Şahin Aybek

Eğitimde sitem ettiğimiz, dava ettiğimiz, giderek isyan ettiğimiz ne varsa iyi günlerimizmiş

15 Ağustos 2022 Pazartesi

Anadolu Eğitim Sendikası Onursal Başkanı Eğitimci Sayın Cansel Güven ile keyifli bir eğitim sohbeti gerçekleştirdik…

“Garabet KPSS’yi ve torpil gölgeli mülakatı aşarak atanmak kimseyi öğretmen yapmaz. Eğitimde mazeret yokken helva yapmadılar, şimdi mazeret bol katran kaynatıyorlar. Okul öncesinden üniversiteye eğitim, öğretim ve bilim hizmetinde bulunan herkes öncelikle öğretmendir. Sitem ettiğimiz, dava ettiğimiz, giderek isyan ettiğimiz ne varsa iyi günlerimizmiş.”

“İnsanlar açlık çekerken, temel ihtiyaçlarını gideremezken ulaşamadığı eğitimi ya da o eğitimin kalitesini sorgulamaz. Eskinin ilkokul mezunlarının anlı şanlı üniversite mezunlarının hatta hocalarının yanında filozof gibi kalması nasıl bir trajedidir? MEB veya YÖK ün bir planı hatta zorunlu harcamalar için bile yeterli bir bütçesi olmadığını biliyoruz. Olan bütçenin beton, makam, gösteriş, yurt içi ve dışı türlü cemaat, vakıf, dernek ile hırsızlandığını da biliyoruz.”

Sayın öğretmenim, hoş geldiniz.  Anadolu Eğitim Sendikası’nı kurduğunuzda MEB bünyesinde öğretmendiniz, sonra öğretim görevlisi olup kurum ve konum değiştirdiniz ama size başkanım veya hocam denmesi yerine öğretmenim denmesini tercih ettiğinizi biliyorum. Hepimizi şaşırtan bir karar ve erken sayılabilecek bir zamanlamayla emekli oldunuz. Beklenen hitapta veya hayatınızda ne gibi değişiklikler oldu diye sorarak başlayayım:

Ben de hoş bulduk sevgili meslektaşım diyerek başlayayım. Öncelikle sendikacılık veya başkanlık gibi süre ve yetki sınırlı işler meslek olmadığı için hiç kimsenin ön adı olarak yapışıp kalmamalı. Bana da dokundu geçti. Ben kendimi Üniversitede de öğretmen olarak tanımladım. Öğretmenler için akademik kariyerin tartışıla geldiği bir zamanda yeniden söylemiş olalım, okul öncesinden üniversiteye eğitim, öğretim ve bilim hizmetinde bulunan herkes öncelikle öğretmendir. Aslı budur. Diğer mesleklerden ayrılacak şekilde bu meslekten emekli olmak da olası değildir. On yıllarca sınıfa girdiği halde hiç öğretmen olamamışları ayrı tutalım. Olmamış ya da olamamış diye kendi aralarında ikiye ayırmak da olası. Bir insanın puanı yetti diye eğitim fakültesine girmesi, sınavları geçti diye mezun olması, garabet KPSS ve torpil gölgeli mülakatı aşarak atanması onu öğretmen yapmaz. Aynı sistematikle mektep bitirip balet olamayacağınız gibi. Öğretmen iz bırakan, değiştiren, dönüştürendir. Bunu olumlayarak söylüyorum tabii. Yara izleri açan, masum zihinlere karanlık düşüren, onları düşünmeden itaat eden şeylere dönüştürenler de var biliyoruz. İşte olumlu ve istendik davranış değişikliğini, hayata uyarlanan bilgiyi verme becerisindeki öğretmenin öğretme işi ölünceye kadar bitmez. Belki sınıflarda değil ama yakın uzak çevresinde ışık saçtığını görürsünüz bakarsanız. Ben hala öğretmenlerimden öğreniyorum, bildiğimi paylaşmaya, çoğaltmaya devam ediyorum. Kısaca öğretmenim.

Peki öğretmenim, sizinle uzun aradan sonra söyleşiyoruz. Küresel salgın, savaş, ekonomik, siyasi krizler geçti aradan. Sizin özellikle eğitim cephesinde o zamanki gözlem ve önerileriniz ne kadar değişti?

Tek cümleyle; mazeret yokken helva yapmadılar, şimdi mazeret bol katran kaynatıyorlar.

O nasıl bir benzetme hocam, açalım mı?

Sitem ettiğimiz, dava ettiğimiz, giderek isyan ettiğimiz ne varsa iyi günlerimizmiş. Biz KPPS ile öğretmen atanmaz derken mülakat ve torpil geldi, giderek normal sayıldı derken son habere bakın: MEB mülakatlar sürerken yani tamamlanmamışken sözleşmeli atama hakkı kazananları açıkladı. Hakkımızı çalarken sabredemiyorlar, öyle bir iştah, öyle bir saygısızlık. Benim hakkım hırsızlanacaksa biraz özen isterim mesela, adi cepçilik değil. İnce planlanmış dolandırıcılık tercihim olur. Aptal yerine konmak ağır geliyor artık. İptal edilen KPSS bile basılı yayından aşırma sorular yüzünden. Soru seçenlerin liyakatsizliği, çalarken ki özensizliği ayrıca dava edilmeli. Hakaret suçudur.

Sizce eğitimdeki bunca skandal, rezalet niye gündemde yeterince kalmıyor?

İhtiyaçlar hiyerarşisinde aşağıda kalıyor çünkü. İnsanlar açlık çekerken, temel ihtiyaçlarını gideremezken ulaşamadığı eğitimi ya da o eğitimin kalitesini sorgulamaz. Oysa yaşam kalitesini arttıracak ailenin sosyal statüsünü bugün değilse de yarın yukarı taşıyacak şey eğitim. Bugünü atlatalım hele noktasında bir ekonomik tabloda soru çalınmış, torpil yapılmış, eğitim bilimsellikten uzaklaşılmış gibi olgular elektrik faturası kadar konuşulmaz. Eğitim cephesinde vardığımız nokta ekonomi gibi, adaletsizlik gibi, sağlık gibi daha da kötüleşmeden muktediri gönderebilir miyiz, bu konuşulur ama. Benim sosyal çevremde bu konuluyor artık inanın. Cingöz bir bakanın dediği gibi bir 8 ay uyusak uyansak da enkaz kaldırmaya başlasak. Bakın cennete uyanmaktan bahsetmiyorum, enkaz kaldırmak diyorum. Çünkü mucizeler yok, ol deyince olmuyor. Hele eğitim serüveninde bugün attığınız tohumun filiz verip büyümesi, meyveye durması on yıllar alabiliyor. Elinizde tohum varsa, okul öncesinde bir çocuk varsa iyi, eğri bir ağacı düzeltmek, bozuk bir eğitim sürecinde sakatlanmış bir genci sağaltmak ne sürede ve ne derece mümkün olabilir?

Ben sizi bir parça karamsar gördüm sanki?

Gerçekçi diyelim. Hayal satanlar ruhumuza iyi geliyor. Derdimize şifa olacak kişiler konunun uzmanlarıdır, eğitim için de durum farklı değil. Bir ülkenin ekonomisi gibi eğitim sistemini de birkaç yılda düzeltebilirsiniz, eğitim kayıplarını geriye dönük gidermek neredeyse olanak dışıdır. Sistemin dışına itilenleri tekrar eğitim hakkına kavuşturmak, yeni katılanları bir ölçüde onarmak, beslemek olası. Ama o birey asla baştan beri olması gerektiği yere taşınmaz. Durup durup kahrolduğum şey fırsat verilseydi bilim insanı, sanatçı, politikacı,… olabilecek kaç evladımızı eğitmeyerek hatta bazen okullarda mahvettik. Onların kaybı gibi gelebilir kulağa, bizim kaybımız. Eskinin ilkokul mezunlarının anlı şanlı üniversite mezunlarının hatta hocalarının yanında filozof gibi kalması nasıl bir trajedidir? Önce bununla yüzleşeceğiz hocam. Teşhisi doğru koyacağız ki tedavi planlayabilelim. Eğitim insan üzerine bir eylem. Yalnız öğrenciye değil, öğretmen niteliğine de bakacağız. Elimizde ne var? En mükemmel sistemi getirsek onu pratiğe dökecek nitelikte, heveste, yetenekte kaç kişiyiz?

Anladığım kadarıyla Eğitimin kronikleşen ve belki kanserleşen sorunlarını çözmek için 2023 seçimlerini işaret ediyorsunuz, doğru mu anlıyorum? 2022 Eylülünde atılabilecek, atılması gereken bir adım yok mu? Başka bir açıdan ülkemizi ilgilendiren her konu gibi eğitim başlığında da sizin, bizim yapacağımız bir şey olamaz mı? Bekleyecek miyiz?

Yetkinin el değişmesini bekleyerek sızlananlar var, hep vardı. Onlardan olmadık. Ben sendikal konularda çözüm öneremediğim konuda eleştiri getiremem ilkesiyle eleştirildim hatta. Sizi de içine katarak, eğitimi ve eğitim emekçilerini ilgilendiren sorunları eleştirirken olması gerekenin altını çizdik, nasıl oldurulacağını da detaylandık. Şimdi daha iyi anlıyoruz ki, ideolojilerine ters düşmeyecek hatta puan kazandıracak, bazen de sıfır maliyetli önerilerimiz sırf biz önerdik diye reddedildi. İktidar puan kazanmadı, muhalifler paye kazanmadı, öğrencilerin, öğretmenlerin de bir kazanımı olmadı. Tam bir kaybet/kaybet durumu. Trajikomik bence. Hatta ahmakça affedersiniz. Eğitim tarihimizi yazacak olanlar bu döneme daha uygun bir başlık bulurlar.

Araya giriyorum, emeklikle beraber üslubunuz biraz sertleşmiş olabilir mi?

Sınıfta, amfide, makamda olmamak dili bir parça özgürleştirmiş olabilir itiraf ediyorum. Beri yandan koşullar da gül bahçesi değil. İnsanı acı acı söyletiyor sayın hocam.

Eğitimin kaderi 2023 seçimlerine mi bağlı, oturup bekleyecek miyiz sorusuna dönecek olursak?

Bizim 8, 10 ayı beklemek gibi bir tutumumuz asla yok. Yarın iktidar, bu yıl temsil yetkili sendika, eylülde atanmış öğretmen olacakmış gibi hazır olmalı. Devlet geleneğimizden çıkarılan milli eğitim şuralarının yerine eğitim çalıştayları yapmadık mı hocam, alanının uzmanı öğretmenler, bilim insanları, veli ve öğrenci katılımıyla eksiksiz her başlığı tartıştık, uygulanabilir ve sürdürülebilir çözümleri raporladık. Yani ki çok hazırız çoktandır hazırız. Bu noktada Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarımızın 100 gününde başarılacaklar listesini çok önemsiyorum, değerli buluyorum. O manifestonun eğitim başlığına katkı vermekle gurur duyuyorum. Her bir maddesi için kaç meslektaşımla kaç toplantı, kaç saat harcandı ise hepsi anlamlı, değerli. Çünkü saraylardan kulağımıza üflenmedi, popülist değil objektif, uygulanabilir ve sürdürülebilir. Bu toplantılılara zaman zaman bizzat katılan, ama her zaman görüşlerimizi özgürce ifade etmemizi sağlayan Sayın Kılıçdaroğlu uzmanlığa değer veren, ülke sorunlarını alandan insanlarla çözme yolunu tercih eden nadir bir siyaset insanı bence. Üstelik satranç tahtası devrildi, beyaz taşlarla oyun yeniden başladı. Oyun kuruyoruz, muktedir defansta. Muhalefetteyken elden ne gelir sorusuna yanıt veriliyor adeta. Kredi boçlusu öğrenciler sorunu, 3600 ek gösterge bekleyenler, öğretmen kariyeri gibi konular elbet çözülmüş değil ama iktidarın debelendiğini, harekete geçtiğini görmek güzel. Bizi seçin bu defa kesin çözeriz demeleri olası ama bunun inandırıcılığı zeka testi gibidir. Sandıktan önce çözerlerse alçakgönüllü olmanın gereği yok teşekkürün adresiyiz.

Sizce bu tutum sürecek mi, ya da nasıl sürer?

Dediğim gibi oyun yeniden kuruldu. İktidar gündemi değiştiremiyor, önüne çıkan önüne konulan kaçınılmaz sorunlara yanıt vermeye çabalıyor. Yaz tatili ardından okullar ve üniversiteler açılırken bıraktığımızdan daha devasa sorunlar bulacağız üzücü. MEB veya YÖK ün bir planı hatta zorunlu harcamalar için bile yeterli bir bütçesi olmadığını biliyoruz. Olan bütçenin beton, makam, gösteriş, yurt içi ve dışı türlü cemaat, vakıf, dernek ile hırsızlandığını da biliyoruz. Eğitim yılını açarken, akademik yıla başlarken saraydan bir keramet bekleniyor olacak. Yok öyle bir kamil. Biz ise okullar tatilken de eğitimi çalışıyoruz. Öğrencinin, velinin, öğretmenin gündemi artık hamaset, vaat kaldırmıyor. “Şimdiki gençler bilmez biz kitap alamazdık, abilerden dilenirdik” söylemi “yandaşlara her yıl kitap bastırıyorsunuz ama çöp oluyor, keşke yıllarca elden ele geçecek kitaplar olsaydı, ihtiyacı olana defteri kalemi, kahvaltı ve öğle yemeğini de verseydiniz” diye yanıt buluyor. Eskiden kredi şu kadar liracıktı, şimdi kaç kat arttı denildiğinde “eskiden o krediyle yurt, yemek yol ücreti karşılanır, sinema ve tiyatroya bilet alacak harçlık da kalırmış” diye yanıt veriyor öğrenciler. Teknofest gençliği diye bir şey uydurmuşlar word kullanmak için lisanslı office programları 1300 Lira olmuş. Bilimden, teknolojiden, sanattan, sosyal hayattan yoksun bırakılan gençlerin bir yanıtı olmayacak mı sanıyorsunuz? Bizim yapmamız gereken sadece bu yanıtları bağırmak, bu sesi yükseltmek.

Öğretmenlerin sesi yeterince yükseliyor mu, duyuluyor mu sizce?

Meslekten biri olduğum için özeleştiriyle başlayacağım. Biz elimizden kayıp giden haklara bakıp bir sonraki felaketi göremedik “o kadarını da yapamazlar ya” dedik ekseri. Yani kitlesel tutum buydu. Gerçeğe düz ayna tuttuğunuzda çoğunluk hoşlanmıyor. Felaket tellalı oluyorsunuz, sevimsiz kaçıyor. Bir diğer eleştirim “bu beni etkilemez, beni kapsamıyor” diyenlere. Ertesi gün de seni etkiledi gördün mü? Biz öğretmen değil öğrenci iken dümdüz öğretmenler vardı, onlar için atanma sorun olmadığı gibi, meslek onurları, ekonomik ve sosyal statüleri bambaşka seviyedeydi. Şimdi magmaya yakın bir yerden kariyer sınavı tartışıyor olmak tuzak değil mi? Nasıl işsiz, kadrosuz bırakıldığımız, parça parça edilip birbirimize düştüğümüz, geçinemediğimiz ve sayılmadığımız konuşulmasın diye kariyer sınavı soruları kolay mı zor mu olacak diye tartışıyoruz. Rezil bir tuzak bu. On yıldır ücretli öğretmenlik yapan kardeşim ise keşke kadrom olsaydı da sınava girseydim diyor olabilir. Birbirimize bakarak şükreden bir kitleye dönüştük, çünkü sen haline şükret diyenlerin sesi daha çok çıkıyor. Sendikaları bile var, yetkili hem de.

Biraz da gülelim; sendika başkanıyken bana ulaşan mailleri yanıtlar ama silmezdim çoğunlukla. Arşiv genişledi haliyle. Bir gün ataması yapılmayan öğretmenlerle çok ilgilenip kadrolu öğretmen ek ders ücretlerini dile getirmediğimiz iddiasıyla sitem eden bir posta aldım. Size üye olma potansiyeli bizde var atanmamışlar üye olamaz akıllı olun vs şeklinde bir üslup. Kim bu diye düşünüp arama yapınca 4 yıl falan geriye bir sürü yazışma. Ataması yapılmamışken ey sendika ağaları bizimle ilgilenin diye başlıyor, sözleşmeli atanmış tayin hakkım gasp edildi hep kadrolularla ilgilenmeyin demiş, kadro almış ek ders ücretine takmış vs… Hep bana fırça atmış ama yetkiyi Eğitim Bir Sen e teslim etmiş öğretmen profili

O halde size bir yetki verilmiş olsaydı eğitim sorunlarını çözmeye nereden başlardınız? Belki bu soruyu eğer böyle bir yetki verilirse diye sormalıyım:

Yetkin olmayı yetkili olmaktan daha çok önemsiyorum demeliyim, özellikle burada ve bu çağda. Artık sendikacı olmadığım için pazarlık masasına emekçi cephesinden oturma şansım kalmadı ama eğitim politikalarını temelden oluşturmak adına bir yetkim olursayı konuşayım. Sendikacılıkta bir şey öğrendiysem iktidar değişince baraj duvarları yıkılır, sarı sendikaları kapatmaya delege bulunmaz, onu da not düşeyim.

Liyakatin önemsizleşmesi diyorduk hani, liyakatsizin yüceltilmesine kadar vardı iş. Kim bu işi berbat eder, en iyi kim mahveder diye özenle seçildiğini düşündüğümüz insanları olmaz olmaz makamlarda gördük. Ulaştırmadaki arkadaş istisnai memur olup milli eğitime yön vermek üzere şube müdürü atanmadı mı? Vekil olsaydı bu kadar dert değildi, Yeliz de zararsız yani görece. Benim iddiam değildir, aralarında bakan hatta başbakan bile varmış ki bizzat atayan söylüyor bunu.

Bizi konuşuyorsak öğrenmeye had bilmeyle başladık. Mesleki serüven de öğretti ki idareci olmak, temsil makamında olmak eğitim adına yapabileceklerinizi sınırlayabiliyor. Şimdi yeniden başlamış olsaydım kurucu genel başkanı olduğum sendikada mutfağa geçmek için daha çok çabalardım, daha üretken ve yararlı olabilirdim. Herkes koltuğa yapışmıyor aslında, lider seviyoruz, hareketi onunda özdeşliyor başımızdan eksik olmasın diye tutturuyoruz. Bundan sonrası için kendi adıma, eğitim cephesine daha kurumsal bir katkı verme fırsatında mutfağı isterim. Servisi yapacak, içeride pişeni en doğru şekilde sahaya taşıyacak genç yol arkadaşlarımızı cesaretlendirmek yetkilendirmek gerek. Şimdilerde şans olarak tanımlıyorum ama eğitimin sistem hatalarından biriyim. Coğrafya öğretmeni olarak mezun edilsem de sınıf öğretmeni olarak atandım, ortaokula geçişim sosyal bilgiler öğretmenliğiyle mümkün oldu, branşıma düz lisede kavuştum, liselerin süperini, anadolusunu gördüm, bakanlığa kafa tutunca meslek lisesine güya sürüldüm orayı da tecrübe şansım oldu. Gazi Üniversitesinde Öğretim görevlisi oluşum hem MYO hem fakülteyi kürsüden tanıma şansı verdi. Eğitim fakültesinde kendi branşımda öğretmen adaylarının dersine giren öğretmen kökenli tek akademisyen olmanın şoku ile. Dershane, özel okul tecrübemi atlasam veli oluşumla bile eğitimde “nasıl yapılmaması gerektiğini” fazlaca tecrübe ederek nasıl yapılacağına dair bilgilendim, bilendim. Ben net söyleyeyim, en çok öğretmen yetiştirme konusunda çalışmak isterim. Öğretmen yetiştirme sistemi karşı devrime kurban edildi, ilk düğme odur. Yine oradan başlamalıyız diye düşünüyorum. İyi yetişmiş bir öğretmen kötü bir sistem ve rezil müfredata rağmen başarır, sızlanmaz direnir ve dener en azından.  Başöğretmen Atatürk hitabında “içinde bulunduğun ahval ve şerait namüsait olsa da” der hani, koşullarımız bu 20 yıldan daha namüsait olamazdı.  Bugün meslektaşım olan, göğsümü kabartan öğrencilerime, onurunu sarı sendikalara satmamış öğretmenlerime bakıyorum da bu enkazı kaldırma gücünü, iradesini bizde buluyorum. Biz bu çukurdan, en dipten sıçrar çıkarız. Mutluluğuna özendiğimiz gençler başka ülkelerde ya hani, mutluluğu hak eden milyonlarcası bu topraklarda fırsat bekliyor, onları bilgi ve beceriyle donatarak refaha, mesleğe, umuda taşıyacak iktidarı bekliyor. Bu umut emanetimiz, eskitmeden gerçeğe dönüştürmek gerek.

Bu yüreklendiren ve umutlu sözlerle bitirelim o zaman. Sevgili hocam değerli bilgileriniz için size teşekkür ediyorum. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları