BM İklim Doruğu

19 Aralık 2009 Cumartesi

Kyoto Protokolünün 2012 yılında geçerliliğini yitirecek olmasından dolayı da oldukça önemli. Zirve devam ederken 45 ülkeden 56 gazetenin ortak bir metin hazırlayarak yaşanan son 14 yılın 11’inin kayıtlara geçen en sıcak yıllar olduğunu vurgulaması, BM’nin felaketlerin azaltılması için Uluslararası Strateji raporu hazırlaması ve bu raporda 2009 yılında dünya genelinde 254 felaketin yaşandığını ve bu felaketlerin 245’inin küresel ısınmadan kaynaklandığını belirtmesi İklim Zirvesi’ni basının da desteğiyle gündemin ilk sırasına yerleştirdi.

Ancak tüm bu gelişmelere rağmen İklim Zirvesi dünya ekonomisinin geleceğinin gölgesinde kaldı. Zirveye günler kala Wir Klima Retter isimli derginin yazı işleri müdürü Nick Reimer iklim zirvesinde hangi ekonominin büyüyüp hangisinin küçüleceği tartışmasının zirveyi başarısızlığa sürükleyeceğini iddia etmişti. Nitekim zirveye ekonomi politikaları damgasını vurdu.
 

Dünya devleri yine sözün sahibi

Dünya ekonomisinde ve politikasında söz sahibi olan AB, ABD, Rusya, Çin, Japonya gibi ülkeler Kopenhag’da da yine zirvedeydiler. Dünya ekonomisini istedikleri gibi yönlendiren bu ülkelerin zirvede olmaları hiç kuşkusuz iklim politikalarından kaynaklanmıyordu.

Kopenhag’da 11 gün boyunca enerjinin tasarrufu ile ne kadar karbon salımı azaltımı yapılacağı tartışmaları yapılacağına gelişmiş ülkeler tarihi sorumluluklarını unutarak işin içinden sıyrılmaya çalıştılar.

Dünyadaki enerji talebinin neredeyse tamamının gelişmekte olan ülkelerden geleceğini artık hepimiz biliyoruz. Bu talebin yüzde 40’lık bir kısmının Çin’in ihtiyacı olduğu ortada. Çin’in Kyoto Protokolü’nü imzaladıktan sonra pek bir gelişme gösteremediğini ancak şimdilerde Çin ekonomisinin her yıl yüzde 10 büyüdüğünü de hesaba katarsak Çin’in Kopenhag’daki yüzde 40’lık karbon salımı taahhüdünün gerçekleştirilmesinin zor bir vaat olmadığını da göreceksiniz.

Bu durumda Çin bir anlamda dünya sanayi devlerinin fabrikası, olduğundan karbon salımı için Çin eşittir gelişmiş dünya ülkeleri denklemini kurmamız yerinde olacaktır. Gerçek buyken ABD’nin Çin ile derin anlaşmazlığa düşmesi yanıltıcı değil midir?

 

Küresel ısınmaya destek mi olunuyor?

Diğer taraftan AB, ABD, Rusya, Çin gibi dünya devlerinin küresel ısınmanın petrol ve maden bakımından zengin kara parçalarını ortaya çıkarmasından memnun olduğu da açıkça görülmektedir. Nitekim Rusya Küresel Isınma Konferansını en az ciddiye alan ülke olarak geçtiğimiz günlerde gazetelerdeki yerini aldı.

Rusya’nın hesabına göre kutuptaki buzullar erimeye devam ederse Ruslar Kuzey Buz Denizi’nden petrol çıkarma işlemine başlayabilecekler. Bu durumdan yararlanacak olan Rusya küresel ısınma ile ilgili “Demek ki artık Sibirya’da da donmadan oturabileceğiz” gibi soğuk, anlamsız şakalar da yapıyor.

Yukarıda da sözünü ettiğim gelişmiş ülkeler hızla ekonomilerine yeni bir yön bulmanın ve bu amaçla yeşil, temiz teknolojinin peşine düşmüşken aralarında Türkiye’nin de bulunduğu gelişmekte olan ülkeler kirli teknolojileri kullanarak üretim yapmaya, zengin Batılılarda bu üretilenleri hızla tüketmeye devam edecekler. Görünen tüm bu çabalar işin makyajlanmasından başka bir şey olmayacak. Ve sonuçta Batı yeşil teknolojiye (elektrikli otomobil, rüzgar ve güneş enerjisi gibi) dönüşümünü tamamladığında tüm üretimi kendisine çekecek ve demir-çelik, çimento, otomotiv, kimya gibi kirli teknolojiyi kullanan ülkeleri geri plana itecektir ki zaten Kopenhag kriterleri yasal olarak tüm bunları mecburiyete dönüştürmeye çalışıyor.

Zaten ABD, Fransa gibi ülkeler çevreyi kirleten teknolojiyle üretim yapanlara “sınır giriş vergisi” koyabileceğini bugünden dile getirmektedir. Batı tüm gelişimini tamamlayıp pahalı ve yeşil teknolojiyi elinde bulundurduğunda elbette ucuz ancak kirli teknolojiye sahip Doğu’ya rekabet hakkı tanımayacaktır. Bu zirvede ki politikaların asıl görünen tarafı çevre, doğa, insan, yaşam kaygısı değil iklim politikalarının ardındaki amaç hızla kalkınmakta olan ekonomileri Batılı devletlerin yavaşlatma çabasıdır desek daha anlamlı olur.

 

11 günlük toplantının galibi göstericiler oldu

11 gün süren İklim Zirvesi’ne protestolar ve gösteriler damgasını vurdu. Göstericiler hazırladıkları gösterilerle dünya basınının ilgisini çekmeyi başardı. Dünya iklim geleceğinin derdine düşenler seslerini duyurmaya çalışırken karşı tarafta nihai kararı verme yetkisine sahip olan siyasi iradelerin uzlaşma konusunda aşırı ihtiyatlı, temkinli davranışları tutarsızlıklarından başka bir şey değildir. Çünkü başta ABD olmak üzere pek çoğu kendi ulusal meclislerinden karar tasarılarını dahi onaylatamadan zirveye usulen katılmışlardır. Siyasi iradeyi bu yolda zorlayan ise elbette devletlerin ekonomik büyüme ve gelişme politikalarıdır.

193 ülkenin katılımıyla gerçekleşen BM İklim Doruğu’nun asıl kaygısının ekonomik büyüme olması on bir gün sonunda bizleri on bin kat daha telaşlandırdı. Tüm bu gelişmelerden sonra anlaşılan önümüzdeki yıllarda iklim değişikliğinden yine hiçbir suçları olmadığı halde fakir ülkeler nasibini alacak. Bizim için felaketler kapıda bunun farkındayız ancak on bir günün sonunda bunların Batı’nın iklim ve çevre ile ilgili tehlikeleri dahi kullanarak yaratacağı ekonomik felaketler mi yoksa hızla ısınan küremizin yaratacağı korkunç felaketler mi olduğunu çözemedik.

[email protected]



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları