O ve Bu (3)…

22 Temmuz 2014 Salı

Yıl İÖ 3400… Sümerlerin, “haşhaş bitkisinden eğlence için yararlandıklarını” dönemin tabletlerinden öğreniyoruz.
Yıl İÖ 1600… Mısır Firavunu Tutankamon’un, afyonu kişniş ve balla karıştırarak kullandığı biliniyor.
Yıl İÖ 1500… Hititler haşhaşa buğday kadar önem veriyorlardı. Tanrıça Kubaba ile özdeştirmeleri sonraki yüzyıllarda Hitit kabartmalarına da yansıdı.
Yıl İÖ 5. yüzyıl… Tıbbın babası Hipokrates, Anadolu’da gezdikten sonra İstanköy adasına yerleşirken, afyonun ağrı kesici özelliğini tedavisine soktu.

***

Yıl 1887… Alman Bayer ilaç fabrikası kimyageri Feliks Hoffman, ağrıları kesen bir ilaç üretmeye çalışıyordu. İki yıl sonra “eroini” keşfetti. Almanca “heroisch (kahraman)sözcüğünden dolayı ilaca “heroin” adını verdi.
Bayer firması “eroini” toz olarak 25 gramlık paketler halinde pazarladı. İlaç, eczanelere geldiği gün bitiyordu. Ağrısı olanların yanı sıra bazıları da öksürük için kullanıyorlardı. Öteki ilaç firmaları da “eroini” şurup ve tablet olarak üretmekle kalmayıp kadınlar için “eroinli tampon” bile yaptılar!
Bayer, yine Hoffman’ın bulduğu “aspirini” de piyasaya vermekle kalmadı, ikisinin birlikte reklamlarını yaptı. Bayer’in kârının yüzde 5’i eroin satışından geliyordu.
Yıl 1910… ABD “eroini” resmen ilaç listesine aldı. Ancak eroin bağımlılığını fark edip 10 yıl sonra listeden çıkardı. 1924’te de tümden yasakladı. Bayer firması eroin ve hatta aspirin üretimini durdurmakla kalmadı, güç günler yaşadı.

***

Yıl 1910- 1920’ler… İstanbul’da eroin, kokain bağımlılığı ve fuhuş ve suçlar yaygınlaşmıştı. Günümüzde “Nataşa” denilen Rus kadınlara o tarihlerde “Haraşo” deniliyordu. Rus kadınları ile birlikte çekilen kokainin adı “Rus enfiyesi” idi. Kırım Savaşı’nda İngiliz askerlerinden “morfini” öğrenen Türk subayları arasında da yaygınlaşmıştı.
Amerikalı yazar Ernest Hemingvay o günlerin İstanbul’u hakkında “İstanbul bir çeşit ölüm dansına dalmış!” diye yazdı.
Yıl 1925… Cenevre Uluslararası Sözleşmesi tıbbi gereksinim dışındaki afyonun üretimini yasakladı. Haşhaşında dünyada en yüksek oranda afyon bulunan Türkiye bu anlaşmayı imzalamadı. Türkiye’nin 62 ilinde haşhaş üretimi serbestçe yapılıyordu.
Aynı yıl bir kararname ile Türkiye’de “kokain ve sair narkotiklerin” üretimi yasaklandı.
Yıl 1926… Türk Ceza Kanunu’na esrar, eroin gibi narkotik maddelerin üretimi, ticareti ve kullanımıyla ilgili hükümler getirildi.
Ama aynı yıl Türkiye’de ilk “eroin”, Taksim Gezisi’ndeki Mecidiye Kışlası’nda Japonların kurduğu fabrikada, ayda 200 kilo üretildi. Üç yıl sonra iki ayrı şirketin eroin üretimi izledi. Üçüncüsünün ortakları arasında, daha sonra Başbakanlık yapacak olan Hasan Saka da vardı.
O yollarda Türkiye’deki 27 sanayi kuruluşunun toplam kârı 2 milyon lira iken, bu üç eroin fabrikasının kârı 15 milyon idi! Üç fabrikada ayrıca afyondan kodein, morfin, dionin de üretiliyordu.
Yıl 1930… Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nin kurucusu Ord. Prof. Mazhar Osman “eroin kullanımının yaygınlaştığını saptayan” ilk tıp adamı oldu. “Japon kıyafetlerinde bir şeytan önümüze çıktı!” demesinin nedeni, ilk hastaları Japonların eroin fabrikasının işçileriydi.

***

Yıl 1931… Bu salgına son vermek isteyen O, eroin fabrikalarının kapatılmasına karar verdi. Karar Halk Fırkrası’ndan geçti. Ancak fabrikalardan girdileri olan bazı milletvekillerinden dolayı TBMM’ye takıldı.
Yıl 1933… O, dediğini yaptı. Üç fabrikayı da kapattı. Bunu kanıtlamak için İstanbul’daki bir Amerikan kadın gazeteciyi de kapatılan fabrikalarda gezdirdi.
Kadın gazetecinin kimliğine ulaşmak olanağım olmadı. Ancak Louise Bryant olduğunu sanıyorum. Rusya’daki devrimi izlemiş olan, Vladimir Lenin ve Leon Trotsky ve hatta orada Enver Paşa, Türkiye’ye gelmeden önce de İtalya’da Benito Mussolini ile mülakatlar yapmıştı.
Bağımsızlık Savaşı’nı İstanbul ve Ankara’da izlemiş, Atatürk ile görüşmüştü. O’nun Latife Hanım ile boşanmasını “Bir Türk Boşanması” diye yazmıştı.
İlk evliliğini Amerikalı komünist yazar John Reed ile yaptı. Bu evliliği “The Reds (Kızıllar)adıyla filme konu oldu. Bryant üçüncü eşi William Christian Bullitt ile İstanbul’da yaşadı. Eşi sonra Moskova’ya ABD büyükelçisi olarak atandı. 51 yaşında beyin kanamasından öldü. Aynı yıl O, Lahey ve Cenevre Anlaşmaları’na imza koydurdu. Haşhaş ekimini 17 ile indirdi. Beş yıl sonra devlet tekeline alınan haşhaşın denetimi, kurulan Toprak Mahsulleri Ofisi’ne verdirdi.

***

Yıl 2011… Bu’nun iktidarında Türk gençliği “bonzai” denilen bir uyuşturucu ile tanıştı! 2.5 yılda 40 ile yayıldı.
“Ottur günahı yoktur!” söylemi ile pazarlanan “bonzai” ot olmayıp yavşan otuyla fare zehiri, böcek ve tarım ilaçları bulunan 28 değişik yöntemle üretilen “cannabinoid” adlı bir kimyasal uyuşturucudur.
Kilosu 60 bin liradan Türkiye’ye giren bonzainin 3 gramı Avrupa’da 75-90 lira iken Türkiye’de 5 lira… Özellikle liseli gençler arasında yaygınlaşan, hatta internetten de satılan bonzaiden bir ayda 300 kişi öldü!
Ailesinden para alamayan çocuklar ya hırsızlık ya da “torbacılık” yaparak tüketimlerini karşılarken, yeni gençlerin zehirlenmelerine de yol açıyorlar. Kızlarda ise fuhuş öne çıkarken, bonzai türban bile dinlemiyor!
Yetkililer 2 bin gencin tedavi edilmek için başvurduğunu söylüyor. “Uyuşturucu Madde Bağımlılıkları ve Alkolizmle Mücadele Federasyonu (UBAM)Başkanı Dila Temizer Ankara’da bağımlılık köyü kurularak gençlerin burada tedavilerini planladıklarını açıkladı.
Bu’nun hükümeti ise bonzai ile “mücadele” yerine “yaymaya” yönelik çalışıyor! Hâlâ bonzai için Türk Ceza Yasası’nda, eroin, kokain, esrar gibi bir hüküm düşünülmüyor.  

Düzeltme: Cuma günkü yazımda zeytin ağaçlarının sayısını “bin” rakamı ile yazdım. “Milyon” olacaktı… Düzeltirim…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları