Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Ekonomik Büyüme ve Cari Açık
Türkiye’de özellikle son yıllarda milli gelir tahminlerinin hormonlu olduğu, yüksek büyüme hızları hesaplayabilmek için abartılı rakamlar açıklandığı kuşkusunu taşıyanlardanım. Açıklanan bilançoların, verilerin, yüksek büyüme hızı tahminini doğrulamadığı, desteklemediği de görülmektedir. Açıklanan büyüme hızlarının, diğer verilerle tutarlı olması gerekir. Aksi halde “hızla büyüyoruz” bir sav, bir slogan, bir ayartı olarak kalır, ekonomik gerçeği yansıtmaz.
\nMilli gelir tahminleri hormonlu olsa da TÜİK’in tahminlerine göre de ekonominin büyüme hızı giderek yavaşlamakta, abartılı tahminler bu eğilimi gizleyememektedir. Son beş, üçer aylık dönemler itibarıyla açıklanan büyüme hızı tahminleri şöyledir: 2011 yılı birinci üç ay yüzde 11.9; ikinci üç ay yüzde 9.1; üçüncü üç ay yüzde 8.4; dördüncü üç ay yüzde 5.2; 2012 ilk üç ay yüzde 3.2... Üst üste beş, üç aylık dönem itibarıyla büyüme hızı yavaşlamakta, yüzde 11.9’dan yüzde 3.2’ye doğru belirgin bir iniş göstermektedir.
\nCari işlemler açığıyla büyüme hızı arasında yakın bir ilişki gözlemlenmektedir. Gerçekten cari işlemler açığı ülkenin kullanılabilir kaynağını, gayri safi yurtiçi hasılasının üstüne çıkarmakta, iç tasarruf açığını gidermekte, yurtiçi tasarrufların üstünde yatırım olanağı yaratmakta, mal ve hizmet arzını artırarak enflasyon hızını yavaşlatmakta, büyüme hızına olumlu katkıda bulunmaktadır. Türkiye ithalata, ithalat artışına dayalı bir büyüme modeline itildiğinden, ithalatın hızla arttığı, dolayısıyla Cari İşlemler Açığı/GSMH oranının yükseldiği dönemlerde daha yüksek büyüme hızlarına ulaşmaktadır. Ancak hiçbir ülke sürekli büyüyen cari işlemler açığını sürdürme olanağına sahip değildir. ABD gibi rezerv para, bir anlamda tüm dünya için para basma (seigniorage) olanağına sahip bir ülkede bile cari işlemler açığı sorun olmaktadır.
\nKısa dönemde büyüme hızı ve enflasyon üzerine olumlu etki yapan cari işlemler açığı sürdürülebilir olmadığından ekonominin yumuşak karnı olarak nitelendirilmektedir. Gerçekten yüksek büyüme hızından vazgeçerek cari işlemler açığını frenlemek, hatta ekonomik krize katlanacak, 2001’de olduğu gibi cari işlemler fazlası vermesi de olasıdır. Önemli olan cari işlemler açığını sürdürülebilir bir boyuta indirerek yüksek büyüme hızını sürekli hale getirebilmektedir.
\nTürkiye 2011 yılında 77.2 milyar USD cari işlemler açığı vermiş, 2012 yılı için de 65.4 milyar USD açık hedeflemiştir. Yılın ilk beş ayında cari işlemler açığının 26 milyar USD, yıllık bazda da 67 milyar USD’ye gerilemesi, övgü için fırsat kaçırmayan çıkar çevreleri için tutunacak bir veri olmuş, “Türkiye başarılı bir şekilde cari işlemler açığını yönetiyor” türünden yorumlar dahi yapılabilmiştir.
\nTürkiye, “döviz kurunu ayarlayalım, büyüme hızını düşürelim, cari işlemler açığını yönetelim” gibi palyatif dahi sayılamayacak önlemlerle, önerilerle sorununu çözemez. Türkiye’nin cari işlemler açığı yapısaldır, yapının düzeltilmesiyse en azından bir orta vadeyi gerektirir.
\nTürkiye’nin ithalatının çok önemli bir bölümü stratejiktir; ara malı, sermaye malı, enerji gibi doğrudan ekonomik büyüme hızıyla ilintilidir.
\nİhracatımızda önemli paya sahip olan, başı çeken taşıt araçları, ana metal, kimya ve petrol ürünleri, metal eşya, makine-teçhizat gibi sanayi dalları, girdilerini ithal yoluyla sağlamakta, montaj ağırlıklı üretim yapmaktadır. Bu sanayi dallarında üretimde tamlaşma derecesi, Brüt Katma Değer/Satış Hasılatı oranları düşüktür. Dışa bağımlı montaj ağırlıklı sanayilerle dış ticaret açığı kapanamaz. Bu sanayi dallarında iç üretimle, üretimde tamlaşma derecesini Brüt Katma Değer/Satış Hasılatı oranını yükseltmek gerekir.
\nTürkiye’nin stratejik ithalatının önemli bir bölümünü enerji oluşturmaktadır. Türkiye, enerji konusunda yenilenebilir, temiz, sosyal, maliyeti düşük ya da olmayan kaynaklara yönelmek zorundadır. Su, güneş, rüzgâr, jeotermal kaynakları geliştirmek, enerji üretiminde paylarını artırmak zorundadır. Hidroelektrik enerji santrallarını (HES) çevreyi koruyarak, sosyal maliyeti düşük bir şekilde geliştirirken güneş ve rüzgâr enerjisinden daha fazla yararlanmak, jeotermal kaynakları devreye sokmak durumundadır. Türkiye’de güneş ve rüzgâr enerjisinden yararlanmaya yönelik yatırımların artmasına karşın güneş ve rüzgâr enerjisinin kullanım oranı çok düşüktür. Jeotermal kaynaklar açısından ülkemize dünyada yedinci sırada yer almaktadır. Jeotermal rezervin yüzde 70.0’inin de Ege’de Aydın ili dolayında olduğu ifade edilmektedir. Türkiye jeotermal enerjiden de yararlanmamaktadır.
\nSanayide gerçek anlamda yapısal değişim, yenilenebilir enerji projelerinin devreye sokulması, iyi bir ekonomi yönetimi altında bile zaman alır. Türkiye’nin bir de yabancı sermaye kâr transferleri, dış borç faizleri gibi yatırım gelirleri açığı sorunu vardır.
\nTürkiye ekonomisi toparlanır; yeter ki şu yaldızlı ekonomide başarı öyküsünden kurtulup gerçekleri ve olanakları görelim.
\n\n\n
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- Edirne'de korkunç kaza