Öztin Akgüç

Günde 250 Milyon Dolar Açık

29 Mayıs 2011 Pazar
\n

Ekonomimiz İkinci Dünya Savaşından bu yana sürekli, dış ticaret açığı vermektedir. Dış ticaret açığı bir yerde üretim-tüketim dengesizliğini, ekonomide yapısal bozukluğu göstermekte, kanıtlamaktadır. Ekonomimiz süreğen, kronik açık vermekle beraber, dış açık AKP döneminde dramatik boyutlara ulaşmıştır. 2010 yılında 71.0 milyar USDyi aşan dış ticaret açığının, içinde bulunduğumuz yılda 90.0 milyar USDye yükselmesi beklenmektedir. Bunun anlamı, Türkiye ekonomisinin günde ortalama 250 milyon dolar açık vermesidir. Açığın büyük bölümü dış borçlanma ile finanse edildiğinden Türkiyenin dış borçları sürekli artmakta, 2011 yılında 300 milyar USDyi de aşması beklenmektedir.

\n

***

\n

Türkiyenin dış borçlarının GSMH (gayrisafi milli hasıla) oranının göreceli olarak düşük oluşu, kanımca anlamlı bir gösterge değildir. Paraları gerçekten konvertibl olan ülkelerde Dış Borç/GSMH oranı anlamlı bir göstergedir. TL, gerçek anlamda konvertibl bir para olmadığından, TL ile dış borç ödeme olanağımız yoktur. TL ancak USD ve/veya Euroya çevrildikten sonra dış borç ödenebilir. Sorun da buradadır.

\n

En azından altmış beş yıldır sürekli dış açık veren bir ülkenin sorunu, geçici, konjonktürel bir sorun olarak nitelendirilemez ve döviz kuru ayarlamaları ile de çözülemez. Nitekim 1946 yılından bu yana yapılan -büyük boyutlu olanlar da dahil- devalüasyonlar, dış açık sorununu, geçici hafifletmeler dışında çözememiştir. Döviz kurundaki değişmeler dış açık sorununu çözemez ama, izlenen aşırı değerli TL politikası da sorunu ağırlaştırmakta, dış açığın büyümesinin yanı sıra İhracat-İthalat oranı, ihracatın ithalatı karşılama oranı düşmekte, bazı aylar yüzde 60.0 düzeyinin dahi altına inmektedir.

\n

***

\n

Türkiyenin aşırı değerli TL politikası izleme yanlışlığına tahammülü yoktur ama; sadece TLyi aşırı değerli olmaktan çıkarmak da dış açık sorununu çözemez. Yine de aşırı değerli TL politikasından kaçınmak gerekir. Aşırı değerli TL, ithalat iç üretim ikamesine yol açmakta, iç üretim yerine ithal girdiler kullanılmakta, sanayi giderek montaj sanayi haline dönüşmekte, ihracat artışı beraberinde hızlı ithalat artışını da getirmekte, daha açık bir deyişle ithalat artışı ihracat artışı için zorunlu olmaktadır.

\n

***

\n

Sorunun çözümü Türkiyenin üretim yapısını değiştirmek, ara malı ve sermaye malı üretimini artırmaktır. Üretim, ihracat için, yurtdışından girdi, sermaye malı ithal ettiğimiz sürece sorunu çözemeyiz. Üretim yapısını, kompozisyonunu değiştirebilmek için de yatırımların dağılımını, önceliklerini değiştirmek gerekir. Günümüzde izlenen politikalarla, sözde serbest pazar ekonomisi yaklaşımı ile, mevcut gümrük birliği anlaşması çerçevesinde yatırımların dağılımını değiştirmek hemen hemen olanaksızdır. Türkiye, 1980, hatta 1970li yıllardan itibaren izlediği, dış güçlerin aşıladığı, zorladığı ekonomik politikalardan vazgeçmek zorundadır. Politika değişikliği kolay değildir; önemli ölçüde vatandaş desteğini, vatandaş özverisini gerektirir. Gidilen yolun tehlikeli ve çıkmaz olduğu; sonunda büyük sıkıntılara yol açacağı konusunda vatandaşı uyarmak, ikna etmek gerekir. Önümüzde bir Yunanistan örneği vardır. Yunanistan sürekli dış açık, sürekli dış borçlanma, kamu olanaklarının savurganca kullanılması sonucu, bu duruma düşmüştür. Önümüzde somut Yunanistan örneği varken benzer hataları sürdürmenin akılcı bir yönü yoktur.

\n

Her vatandaşın vazgeçilmez hakları olduğu gibi, ülkeye karşı sorumlulukları da vardır. Bu sorumluluk zaman zaman özveri de gerektirir. Vatandaş, her gün 250 milyon USD açık veren bir ülkenin sonuçta ne gibi tehlikelerle karşılaşabileceğini görmeli, ülkesine sahip çıkmalıdır.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump tehlikesine teyakkuz 11 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları