‘Uzaktaki Komşu’! (1)

09 Aralık 2014 Salı

Türkiye ile Yunanistan arasında düzenlenen “Yüksek Düzeyli İşbirliği Kurulu’nun” 3. toplantısına katılan Başbakan Ahmet Davutoğlu, ev sahibi Andonis Samaras’ın “onlarca” bakanları ile imzalanan ikili anlaşmalardan sonra Atina’dan döndü.
“Uzaktaki komşumuz Yunanistan” ile olumlu gelişmelerin sağlandığı bildirildi. Ne gibi olumlu gelişmelerin sağlandığını ya da sağlanmadığını önümüzdeki günlerde algılayabilmek için şu andaki duruma göz atalım.

Ekonomik ilişkiler:
İkili ticaret, 2008’de 3.6 milyar dolarla doruk yapmış, ekonomik bunalımın etkisiyle 2009’da 2.8 milyar dolara gerilemişti. 2012 yılında bu rakam 5 milyar dolara çıkarken, Yunanistan’ın dışsatımında Türkiye 1. olmuştu. Geçen yıl yüzde 14 artışla 5.6 milyar dolara çıkmış, ancak bu yılın ilk ayında yüzde 2’de kalmıştı. Rakamların komikliği ortadadır!
“Bankacılık” iki ülke arasındaki doğrudan yatırımlarda öne çıkıyor. Yunanistan Ulusal Bankası, Türkiye’de Hüsnü Özyeğin’den Finansbank’ın yüzde 99.8 oranında hissesini satın alarak Yunanistan’daki ekonomik bunalımın etkisinden kurtulmuştu. Yunanistan’ın 3. büyük bankası EFG Eurobank, Tekfenbank’ın yüzde 70’ini satın almış, ancak 2012’de hisselerini Kuveytli Burgan Bank’a satmıştı.
Yunanistan’da Türk yatırımını Ziraat Bankası; Atina, Gümülcine, İskeçe, Rodos’ta şubeler açarak yaptı.
Türkiye’de Yunan işadamlarının yatırımları 2002-2011 yılları arasında 6.6 milyar dolara ulaşmıştı. 501 Yunan şirketin yüzde 65’i İstanbul’da olmak üzere yatırımları ile Türkiye’de yabancı sermaye sıralamasında 5. duruma yükseldi. Genellikle bilişim teknolojisi, tarım, ambalaj, plastik, eczacılık, kozmetik, balıkçılık, turizm ve inşaat sektörlerinde iş yapıyorlar. Oysa komşudaki çeşitli bürokratik engellemeler ile karşılaşan Türk şirketlerinden ancak 22’si 2013’te 80 milyon dolar yatırabildi...

Turizm:
2009’da 200 bin Türk turisti Yunanistan’ı ziyaret ederken, bir yıl sonra bu sayı yüzde 180’lik artışla 560 bine çıkmıştı. Aynı yıllara göre Türkiye’ye gelen Yunan turistleri ise 671 bin, 702 bin olmuştu.
Ankara’nın vizeyi kaldırması üzerine Yunanistan’a kıyasla ucuz olan Türkiye’ye günübirlik alışveriş gibi ziyaretler ile Atina’nın Midilli, Sakız, Sisam, Rodos ve İstanköy ile Meis adalarına “girişte 15 günlük vize verme uygulaması” etkili oldu.
Komşudaki ekonomik bunalımdan dolayı Yunan pilotlar THY’de, çeşitli meslek sahipleri hatta doktorlar İstanbul’da çalışmaya başladılar, bazıları da lokantalar açtılar.
Yunanistan, Ege’de turizmin gelişmesini adalar üzerinden Avrupa’ya gitmek isteyen kaçak göçmenler ve yaşanan trajik olayların gölgelediğinden yakınıyor.
Atina görüşmelerinde dikkati çeken bir gelişme de ulaşımın hızlandırılması konusunda oldu. Türkiye, Çanakkale Boğazı’na yapılacak asma köprünün Midilli Adası’na sıçrama oluşturacağını söyledi. İstanbul- Selanik arasında yüksek hızlı tren bağlantısı da gündem yarattı.

Kıbrıs:
Kuşkusuz iki komşuyu uzaklaştıran temel öğe Kıbrıs sorunudur. Bu sorunu, Kıbrıs İngiliz yönetiminde iken ilk kez gittiğim 1958’den beri (son olarak da geçen ay), ayrıca Türkiye’de, 4 yıl Atina’da ve 4 yıl da Nev York’ta Birleşmiş Milletler’de izledim. Yunanların, adayı “Enosis” sevdası ile adaya bağlamak istemelerinden beri, belki de dünyada var olan en eski uluslararası sorundur.
1963’te patlak veren “Kanlı Noel” olaylarından sonra ABD, eski Dışişleri Bakanı Dean Acheson’u “özel temsilci” olarak devreye sokmuş, 1964’te bir plan önermişti.
Plana göre ada Türkiye ile Yunanistan arasında ikiye bölünecek, adanın yüzde 5’i büyüklüğündeki Karpas Yarımadası Türklere verilecek, büyük parça Yunanistan’a bağlanacak, kurulacak altı “kantonun” ikisinde ise Türkler yaşayacaktı. Rumlar ve Yunanlar reddettiler.
Sonrasında, Türklere karşı terörü azdırıp Kıbrıs’ın Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makaryos’u bile devirince 1974’te Türkiye askeri müdahalede bulundu. Ada ikiye bölündü. Kuzeyde KKTC kuruldu. Böylece Yunanlar, Rumlar Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da olmuşlardı.
Uluslararası toplumun devreye girmesi ile BM Genel Yazmanı Kofi Annan, Kıbrıs ve İngiliz üsleri dışındaki bölümlerin bağımsız ve federal bir devlet olarak birleştirilmesini önerdi.
Plana göre “Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti”ndeki bakanlıkların en az üçte biri Türklerden oluşacak, devlet başkanı ve başbakan belirli aralıklarla Türkler ve Rumlar arasında el değiştirecekti. 2004’te yapılan oylamada Türkler yüzde 65 “evet”, Rumlar yüzde 75 “hayır” deyince plan yattı.
Yaklaşık 60 yıl boyunca adadan nice BM, ABD, Avrupa, Uzakdoğu temsilcisi geldi geçti. Sonuç sıfır, elde var sıfırdı!
Kıbrıs’ın doğusunda denizde doğalgaz yatakları saptandı. “Afrodit” adı verilen bu bölge Rumlar ve Yunanları heyecanlandırdı. Yatakların kendilerine ait olduğunu, Türklerin payı olmadığını savladılar.
En büyük desteği AKP Hükümeti’nin yanlış siyasa izlediği ve yöreye yakın yerde daha zengin doğalgaz yatakları bulan İsrail ile Mısır’dan gördüler. Bu ülkelerle işbirliği anlaşması imzalayarak Türkleri dışladılar.
Rumlar 25 Eylül’de “tek taraflı münhasır ekonomik bölgeyi araştırmaya” başlayınca, Türkiye de sondaj çalışmaları için Barbaros Hayrettin Paşa araştırma gemisini yöreye gönderdi. Kıbrıs odaklı yeni bir gerilim ortaya çıktı.
Atina görüşmelerinden sonraki açıklamalarda tarafların iki inatçı keçi rolünü oynadıkları anlaşıldı. Samaras, “Barbaros’u çekin!” dedi, Davutoğlu da “Adadaki Türklerin haklarını tanırsanız çekeriz!” yanıtını verdi.
33 yıl öncesine gidelim. 1981’de Kuzey Ege’de Taşoz Adası açıklarında petrol bulunduğunda, Atina’da görevli olduğum için yöreye gitmiştim. Yunanistan adaların karasularını 12 mil, Türkiye 6 mil olarak öngörünce, kıta sahanlığı sorunu çıkmış ve iki ülke arasındaki savaş güçlükle önlenmişti. Sonrasında ne Yunanlar ne de Türkler Ege’nin enerji kaynaklarından yararlanabildiler. Şimdi benzeri durum Kıbrıs çevresinde yaşanıyor. Devam edeceğiz...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları