Öztin Akgüç

Para mı? İnsan mı?

23 Mart 2014 Pazar

İÜ İktisat Kulübü’nün 7 Şubat 2014 tarihinde İTO’nun toplantı salonunda düzenlediği bir panele katıldım. Konu, ABD ve Avrupa merkez bankalarının izledikleri para politikasının gelişmekte olan ülkelere etkileri idi. Bir öğrenci tartışma bölümünde şu soruyu yöneltti: “Yıllardır gelişmekte olan ülkeyiz, ne zaman gelişeceğiz?” Bu soru bazı anılarımı canlandırdı. En azından sözcük olarak konumumuz son 50-60 yılda değişti diye düşündüm. Önceleri geri kalmış (undeveloped) deniliyordu, sözcük küçültücü geldi, azgelişmiş (underveloped) olarak yumuşatıldı. Yine kaba göründü, azgelişmiş sıfatı gelişmekteye (developing) evrildi. Küreselleşme ile birlikte nezaket, incelik de arttı. Artık gelişen, yükselen piyasa ekonomilerinden (emerging) söz ediliyor.
Maliye Bakanlığı tarafından yüksek lisans eğitimi için ABD’ye gönderilişimin üstünden en az yarım asır geçti. Pittsburgh Üniversitesi’nde bölümüm “Kamu ve Uluslararası İlişkiler” idi, ama ben ekonomik kalkınma ağırlıklı dersler alıyordum. Siyasal bilgiler fakültesini bitirmişim, hukuk fakültesi fark sınavlarını vermiş, SBF’de doktora kurlarını tamamlamış, Maliye Bakanlığı’nda hesap uzmanı olarak çalışmış, ABD’ye gönderilmeden önce de Hazine Genel Müdürlüğü AET İlişkileri Bölümü’nde görev yapmış biri olarak doğru ya da eksik bazı görüşlerim oluşmuştu. Tez konusunu “Kalkınmanın Finansmanı ve Vergileme” olarak seçtim. Konu ağırlıklı olarak vergi; ne de olsa serde hesap uzmanlığı var. İsveçli iktisatçı Ragnar Nurkse’nin de etkisiyle savunulmaya çalışılan tez şu: “Gelişmekte olan ülkelerde gelir düzeyi düşüklüğü, düşük tasarruf, düşük yatırım düzeyine yol açıyor. Düşük gelir, düşük yatırım, düşük gelir kısırdöngüsü yaratıyor. Kısırdöngünün kırılması için tasarrufların, özellikle kamu tasarruflarının artırılarak yatırımlara yöneltilmesi gerekir. Kamu tasarruflarının artırılmasında etkili araç da vergilemedir. Çeşitli vergileme düzenlemeleriyle de bu amaç sağlanabilir.” Benim görüşüm, danışman hocam Prof. S. Katz’a pek uygun gelmiyor ki bana sürekli kalkınmada insanın, teknolojik gelişmenin önemini vurgulayan okuma parçaları öneriyor. Shultz’un “Human Capital” beşeri sermaye görüşü, Solow’un yatırımdan çok teknolojik gelişmenin gelir artışında etkili olduğunu vurgulayan modeli ve benzerleri... Ben kalkınma ile ilgili kurslar almış olduğum için bu görüşleri biliyorum ama görüşümde bir değişiklik olmadı. Görüşüm belki duygusal bir tepkiydi. “Bireyler olarak azgelişmiş değiliz, sorunumuz sermaye birikimi; bunu da çözebiliriz.”
Pittsburgh Üniversitesi’nde o dönemde yeterli krediyi doldurduktan sonra master derecesi için sınava giriyorsunuz. Sınav sözlü, jüri üç kişiden oluşuyor. Önce tezi savunmak için yeterli teorik bilginizi ölçmeye yönelik sorular soruyorlar, ardından da tez savunmasına geçiliyor. Sınavda yine ağırlıklı sorular kalkınmada beşeri sermayeye ilişkindi. Kuramları biliyorum, ama görüşümde bir değişiklik yok. Fena bir öğrenci değildim, jürinin diğer iki üyesi de tanıyordu. Sınav bittikten sonra jüri kapalı toplantı yaptı. Sonucu danışman hocam Prof. Katz, “Tezin benim görüşüme pek uygun değil, ama jüri başarılı buldu” açıklamasını yaptı.
Görüşlerimde pek değişiklik olmaz. İtiraf edeyim ki danışman hocam Prof. Katz haklıydı. Kalkınmanın belirleyici öğesi para değil insandır, önemli olan beşeri sermayedir. Master tezim değişmedi, ama sonradan görüşüm değişti. ABD’den dönüşümden beri gözlemlerime dayanarak insan öğesini vurgulamaya çalışıyorum.
ABD’ye bakanlıkça yüksek lisans için gönderilmiş, iki yıl süreli burs sağlanmıştı. İki yıl sonra doktora için süre uzatılabilecekti. İlk yılın sonunda Maliye Bakanlığı eleman ihtiyacı nedeniyle sürenin uzatılamayacağını bildirdi. Ben ilk yıl sonunda MPIA derecesini almıştım. İkinci yıl için bazı üniversitelere başvurdum. Wisconsin Üniversitesi’ni Madison, ufak bir üniversite şehri ve doğal güzelliği nedeniyle tercih ettim. Wisconsin’de iktisatta MS (Master of Science) derecesi alabilmek için teorik iktisat dışında ağırlıklı olarak istatistik ve iktisatçılar için matematik dersleri aldım. Tezim “Ekonomik Kalkınmada Sınaileşmeİthal İkamesi” idi. Danışman hocam tezi kabul etti. Master derecesi için jüri sözlü savunma değil, yazılı sınav zorunlu idi.
Kişisel hikâyenin özeti, kalkınmanın itici gücü para değil insandır. Kalkınma ancak sınaileşme ile gerçekleşir. Sınaileşmeye de ithal ikamesiyle başlanılmalıdır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump tehlikesine teyakkuz 11 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları