'Vatandaş'ın Hedefi!..

05 Şubat 2013 Salı

Bugün Türkiye çevresinde yaşanan gelişmeler, 12 Eylül faşist darbesinin hangi amaçla yapıldığını sergiliyor...
Küreselleşmenin, emperyalizmin plan ve programları adım adım yürütülüyor.
“Tam bağımsızlık” kimliğini rehber edinen Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra bu ilkeden adım adım uzaklaşıldı.
Hem
ekonomik hem de siyasal anlamda küreselleşmenin güdümünün perçinlendiği 12 Eylül dönemi, bugün yaşanan sorunların temel gerekçesini oluşturdu.
Evren cuntasının sahte Atatürk söylemleriyle bir yandan siyasal İslamın, öte yandan etnik temelli Kürt ayrımcılığının büyümesi, gelişmesi ve tırmanması sağlandı.
Kuşkusuz AKP iktidarı 12 Eylül’ün,
Özal yönetiminin ve 24 Ocak Kararları’nın üstüne oturdu.
90’lı yılların başında
Sovyetler Birliği’nin dağılması, “soğuk savaş döneminden tek kutuplu dünyaya dönüşüm”, küreselleşmenin dışında kalan ulus devletlerin varlığına yöneldi.
Yugoslavya benzeri ülkeler parçalandı.
Ortadoğu’da bugün yaşanan süreçlerin altyapısı oluşturuldu. Yıllardır Batı’nın çıkarlarına hizmet ederken
ayak sürümeye başlayan tek adamlı, despotik yönetimlerin yerine Mısır, Libya ve diğer Arap ülkelerinde gördüğümüz siyasal İslamı referans alan, ama tümüyle küreselleşmenin güdümünde hareket eden yönetimler oluştu.
Türkiye’ye gelince; bu küresel plan çerçevesinde
“milli görüş” gömleğini çıkarıp iktidar olanlar, ülkeyi neredeyse tepeden tırnağa yeniden düzenledi.
Halkın birikimleriyle elde edilen en değerli ulusal varlıkların özelleştirilmesi ve yabancı sermayeye devri, önemli ayaklardan biriydi.
Diğer yanda
ordu, sivil bürokrasi, yargı ve üniversiteler, o yapıların içinde bulunanların bile öngöremediği biçimde dönüştürüldü.
Bu dönüşümler, sözüm ona
“demokrasi, haklar ve özgürlükler” gerekçe gösterilerek sağlandı.
Irak’ı
“demokrasi gelecek” diye işgal edenlerin yolunu izlediler...
Siyaset de belirli ölçülerde bu çerçevede şekillendirildi. Seçimlerin hemen öncesinde
CHP ve MHP’ye yapılan operasyonları anımsayın...
Şimdi de
gelecek şekillendiriliyor, operasyonlar sürüyor.
Ulusalcılık, milliyetçilik, federasyon, özerklik, yeni anayasa tartışmaları bu çerçevede yürütülüyor.
Bireysel temelde yurttaşların eşitliği üzerinde kurulan
“ulus” yerine, milliyetlerin, toplulukların öne çıkarıldığı “anayasal vatandaşlık” öneriliyor.
“Ulus” kavramı, faşistlikle, kafatasçılıkla özdeşleştirilmeye çalışılıyor.
Ulus, millet, milliyet, halklar gibi kavramların içerikleri değiştiriliyor, karmaşa yaratılıyor.
Kaba, bilimsel temellerden yoksun yaklaşımların önü açılıyor, bir bakıma
“Kürt” demek demokratlık, “Türk” demek kafatasçılık sayılıyor.
Antiemperyalizm, dar bir milliyetçilik perspektifine sokulmaya çalışılıyor.
Dikkat edin; yıllardır ne
sömürüden, ne yoksulluktan, ne emekten, ne ezenlerden, ne sınıflardan, ne sendikalardan, üretim ilişkilerinden söz ediliyor. Varsa yoksa etnik temelli yaklaşım ve içi boş demokrasi tartışmaları...
Hedef, antiempe ryalist direnişle kurulan Cumhuriyetin
temel felsefesi ve nihayet Mustafa Kemal Atatürk’tür oysa.
Ne yapmalı?
12 Eylül öncesi yükselen faşizm dalgasına karşı kurulan
“Ulusal Demokratik Cephe” benzeri bir yaklaşım, yeniden “Bağımsız Türkiye” şiarı olabilir mi acaba?

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaşasın Cumhuriyet 1 Ocak 2016
Sesler kısılırken... 25 Aralık 2015

Günün Köşe Yazıları