Öztin Akgüç

Kalkınmanın temeli üretim, eğitim

06 Nisan 2022 Çarşamba

Ülkenin kalkınmasını, yaşam kalitesinin yükselmesini, saygınlığının artmasını sağlayan iki ana etken üretim ve eğitimdir. Üretimin, yalnız mal ve hizmet olarak fiziki değil, sanatta, bilimde, toplumsal yaşamın her alanında artması, eğitimin yaygınlaştırılması, kalitesinin yükseltilmesi gerekir. Üretimle eğitim birbirini karşılıklı destekler, besler, üretim arttıkça eğitime daha fazla kaynak sağlar. Eğitim de verimliliği artıracak yeni buluşlarla teknolojiyi uygulayarak geliştirerek, üretim artışına katkıda bulunur.

Eğitim, kişinin yalnız bilgisini artırmaz, algılama, düşünme yeteneğini, yaratıcılığını geliştirir; bilgiyi kullanma, koşullara uyma yetisini de güçlendirir. Eğitimle artan bilişsel zekâ (intellegence quatient-IQ.), kişiye teknik beceri, analiz, sorun çözme yetkinliği de kazandırır. Eğitimle üretim arasında azami yönde bağıntı (korelasyon) vardır. Ekonomik açıdan gelişmiş ülkelerin eğitim düzeyi, kalitesi de görece yüksektir.

Ülkemizin çoğu ekonomik sorunu, enflasyon, cari işlem açığı, gelir dağılımı dengesizliği, eğitim düzeyinin düşüklüğü, üretim yetersizliğinden, değer, gelir yaratılamamasından kaynaklanır.

Garipsenecek ama son dönemde ekonomik açıdan anlamlı gerçekçi söz, Et ve Balık Kurumu Genel Müdürlüğü görevinden alınan kişinin “O uzun kuyrukları kaldırmak için zam yaptık” söylemidir. Arz-talep dengesizliği olan bir piyasada tavan fiyat uygulanırsa arz açığı artar: Tüketicilerin tüm talebi karşılanamaz. Tüketiciler arası düşük fiyattan mal alma rekabeti, kuyruklar oluşmasına yol açar. Kuyruğa ilk girenler, kuyrukta arkada kalanlara göre rekabette öncelik sağlayarak ürünü düşük fiyattan alma olanağını elde ederler. 

Kuyruğa girmenin, kuyrukta beklemenin de parasal olmayan maliyeti vardır. Ürünün tüketiciye maliyeti, parasal ve parasal olmayan maliyet toplamıdır. Arz açığını gidermenin çaresi üretimi artırmaktır. Üretim artırılamadığında zam kaçınılmaz olur. Zam, çaresizliğin sonucudur. Zam sonucu bazı tüketiciler gelir, alım gücü yetersizliği nedeniyle kuyruktan çekilir; kalanlar da taleplerini azaltır. Kuyruk tam dağılmasa bile kısalır. Bu olgu talep çekişli enflasyonu somut olarak belirler. Üretim yetersizliği, cari fiyat düzeyinde arz-talep dengesizliği, fiyat artış sürecini başlatır.

Üretim konusunda ülkenin düşürüldüğü derekeyi anlatabilmek için bir bilgi ve anımı aktarayım. Mülkiye’de (SBF) öğrenci iken (1951-55) Türkiye Coğrafyası hocamız Prof. Dr. Hamit Sadi Solen’di. Hocamız, derste “Bana Türkiye de ne yetişir diye soranlara ne yetişmez diye cevap veririm” derdi. Günümüzde bu soru sorulduğunda herhalde, Türkiye ne ithal etmez diye yanıt vermek daha kolay ve kısa olur. Yetmiş yıl önce, kendine tarımsal ürün açısından yeterli olan ülke, temel ürünleri ithal eder duruma düşürüldü. Buğday ithalatı tipik, somut örnek. Türkiye, 1970’li yılların sonu 80’li yılların başlarında, nüfusu 45 milyon iken yılda 20-22 milyon ton buğday üretirken, buğday üretimi 2020 yılında 20.5 milyon tona, nüfusun 85 milyon olduğu 2021 yılında da 17.7 milyon tona kadar geriledi. Somut üretim rakamlarına, ithal ürünlerine bakıldığında söz gereksiz oluyor. Gerçek rakamlar, ülke ekonomisinin düşürüldüğü derekeyi kanıtlıyor.

Türkiye’de üretimden, yatırımdan söz edildiğinde kaynak eksikliğinden yakınılır. Eksik olan kaynak değil, kaynak kullanım becerisidir. Üretimi, yatırımı artırmanın en etkin yolu, insan kaynağı dahil tüm kaynakları verimli, toplumsal amaçları gerçekleştirecek şekilde kullanmaktır. Planlama, kaynakları verimli alanlara yönlendirmenin, kaynak dağıtımını ussallaştırmanın aracıdır. Ancak planlama bir panacea, her derde deva da değildir. Planın programlarla desteklenmesi projelerle de yaşama geçirilmesi gerekir. KİT, plan uygulamasının etken aracıdır. I ve II. BYKP’ler (Beş Yıllık Kalkınma Planları) ülkede görece başarılı şekilde uygulanmışsa, başlıca amil KİT yatırımlarıdır.

Başarının kaynakların verimli kullanılmasıyla sağlanabileceği gerçeği bir yana bırakılarak, günü kurtarmaya yönelik palyatif önlemlerle, dış borç, dış kaynak batağına saplanarak sorunu çözmeye kalkışmak yanlışından öncelikle kurtulmak gerekir.

Başarıya gidiş yolu ise doğru kişilerin bulunup atanması veya seçilmesiyle başlar. Sürekli yanlış yaparak, denenenleri bir daha deneyerek başarıyı aramanın akılcı yönü yoktur.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Canlı duygusallığı 3 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları