Öztin Akgüç

İnovasyon

06 Aralık 2013 Cuma

Günümüz iş yaşamında, ekonomi jargonunda yaygın kullanılan sözcüklerden, terimlerden biri de “inovasyon”dur. Bu konuda toplantılar düzenleniyor, demeçler veriliyor, makaleler yazılıyor, inceleme ve araştırmalar yapılıyor, ödül törenleri düzenleniyor, ödüller dağıtılıyor.
İnovasyon, yenilikçilik sözcüğü bu kavramı tam karşılıyor mu? Konuyu uzmanlarına bırakalım, yeterli bulmayabilirler. İnovasyon, algılayabildiğim kadarı ile yeni ürün, yeni teknoloji, yeni bilgi, yeni üretim süreçleri geliştirmekten daha geniş kapsamlı bir kavramdır. Kuşkusuz inovasyon sözcüğü tüm bunları kavramakla beraber, mevcut bilgilerden yararlanarak yeni malzeme, araç üretmeyi, mevcut alanları geliştirmeyi, pazarlara hizmet ve mal sunuşunda yeniliği, değişikliği, işyerlerinde yerleşim ve iş akımı planlarını daha etkin hale getirmeyi, tasarımı da içermektedir.
Konu yalnız işletmelerin başarısı açısından değil, ekonomilerin krizden çıkışı açısından da önem taşıyor. Yeni ürünlerin, yeni hizmetlerin, yeni teknolojilerin geliştirilmesinin, yeni sunuş tekniklerinin, ekonomide canlılık yaratacağı savunuluyor. Kapitalist düzenin sürmesi açısından, yenilikçilik yaşamsal önem taşıyor. Ülkeler, devlet ve işletmeler olarak araştırma geliştirme faaliyetine büyük kaynaklar ayırıyorlar. Şirketlerin, araştırma geliştirme giderlerine ayırdıkları kaynakların GSYH’ye oranı bazı ülkelerde yüzde 3.0 düzeyine yaklaşıyor, hatta aşıyor. İsrail ve Güney Kore bu konuda ilk iki sırayı alıyor. Şirketlerin Ar-Ge harcamalarının ulusal gelire oranı sıralamasında İsrail, Güney Kore, Finlandiya, Japonya, İsveç, İsviçre, Danimarka, Almanya, ABD, Avusturya ilk ona giriyor. 2011 verilerine göre Türkiye’nin bu ölçüte göre dünya sıralamasındaki yeri, Güney Afrika’dan da sonra, ancak 33’üncülük. Türkiye’de işletmelerin Ar-Ge harcamalarının ulusal gelire oranı ancak binde 37. Bu konuda devletin de katkıları var. Devlet özellikle KOBİ’lere Ar-Ge konusunda doğrudan destek veriyor. Ayrıca Kurumlar Vergisi Kanunu’nda kapsamlı Ar-Ge vergi indirimi var. Kurumlar, işletmeleri bünyesinde gerçekleştirdikleri yeni teknoloji ve bilgi arayışına yönelik araştırma geliştirme harcamalarının yüzde 100’ünü Ar-Ge indirimi olarak kurum kazancından indirebiliyor, vergi avantajı desteği sağlıyorlar.
Yaygın toplantılara, demeçlere, ödüllere, teşviklere karşın Türkiye’nin dünya çapında bir markası olmadığı gibi geliştirdiği, ihraç ettiği yeni ürün, yeni teknoloji, yeni üretim süreci de yok. Yeni ürün, yeni teknoloji ihracının yokluğu bir yana, ileri teknoloji ürünlerinin ihracat içindeki payı da son derece düşük. Türkiye daha çok geleneksel sanayi ürünlerini, onların da büyük ölçüde montajını yaparak dışarıya satıyor. Türkiye’nin ihracatında ortalama kg. değeri 1.46 ABD Doları (USD) olarak hesaplanıyor. Bu değer, teknoloji ürünü satan Ar-Ge harcamalarının yüksek olduğu Güney Kore’de 3.0 USD, Japonya’da 3.5 USD, Almanya’da 4.1 USD’ye değin yükseliyor.
Bu bağlamda diğer gösterge ve verilere de bakıldığında Türkiye’nin dünya sıralamasında çok gerilerde olduğu görülüyor. Prof. Dr. Güven Sak’ın 4 Kasım 2013 tarihli Dünya gazetesinde yayımlanan makalesinden öğrendiğimize göre Türkiye, küresel inovasyon endeksinde 68’inci sırada. Dünya Ekonomik Forumu Küresel Rekabet Gücü Raporu’na göre 2013 yılında Türkiye, 148 ülke arasında rekabet gücü sıralamasında 44’üncü. İşgücü etkinliği açısından durum daha da iç karartıcı; sıra ancak 130’unculuk.
Sözünü ettiğimiz konularda dünya düzeyinde niçin bu denli geri sıralardayız? Yanıtı, nitelikli insan azlığı.
Kapitalist düzende girişimci en etkili aktördür, ünlü ekonomist Joseph Schumpeter’in girişimci tanımını anımsayalım. Girişimci, üretim faktörlerini bir araya getiren, örgütlenmeyi yapan, yeni ürünler geliştiren, yeni teknolojiler uygulayan, yeni pazarlar bulan, yaratıcı bir kişidir. Türkiye’de bu tanıma uyan kaç girişimci, hatta işadamı var? İnovasyonda niçin geri sıralardayız diye yakınmadan önce olaya doğru tanı koymak gerekiyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump tehlikesine teyakkuz 11 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları