Fatih Hilmioğlu'nun acısı

20 Ekim 2012 Cumartesi

Ülkesini, halkını seven çalışkan bir bilim adamı. Rektörü olduğu Malatya İnönü Üniversitesi’ni görev yaptığı süre içinde 53 devlet üniversitesi arasında ikinciliğe kadar yükseltti. Günün birinde Ergenekon’dan tutuklandı. İçeride “misafir” kaldığı süre içinde karaciğer kanserine yakalandı. Cezaevine girerken 18 yaşında olan oğlu 22 yaşına geldi. Ve acıların en büyüğü, en onulmazı onu bu sırada parmaklıkların ardında yakaladı. Oğlunu trafik kazasında kaybetti. Hilmioğlu’nun cenazeye katılmasına izin verildi verilmesine ancak evinde kalamadı. Apar topar Sincan Cezaevi’ne götürüldü. İşte acıların o en büyüğü, gelen ikinci darbeyle bu şekilde katmerlendi ve insanlık o saniyede varlığını yitirdi, görünmez oldu.    

Kanser hastası Hilmioğlu sabaha kadar cezaevinde ağladı. Peki neden böylesine tarifsiz bir acıyı sadece kendi evinde, hiç değilse sevdiği diğer insanlarla paylaşarak yaşamasına izin verilmedi? Çünkü daha önce bir kokain baronu benzer bir durumdayken firar etmiş. O ettiyse Hilmioğlu da edebilirmiş. Yüreğindeki evlat acısıyla nereye kaçacaksa artık…

Rektörlük yaptığı 8 yıl boyunca İnönü Üniversitesi’nde adeta mucizevî başarılara imza atan, dünyanın ikinci büyük karaciğer nakli merkezini bu ülke evlatları için kuran medeniyet timsali bir insanın adi suçlardan hüküm giymiş kimselerle aynı kefeye konması karşısında isyan edenler, boş yere hayıflanıyor. Fatih Hilmioğlu gibi aydınların düşüncelerinden ve kaleminden, kokain tüccarlarından daha çok korkulduğu, tehlikeli zamanlarda yaşıyoruz.

İnsan haklarını önceleyemeyen bir yapının, demir parmaklıkların arkasında yatan bir kalem suçlusunu, yeryüzünde insanoğluna yazılmış en büyük acılardan birini paylaşamamaya mahkûm etmesinin kahredici katılığı insanlığın önüne geçiyor.
 

TBMM’de taktik savaşları

TBMM İçişleri Komisyonu’nda hafta içi gerçekleşen “büyükşehir tasarısı” görüşmeleri hararetli ve taktiksel hamlelerle devam etti. Görüşmelerde en çok ses getiren olay, Şişli’ye bağlı olan Maslak, Ayazağa ve Huzur mahallelerinin, verilen gece yarısı önergesiyle Sarıyer Belediyesi’ne bağlanması kararının TBMM İçişleri Komisyonu’ndan geçmesi oldu.
 

Gökdelenleriyle şehri yükselten, kentin en hızlı büyüyen bölgelerinin başında gelen yüksek rant değerine sahip Maslak’ı ve diğer iki mahalleyi kazanmanın siyasi ve ekonomik olarak iktidar açısından anlamı büyük. Ağırlıklı AKP seçmen profilinin gözlendiği bu üç mahallenin Sarıyer’e bağlanması, bir önceki seçimde Sarıyer’i az farkla kaybeden AKP’nin bu semti kazanma şansını kayda değer bir orada yükseltecektir.
Böylece hem büyük holdinglere ve devasa iş alanlarına ev sahipliği yapan Maslak’ın rantından yaralanırken hem de Sarıyer için oy avantajı sağlanabilecek. Yani bir taşla iki kuş vurulacaktır.
 

Yerel seçimlere yaklaşırken oyunun kurallarını tek elden belirleme gayreti hız kesmeden devam ediyor. Muharrem İnce’nin sözleriyle; “Oyunun tarihini beraber belirleyelim, oyunun kurallarını ben belirlerim” anlayışı…    
 

Taksim Meydanı'nın akıbeti

Tarlabaşı- Harbiye arasında yapılması planlanan tünelin uygulama projesi İstanbul II Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu’ndan geçti.

Cumhuriyet’in ve demokrasinin en önemli simgesel alanlarından birini baştan aşağı değiştirecek, belki de yok edecek bir projeyi, kentin gerçek sahibi olan yaşayanlarına, şehircilere, aydınlara bilgi vermeden, sorup danışmadan hayata geçirmeye kalkmak ne demokrasiye ne de belediyeciliğe sığar.

Böylesine tarihi, heterojen ve renkli bir meydanı betonlaştırmaya, insansızlaştırmaya, kimlik kaybına sürüklemeye, çağdaş düzenlemelerden uzaklaştırmaya kimsenin hakkı olmamalıdır.

Eğer “samimi” anlamda bir düzenleme yapılacaksa bunun için katılımcı ve şeffaf bir yaklaşım esas alınmalıdır. En önemlisi de düzenlemenin ayrıntıları, İstanbul’daki konsoloslardan önce kentte yaşayanlara verilmeli, o meydanın tarihini yazanların fikrine danışılmalı, insanlar ikna edilmeli, bir şekilde onayları alınmalıdır.

Hele ki işin uzmanlarından, sanatçı ve aydın kesimden gelen itirazlara kulak tıkayarak dayatmacı bir tavırla hareket etmekten bir an önce vazgeçilmelidir. İnsanların kol kola girerek meydana vurulacak kazmaların karşısında insan zinciri oluşturmalarına gerek kalmamalıdır.
   
Sadık Çelik [email protected]

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları