Güven bir kez yıkılınca...

16 Nisan 2021 Cuma

Tamir edilmesi en zor olanı güven... Bir kez yıkıldı mı, ayıkla pirincin taşını. Hem bireysel ilişkilerde hem de toplumlarda... Karşısındakine ya da lidere olan güven bir kez sarsıldı mı, kantarın topuzu da kaçmış olur. Bu yüzden demokratik toplumlar “güven”i ilk sıraya alırlar. 

Norveç Başbakanı Erna Solberg, doğum günü kutlamalarında sosyal mesafe kuralını çiğnediği için para cezasına çarptırılmıştı. 20 bin kron; yaklaşık 19 bin TL. Açıklamada, “genelde bu kurala uymayanlara uyarı verildiği hemen ceza kesilmediği ancak Solberg’in başbakan kimliği ile hükümetin koyduğu kurallara öncülük etmesi gereken isim olduğu için bu cezanın kesildiği” bildirilmişti. Cezayı kesen polis şefi “Norveç halkının Covid-19 önlemlerine olan güvenini korumak için, kuralları ihlal eden Başbakan Solberg’i cezalandırmamız gerekiyor” demişti.

Avustralya Sanat Bakanı Don Harwin, koronavirüs salgını kapsamında alınan tecrit kurallarını ihlal ettiği gerekçesiyle görevinden istifa etmişti. Yapılan açıklama yine “kimsenin yasaların üstünde olmadığı” şeklindeydi.  

İtalya’da sırası gelmeden Covid-19 aşısı yaptıran belediye başkanı da tepkiler sonrası istifa etmişti. 

Şimdi şöyle bir düşünelim... Eğer AKP hükümeti kendi aldığı kararları önce kendisi asla taviz vermeden uygulamış olsaydı, vakalar bu kadar artış gösterir miydi? Eğer kararları bir şekilde delen yöneticiler cezalandırılmış olsaydı, istifa etmeleri yönünde baskı yapılsa ya da görevden alınsalardı, bu kadar artar mıydı vakalar? Örneğin 81 ilden binlerce insanın otobüslere doldurarak Ankara’ya getirildiği AKP kongreleri yapılmasa, “lebaleb” doluluk bizzat iktidarın başı tarafından bir övünç olarak sunulmasa... Örneğin yakınını kaybeden sade vatandaşa cenaze töreni sınırlandırılırken yurttaşlara her fırsatta koronavirüs salgınına karşı “sosyal mesafe” ve “kalabalıktan uzak durma” uyarıları yapan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile katıldığı  cenazedeki fotoğraflarının ortaya çıkması üzerine de kuru bir özür ile yetinmese istifa etse... Ve daha onlarcası, yüzlercesi.. Ayasofya namazı; sıra gelmeden aşı yaptıran yerel yöneticiler...

Emin olun vaka sayıları bu kadar artmazdı. Evet, belli bir düzeye gelirdi belki ama bu denli korkutucu ve kontrolden çıkmış bir tablo ortaya çıkmazdı. Çünkü güven, inanılırlık her şeyin başı. Baştaki adam buna uymazsa halk neden uysun ki?

Ya bedeli ödeyenler? Çığ büyüdü büyüdü ve yine sağlık çalışanlarının üzerine yıkıldı. Yine izinleri iptal. İstifa etme, emekliliklerini isteme hakları yok. Üzerlerindeki yük korkunç. Ne için? Ne uğruna?  Adil ve güvenin tesis edilmiş olduğu bir düzende bu soru sorulmaz. Ama bu durumda isyan etmekte haksızlar mı? 

Ve bilimsellikten uzak kararlar...

Örneğin, 65 yaş üstü vatandaşın yüzde 80’i aşılarını oldu. Yine eve hapsedilenler neden onlar? 50-65 yaş arası şu anda çok daha fazla risk taşıyor. Bu kararlar alınırken bilimsellik mi öne çıkıyor, yoksa kolaycılık mı? Neden okullar kapatılırken AVM’ler hâlâ açık?  İnandırıcılıktan uzak kararlar bunlar..

Özel hastanelerde korona borsası oluştuğu söyleniyor? İstanbul’da bir hasta için günlük  8 bin - 11 bin TL  gibi rakamlar ortada. Neden bu engellenmiyor? Neden Türkiye’nin farklı kentlerinde onlarca atıl hastane varken bunlar açılmıyor? Canı ile uğraşan insanlar vicdansız bir ticaretin kucağına atılıyor. 

Koronavirüsün ilk ortaya çıktığı Çin, aldığı sıkı önlemlerle, aşı ve denetimlerle salgını durdurdu. Günde çıksa çıksa 5 -10 vaka çıkıyor ve onlar da hemen karantinaya alınarak bulaş engelleniyor. İsrail Covid-19’u yendi. Avrupa’da Slovakya başarılı uygulamaları ile pandemiyi durdurmayı başardı. Nasıl becerdiler? Kısır siyasetin içine hapsolmuş, öfkeyle beslenen, kutuplaşmalarla yönetilen Türkiye’de birazda bunların konuşulması gerekmiyor mu? 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Biz modern insanlar... 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları