Öztin Akgüç

Esas sorun finansman değil

04 Ağustos 2021 Çarşamba

Kaynak, çoğu kez para ve/veya petrol, altın rezervi başta olmak üzere doğal kaynak olarak algılandığından; en önemli sorun da kaynak yetersizliği, kaynak bulma olarak görülmekte, çözüm olarak da, dış kaynak, yabancı sermaye sağlama önerilmektedir. Bu algıyla bir ülkenin esas kaynağının nitelikli insan gücü olduğu gerçeği görmezden gelinmektedir.

Dünyada, yabancı sermaye yatırımı, dış borçlanma, başlangıçta liberal ekonomi politikası izleyerek kalkınmış tek bir ülke olmamasına, ülkemiz örneği de ana sorunun finansman olmadığını kanıtlamasına karşın, ekonomik yanılgı sürmektedir.

Türkiye, ekonomi tarihinde iki dönem; düzenli, hızlı ekonomik büyüme sürecine girmiştir. İlki, 1933-8 Birinci Sanayi Planı; ikincisi de 1963-70 Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı ile II’nci BYKP’nin ilk yılları uygulamasıdır. Türkiye Birinci Sanayi Planı’nı, enflasyonsuz, sınırlı tutarda makine-donanım şeklinde ayni dış sermaye kullanarak, dış açık vermeden hatta bir miktar Osmanlı borcu ödeyerek, kendi olanaklarıyla gerçekleştirerek, kalkınma sürecine, girmişse de izleyen yıllarda ileri aşamalara geçememiştir. Türkiye, ikinci kez, 1963-70 planlı kalkınma döneminde, düşük enflasyon hızı, sınırlı dış borç kullanımıyla yıllık ortalama yüzde 7’ye yakın büyüme hızına ulaşmıştır. Bu dönemde büyümeyi sağlayan KİT yatırımları, Devlet Yatırım Bankası tarafından fonlanmıştır.

24 Ocak 1980 Kararları, ekonomimizin günümüzdeki derekesine düşüşü, sorunların ağırlaşması sürecinin başlangıcı olmuştur. Planlama yerine serbest piyasa ekonomisi, vergileme yerine iç ve dış borçlanma, kamu üretken yatırımı yerine özel ve yabancı sermaye teşviki, özelleştirme; iç ve dış borcu sürekli artan, GSYH’si ve kişi başına geliri dünya sıralamasında giderek gerileyen, işsizliğin ve yüksek enflasyonun eşanlı yaşandığı, cari işlemler ve bütçe açıklarının büyüdüğü ekonomi sonucunu doğurmuştur. Üst kümeye yükseldik yükseliyoruz söylemiyle Türkiye her alanda alt kümelere düşme sürecine girmiştir.

Vergi gelirleri bir yana, 1980 sonrası dış borcu 15 milyar USD’den 450 milyar USD’ye yükselmiş, Hazine garantileri nedeniyle şarta bağlı dış yükümlülüğünün kesin tutarı bilinmeyen, iç borç stoku 2 trilyon TL’yi aşmış, 80 milyar USD dolayında özelleştirme hasılatı elde etmiş ülke, hâlâ dış borç aramakta, ana sorun finansman olarak kamu yanıltılmaktadır.

Finansman sorunu, köktenci olmayan sadece yanlışların düzeltilmesiyle, tam olarak çözülmese bile sorunlar listesinin alt sıralarında yer alacak ikincil bir sorundur.

Maliye politikasında kamu harcamalarında; (i) gösteriş, itibar harcamalarından tasarruf, (ii) yandaşlara kaynak aktarılmasının sonlandırılması, (iii) yap işlet devret gibi pahalı finansman yöntemlerinden kaçınılması, (iv) gereksiz kamu cari harcamalarının kısıtlanması, (v) topluma katkısı olmayan bazı kurumların kaldırılması, kalkınmaya katkıda bulunacak yatırımların ve harcamaların finansmanına önemli kaynak sağlar. Vergi alanında da; (i) sermaye lehine genişletilmiş vergi istisnaları ve indirimlerin kaldırılmasıyla, (ii) vergi güvenlik ve denetim aracı olan servet beyanının yeniden uygulamaya konulmasıyla, (iii) yandaş, büyük sermaye lehine vergi aflarının sonlandırılmasıyla, (iv) menkul değerler piyasasındaki işlemlerin bir tür muamele vergisine tabi tutulmasıyla, (v) döviz satışlarında binde 1 gibi sembolik olan BSMV oranını yüzde 2’ye yükseltilmesi, kamu gelirlerinde azımsanmayacak artışa yol açar. Dengeye ulaşıncaya değin politik ve kişisel kaygılarla, vergilemeden ödün verilmemesi de gerekir.

Para politikası da Merkez Bankası’nın işlevleri doğrultusunda kalkınma amacına yönlendirilebilir. Fiyat istikrarı yanı sıra kamuya güven verme, banka kredilerini yönlendirme, gerektiğinde devleti finanse etmek de merkez bankalarının görevleri arasındadır. Bu bağlamda; (i) TCMB’nin bütçe ödeneklerinin yüzde 5’ini aşmamak üzere Hazine’ye kısa vadeli avans vermesi, (ii) üretken yatırımlara yönelik orta vadeli reeskont kredisi uygulamasına yeniden başlanması, (iii) özendirici ve caydırıcı önlemlerle banka kredilerinin yatırım ve ihracat finansmanına yönlendirilmesi, (iv) TCMB’nin hedefleri gerçekleştirmesi, şeffaflık, kamuyu doğru bilgilendirmekle itibar kazanması, para politikasının etkinliğini artırır.

Konuları bilen, kamu yararı gözeten, özverili, baskılara karşı dirençli kamu yöneticileri, kuşkusuz yukarıda yazılı sıradan önlemleri geliştirerek daha etkili halde uygulayarak sorunu çözebilirler. Önemli olan, yetenekli, bilgili, liyakatli kişileri göreve getirmektir.

Politika belirlerken, uygularken dış çevrelerin telkinlerine, emperyal güçlerin ve onların sözcülüğünü yapan çıkar çevrelerinin ayartılarına da kapılmamak gerekir. Sorunların nedeni bilinmeden sorun çözülemez.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları