

***

Arapça, “seviye… (düzey)”, “vaka (olay, olgu)” sözcükleri de gündemde…

***

Demek onların dillerini virüs sokmuş!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları