10 Numara Bomba

02 Ağustos 2014 Cumartesi

Ülke genelinde, özellikle de İstanbul’da son günlerde art arda otobüs kazaları ve beraberinde acı trafik katliamları yaşanıyor. Bilhassa halk otobüslerinin, şehirlerarası otobüslerin sabıkası kabarık. Güçlü bir rekabet ortamında taşımacılık yapan firma ve şahıslar tüm suçun otobüsçülerin ve şöförlerin üzerine atılmasından rahatsız ve yüksek maliyetlerden şikâyet ediyorlar. Örneğin dünyadaki en yüksek fiyatlı akaryakıtı kullanırken sınırlarımızdan yüklü miktarlarda kaçak akaryakıtın girmesi ne yazık ki şaşırtıcı olmuyor. Birçok ülkede yasal olarak vergiden muaf tutulan, üretimi teşvik edilen biyodizelin ülkemizde üzerine bindirilen vergi yükü de yine aynı şekilde kaçak ve standart dışı yakıta yönlendiren etmenler arasındaki yerini koruyor.
İptidai ve uygun olmayan koşullarda, merdiven altlarında kalorifer yakıtı olarak ayrılan petrolün son kalan kısmının ya da atık, bitkisel ve hayvansal yağların solventle inceltilmesiyle elde edilen 10 numara yağın ve Suriye, İran, Irak üzerinden sınırlarımıza giren kaçak akaryakıtın ülkemizdeki kullanımı tehlikeli boyutlara ulaştı. Bu noktada ülkemizde geçerli olan atık yağların toplanması ile ilgili yasanın tekrar gözden geçirilmesi yerinde olacaktır. Zira geri dönüştürme merkezli, doğayı korumaya yönelik, çevre lehine gibi görünen bu yasalar çok da doğru işletilememektedir. Yasa gereği bedelsiz olarak toplanan atık yağların düzenli ve fire vermeden elde edilebilmesi kolluk tedbirlerinden ziyade otel, lokanta, yemekhane gibi gıda işletmelerinin ürettiği ve evlerde ortaya çıkan atık yağlara karşılık yasal bir bedel ödenerek ve teşviklerle özendirilmesine bağlıdır. Böylece başta atık yağların toprağa, suya karışarak doğa katliamı yapılmasının, canlıları öldürmesinin önüne geçilebilir.
Ve elbette diğer yandan da toplama izinleri olan ya da olmayan firmaların belli paralar ve promosyonlar karşılığı, mevcut yasaya aykırı olarak hem kendilerini hem de firmaları suçlu duruma düşürerek, yerel yönetimlerin de iyi niyetle müdahil olduğu atık yağları toplama işlemlerinin de önüne geçilmiş olur. Böylece bu yağların insanların hayatına kast eden standart dışı akaryakıtlara dönüştürülmesi, merdiven altında sürdürülen hayvan yemi, sabun ve kozmetik üretiminde kontrolsüzce kullanılarak insan sağlığını tehdit etmesi engellenmiş olur.

Kahkaha atana aşk olsun
Kadınların yapacağı çocuk sayısından kürtaja, giydiği etek boyundan erkeklerle aynı evi paylaşmasına, hatta hamileyken sokağa çıkmasına kadar fikir beyan etme ve eleştirme hakkını kendilerinde görüyorlardı. Şimdi de, bırakın kahkaha atmayı gülümsemenin bile bunca zorlaştığı uzunca bir süredir toplumu kuşatan bu karamsar, gergin, öfke dolu havada, insan ilişkilerinin kirlendiği, yozlaştığı bir ortamda, zorlu ekonomik, toplumsal ve kültürel koşullar altında, kadınlar tarafından atılan kahkahanın iffetlerine zeval getiren bir durum yarattığını söylemişler, ne var bunda… Bülent Arınç, yani Başbakan Yardımcısı, bu unvanıyla açıklıyor kadının kahkaha atması üzerine geliştirdiği ve bu kez, Başbakan’la ters düşmediğinden olsa gerek arkasında durduğu naçizane görüşlerini. Çünkü kadınlar ve onların bütünüyle kendilerini ilgilendiren yaşama biçimlerine, toplumsal konumlarına dair söz söyleme hakkını kendinde sonuna kadar gören bir zihniyet ve onun mensupları tarafından yönetilen bir ülkede yaşıyoruz.
Ahlakın, alınıp verilen rüşvetle, halktan çalınanlarla, aynı halkın karşısında her gün tekrar edilen yalanlarla değil, kadınların bedeni, etek boyu, oturuşu, kalkışı, gezmesi tozması ve dahi kahkaha atmasıyla ölçüldüğü bir topluma mı dönüştürüldük... Ve bu “cesaret verici” ortamda, “benim sana biçtiğim rolün sınırları içinde yaşayacaksın” diyen erkeklerin elinden çıkan kadın ve namus cinayetleri de aile içi şiddetler de son hızıyla devam ediyor, dünyaya, kadın cinsiyetiyle gelmenin dezavantajıyla merhaba diyen çocuk gelinler beyaz ve karanlık duvakların altında geleceklerinden koparılıp çalınıyor hâlâ.
Neyse ki her şeye rağmen “çekin ellerinizi üzerimizden” diyen ve tüm bu saçmalıklara, bu küçültücü kahkaha ayarına karşı katıla katıla gülen, en içten kahkahalarını korkmadan atan güler yüzlü, aydınlık kadınlarımız var hâlâ.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları